Çıkarılan kanun, yaşzedelere sadece askeri kimlik kartı vermekle kalmıyor; silah ruhsatı, yeşil pasaport ve emeklilik hakları gibi birçok konuda kolaylıklar sağlıyor. Elbette bazı eksiklikler mevcut lakin 31 yıllık bir tahribatı sadece bir kanuni değişiklikle çözmek mümkün değildir. Zira bunu ancak sinema filmlerinde sihirbazların sopasında görebiliriz. Gerçek hayatta bütün bu değişiklikler zaman içerisinde yani tedrici olarak çözüme kavuşturulabilir.
Kanun ile ilgili gelişmeleri bu köşeden takip edebilirsiniz. Geriye aldığımız haklarımızı başka yazılarımızda İnşallah detayları ile ifade etmeye çalışacağım. Bu arada eksik kalan ve ilk aşamada elde edemediğimiz haklarımızı da yeri geldikçe anlatarak konuya ilgi duyanları bilgilendirmeye çalışacağım.
Bunlardan bize ne? Demeyiniz zira 1980 darbesi sonrasında on binlerce subay, astsubay ve askeri okul öğrencisi ordudan atıldı. Herkesin bir yakını veya akrabası bu zulme maruz kalmıştır. Ayrıca bu kıyımın toplumumuz üzerinde derin etkileri olmuştur.
Darbeciler, her atılan askerin ilişik kesme işlemlerini yaparken büyük bir güç ve moral kazanmışlardır. Öyle ki fütursuzca “Balyoz” darbe planları yapmışlar hatta internet siteleri aracılığı ile siyaseti etkilemeye çalışmışlardır. Basından mahkemeye intikal etmiş bu rezillikleri isterseniz takip edebilirsiniz…
Bu kıyım yapılırken yönetici koltuklarda oturan siyasetçiler ne yazık ki etkisiz kalmışlar hatta zulüm belgelerini imzalayarak bu suça ortak olmuşlardır. İstedikleri kadar “şunu yaptık, bunu yaptık” diyerek hatalarına kılıf uydursunlar, Ziya Paşanın dediği gibi “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”.
Bu hamur çok su götürür. Yazacaklarımızı sonraya bırakıp orduevi ziyaretine dönmek istiyorum.
Sınıf arkadaşım ile askeri kimliğimizi aldıktan sonra İstanbul’daki bir orduevine gittik. Niyetimiz yıllarca emek verdiğimiz askeriyenin gelmiş olduğu son durumu yerinde görmek ve güzel yönde değişiklikler var mı diye, fikir sahibi olmaktı.
Nitekim çay bahçesinde ilk olumlu gelişmeleri gördük. Garsonluk yapan askerler yerine sivil şahıslar hizmet ediyordu. Vatan savunması için gönderdiğimiz canımız, evlatlarımızı garson olarak görmek istemiyorduk. Öncelikle bu güzelliğe şahit olduk.
Askeri kimliklerimiz “akıllı kart” denilen çiplerle donatılmıştı. Kapıda görevli asker kimliğimizi elektronik bir cihaza sokarak tespit etti. Eskiden olduğu gibi keyfiliklere ve“yassah komutanım” gibi sözlere artık rastlamak mümkün değildi. Kimliğin varsa içeri girebiliyor; “sakal tıraşın yok”, “kot pantolon giyiyorsun” gibi keyfi muamelelerle karşılaşmıyorduk.
Orduevinde başörtülü teyzelerimize rastladım. Gayet rahat bir şekilde hareket ediyorlardı. Kimseden çekindikleri yoktu. Çocukları veya torunları ile gülüp konuşuyor, hafta sonunun keyfini çıkarmaya çalışıyorlardı.
Başörtülerine dikkat ettim; şu “tavşan kulağı usulü” dedikleri şekilde bağlamışlardı. Eskiden annelerimizin bağlandığı gibiydi lakin saçlarının ön tarafı örtülüydü görünmüyordu. Malumunuz bu tavşan kulağına göre örtünme şeklinde, kadınlar başörtülerini iğne ile bonelerine sabitlemiyorlar sadece düğüm atarak saçlarını ve boyunlarını kapatıyorlardı. Sıkmabaş da denilen bu örtünme biçimine nedense kimse ses çıkarmıyordu. Hâlbuki diğer bağlama usulüne göre büyük bir fark yoktur. Sonuçta kadınlarımızın ziyneti olan saçlar tamamen örtülmektedir.
Orduevlerinde fiyatlar eskiden olduğu gibi hala çok ucuz. Maden sodası içiyoruz sadece 27 Kuruş ödüyoruz. Pasta, çörek alıyorsunuz yine kuruşlarla ödüyorsunuz. Yemekler de keza öyle…
Gerçi henüz yemek yemedim lakin beni bekleyen arkadaşım yemeğini yemiş faturasını bana gösteriyordu. Epeyce yemek yediği halde 8 Lira ödediğini söyledi. Kalitesi de gayet iyi imiş.
Bu arada nakit para ödemesini kaldırmışlar. Yine bir çipli kart alıyorsunuz aynı hızlı tramvaylardaki ödeme gibi kartı doldurarak alışveriş yapıyorsunuz. Eğer kartınız yok ise kredi kartınız ile de ödeme yapabiliyorsunuz.
15 Yıllık askerlik hayatımda sadece birkaç kez gittiğim ordu evine kartımı aldıktan sonra iki kez gittim. Arkadaşlarımla yine gitmeyi düşünüyorum. Bazı kişiler bunu önemsemeyebilir veya “ne var bunda” diyebilir; lakin uzun yıllar askerlik hizmetini yapmış ve hiçbir hak tanınmadan kapı önüne konulmuş benim gibi insanlar için bu ziyaretler çok önemlidir. Birlikte gittiğim arkadaşlarım da aynı şeyi söyledi.
Evet, dünya yeni bir çağa giriyor. Bediüzzaman’ın “malikiyet ve serbestiyet” devri adını verdiği bu dönemin özelliklerini her yerde görmeye başladık. Diktatörlükler yıkılıyor, baskı rejimleri demokrasilere terki mevki ediyor. Elbette “peygamber ocağımız” ordumuz da bu güzel gelişmelerden nasibini almak zorundadır. Zira bütün bu güzellikleri millet olarak hak ediyoruz, vesselam…