Cuma, 25 Kasım 2011 09:35

Güçlü ve profesyonel bir orduyu kim istemiyor?

Bedelli askerlik ile ilgili yasa tasarısı meclis gündemine geldi. Kısa bir zamanda kanunlaşarak yürürlüğe girecek. Hükümetin önerdiği 30 yaş ve 30 milyon sınırı birçok kişi tarafından çok yüksek bulunup indirilmesi talep ediliyor. Bence de yaş sınırı ve meblağ çok yüksek, makul bir seviyeye düşürülmesi gerekir. Fakat asıl sorun; bu kanun ile ortaya çıkacak olan zengin ile fakir vatandaş arasındaki adaletsiz uygulama.

Vicdani red konusu ise tamamen göz ardı edilmiş durumda. Eğer gerekli kanun değişiklikleri yapılmaz ise Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile ters düşeceğiz. Bu konuda hükümetin hiçbir çalışması olmadığı bizzat hükümet sözcüleri tarafından ifade edildi.

Hükümetimiz maalesef gerekli ciddiyetten uzak ve kamuoyundan gelen tepkileri göz ardı eden bir yaklaşım tarzı içinde. Adeta askeri bürokrasinin dümen suyuna girmiş. Generaller ne derse onu yapıyor. Milli Savunma Bakanı, askerlikten ancak bir yedek subay kadar anlıyor ve ona göre hareket ediyor. Allah akıl ve izan nasip etsin ne diyeyim…

Öncelikle bedelli askerlik yasası bir çözüm değildir. Günü kurtarmak adına her yedi yılda bir yapılmış ve sorunu küçültmek yerine daha da azdırmış bir çalışmadır. 1987’de 40 yaş ve üzeri, 1992’de 28 ve 1999’da da 27 yaşın üzerindekilere uygulandı da ne oldu. Yeni bir yasa beklentisine giren birçok erkek vatandaş, bakaya suçu işleyerek “kaçak asker” durumuna düştü. Şimdi olacak olan da odur. Beş altı yıl sonra aynı problemle tekrar karşılaşacağız, aksini söyleyen varsa beri gelsin.

Şimdi problemin kaynağına gidelim ve öncelikle “ülkemizdeki problem nedir?” ona bakalım. Zira hastalığın teşhisi tedavinin yarısıdır.

Evet, asıl sorun “mükellef askerlik” adı verilen askerliğin mecburi olmasıdır. Modern ve güçlü orduların “profesyonel” olduğu bir dönemde hala “soğuk savaş” hatta kelle sayısının önemli olduğu “cephe savaşları” stratejisi, tam anlamıyla gericiliktir, aymazlıktır.

Askerlik sistemi gönüllülük üzerine ve profesyonel olduğu takdirde ne” vicdani red” problemi kalır ne de şimdi yaşadığımız gibi “bedelli askerlik” sorunu. Devletimiz, adam gibi devlet olur. Herkes işini bilir, asker askerliğini, siyasetçi siyasetini yapar. Zira şimdi “kimin eli kimin cebinde” bilmiyoruz. Asker mi siyasetçileri yönlendiriyor yoksa siyasetçi mi askeri yönlendiriyor, belli değil.

Profesyonel askerlik sistemine halen görevde olan ve emekli olmuş generallerin karşı çıktığını gayet iyi biliyoruz. Sayısı 360’ın üzerinde olan generallerin yeni düzenleme ile yarısının tenkisata uğrayacağı da bilinen bir gerçek. Ordunun küçülmesi ile birlikte “birçok özel avantajlarından mahrum kalırım” endişesini de anlayabiliyoruz. Peki, profesyonelleşmeye karşı çıkan sadece “menfaat ve çıkarlarım zarara uğrayacak” diye düşünen bu küçük azınlık mıdır?

Hayır, değildir. Asıl büyük endişeyi Türk Silahlı Kuvvetlerinin en büyük silah tedarikçisi olan ABD yaşıyor. Zira hurdaya çıkardığı, kendi ordusunda kullanamadığı binlerce silahı ve yedek parçayı çöpe atmak zorunda kalacak. Hazır böylesine enayi insanları bulmuşken fırsatı kaçırır mı? Elbette her yıl ülkesine davet ettiği sivil ve askeri uzmancıkları, biraz yedirip semirterek,  allayıp pullayıp gösterdiği hurda silahları almaları için ikna edecek.

Eğer bu iddiaları aşırı buluyor iseniz lütfen hafızalarınızı yoklayın. Bundan 20 yıl önce ne oldu düşünün birazcık, ne olur.

ABD, Türk askeri heyeti hurda gemileri almadığı için gözdağı verdi, ne çabuk unuttunuz. Saratoga uçak gemisi TCG Muavenet’i göz göre göre vurmadı mı?

Efendim kaza oldu.

Siz onu benim külahıma anlatın. Aynı silahı yıllarca kullanan adamım yahu. Sea Sparrow güdümlü mermisi ile kaza yapmak hem de 2 tane füze ateşlemek, ne biçim bir kazadır. Yarı aktif homing güdümlü mermi ile kaza olduğu nerede görülmüş. Sigarayı mı yakıyorsun be adam, bunun adına bal gibi “gözdağı" vermek” denir. Ayağını denk al, benim verdiğim silahları kabul et, yoksa yakarım, demektir.

Bu vahşice yapılan saldırının hemen öncesinde silah alımı için giden Türk heyeti “Knox” sınıfı fırkateynleri almak istememiş dizel gücü ile çalışan “Perry” sınıfı savaş gemilerini almak istemişti. Çünkü stim yani buhar gücü ile tahrik edilen bu gemiler çok masraflı, çağın gerisinde kalmış kol gücü ile çalışan hurdalardı. 25-30 Askerin çalıştırdığı cihazları ancak 300 kişi ile kullanabiliyordunuz.

Ne de olsa bizde insan çok. Profesyonellikmiş, sen dur bakalım, neyine lazım. Güçlü orduymuş, sana ne, onu ben düşüneyim, diyen ABD, bu saldırıdan sonra 9 adet “Knox” sınıfını güle oynaya bize verdi, iyi mi! Hala bunları kullanıyoruz.

Hâlbuki dünyanın en iyi savaş gemilerini yapacak tersanelerimiz var. Hatta “Meko” sınıfı fırkateynlerimiz başta ABD’liler olmak üzere herkesin gıpta ile baktığı modern gemiler. Bunlarla donatılmış güçlü ve profesyonel bir ordu, bizim için elbette iyidir de, başkaları için endişe kaynağıdır. Bunu bilmeyecek ne var?  Şimdi “nereden çıktı profesyonel ordu, ne güzel geçinip gidiyorduk” diyenleri anlamamak için eşşek olmak lazım.

Evet, sevgili okurlar, denizci olduğum, 15 yıl bahriyemizde görev yaptığım ve Muavenet faciasını bildiğim için bu satırları yazıyorum. Kara ve hava kuvvetlerinde de durumumuzun farklı olduğunu düşünmüyorum. İnşallah bu satırlar vicdan sahibi, aklı başında asker ve siyasetçilerimizi uyandırır. Girdiğimiz yol çıkmaz sokaktır. Âlem otobanda son sürat yol alırken bizi yolda bırakanlar ne büyük bir yanlışa imza attıklarını anlamalarını Yüce Rabbimden niyaz ederim, vesselam…

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...