Pazar, 25 Aralık 2011 23:46

Yüksek Askeri Şura’ya ihtiyaç var mı?

Demokrasi ile yönetilen bir ülkede Yüksek Askeri Şura (YAŞ) gibi müesseselere ihtiyaç yoktur. Çünkü seçilmiş insanların atanmış insanlarla eşit düzeyde yer aldığı ve eşit seviyede oy vererek karar aldığı mekanizma demokratik olamaz.

Böyle bir sistem ancak askeri darbe sayesinde sivillere dayatılabilir ve aynen öyle olmuştur. Hele hele Askeri Şura Kararlarının yargı denetimi dışında tutulması gibi gariplikler bizden başka olsa olsa “Patagonya cumhuriyetleri” adı verilen ABD’nin Güney Amerika’da kurmuş olduğu diktatörlüklerde olabilir.

Neyse ki geçen yıl yapılan referandum ile bu faşist yönetim tarzı kısmen giderildi de YAŞ kararları yargı denetimine alındı. Bakın artık YAŞ kararı ile ordudan atılan subaylar gündeme gelmiyor artık.

Hâlbuki son 20 yılda Türkiye’nin en önemli gündem maddeleri arasında YAŞ toplantıları olurdu ve bu sayede askerlerin hükümete yani sivil otoriteye kafa tutması, ayak diremesi sağlanmış olurdu. Eğer YAŞ toplantıları istenen düzeyde olmaz ise bu sefer Milli Güvenlik Kurulu  (MGK) Toplantıları fırsat bilinir her türlü herzeyi yemek mümkün olurdu.

Emekli generallerin hatıraları arasında YAŞ ve Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında yapılan densizlikler, hakaretler ve darbe tehditleri bugün unutulmuşa benziyor. Hazır YAŞ toplantısı yapılmış iken hatırlatayım da aklımız başımıza gelsin. Yeni anayasa hazırlanırken aynı naneyi tekrar yemeyelim…

Meşhur 28 Şubat 1997 kararları aslında neydi biliyor musunuz? Post modern darbe adı verilen tankla topla değil de cuntacı askerlerin anayasaya koydukları maddelerle yaptıkları modern bir darbe çeşididir, YAŞ ve MGK darbeleridir. Sivil yöneticilere zorla imzalattırılan bu toplantı belgeleri yine aynı toplantılarda gündeme getirilmiş aksayan hususlar hakaret ve zorlamalar eşliğinde Başbakan ve bakanlara baskı aracı olarak dayatılmıştır.

Anayasa çalışmalarına katılan siyasi parti temsilcilerinin ve özellikle de nasıl badireler atlattığımızı öğrenmek isteyen gençlerimizin 28 Şubat metnini iyice okumalarını isterim. Bu yüzden aşağıya ayrıca yazdım. Zira askerler öyle bir anayasa yaptırmış ve dayatmışlardır ki bu yetmemiş bu antidemokratik müesseseler aracılığı ile sivillerin nefes almalarına bile imkân bırakılmamıştır.

Peki, nasıl oldu da böylesine acımasız bir cendereye sokulan ülkemiz darbecilerin baskısından kurtulup bugünlere gelebildi. Bunun cevabı uzundur. Lakin çok kısa olarak özetlemek gerekirse sivil toplum örgütleri (STK) sayesinde diyebilirim.

Ülkemizin tekrar darbecilerin eline düşmesini önleyecek en güçlü tedbir de yine sivil toplum örgütlerinin gayret ve faaliyetleri ile olacaktır. Başarı ve muvaffakiyetin temel esaslarından bir tanesi de STK faaliyetlerinin müspet hareket prensipleri çerçevesinde faaliyet göstermeleridir. Yani Bediüzzaman’ın ifadesi ile asayişin lehinde hareket ederek mücadele etmesini bilmemiz gerekiyor.

STK’ların ne kadar önemli bir hizmet yürüttüğünü anlatmak için kuruluşundan bu güne kadar içinde bulunduğum Adaleti Savunanlar Derneği’ni (ASDER’i)örnek vermek istiyorum.

28 Şubat Kararlarının amaçları arasında ordudaki inançlı subayların temizlenmesi öngörülmüştü. Zira 18 maddeden 3 tanesi bununla ilgiliydi. Başörtüsü, namaz ve ibadet bahane edilerek binlerce kişi ordudan atılmıştı.

Eğer bu insanlar bir şekilde ordu içinde kalırsa yapılması muhtemel bir darbe girişimini olumsuz yönde etkileyebilirlerdi. Darbeci generaller amaçlarına ulaşmak için böylesine bir kıyımı uygun görmüş sivil idarecileri de dayatmayı başarmışlardı.

Her şeye rağmen benim gibi ordudan atılan askerler pes etmedik. Atalarımızın bize emanet ettiği aziz vatanımızı birkaç tane darbe özentisi içinde bulunan faşist generallere teslim edemezdik. Ama onların istediği gibi davranmayacak asayişi esas tutan sivil direnişimizi başlatacaktık. Çünkü biz haklı idik ve haklı davamızı şiddet ve militanlıkla kirletemezdik.

Güç bela da olsa ASDER’i kurduk. Önce ordudan atılan bütün askerlere ulaşmaya çalıştık. Bazıları korkutulmuş ve ürkütülmüş idi. Bugün bile aynı cesaretsizliği gösteren arkadaşlarımız var. Onları küçümsemiyorum zira devlet bütün organları ile üzerimize geliyor evimize götürmek zorunda kaldığımız aş için dahi engel olmaya çalışıyordu.

Kamu kurumlarına bir şekilde girmeye muvaffak olmuş benim gibi eski askerleri buradan da atmaya çalıştılar. Yetmedi bizi işe alan işadamlarına baskı yaptılar. Sonunda amaçlarına kısmen de olsa muvaffak oldular. Memurluktan attılar mahkeme kararları ile döndük bu sefer Danıştay kararı ile tekrar bizi işimizden attılar.

Lakin “el hakku yalu vela yu’la aleyh” yani sadece hak üstündür ve yücedir ondan daha üstünü yoktur.

Rızkı veren Allah’tır. Rabbimiz bir rızık kapısını kaparsa belki bin tanesini açar. Sıkıntı çeken kardeşlerimiz oldu ise de mücadeleden asla yılmadık. En önemli işimiz yapılan haksızlığı ve yanlışı insanlara duyurmaktı. Seminerler düzenledik. Yazarları, akademisyenleri, gazeteci ve aydınları toplantılarımıza davet ettik. Hem kendimizi anlatıyor hem de haklı davamızda onları yanımıza çekiyorduk.

Kitap, dergi ve bültenler çıkardık. Faşist ve dinsizce uygulamaları açıkça ve örnekleri ile ifade eden kitapçıklar hazırladık. Kanun teklifleri verdik. Bizi önce dinlemek zorunda kalan bu insanlar kararlı ve haklı olduğumuzu görünce yanımızda yer almaya başladılar.

Sonunda referandum maddeleri arasına YAŞ kararları ile ordudan atılan askerleri sokmayı başardık. Bundan sonrası daha kolaydı. Referandumdan alınan olumlu sonuç sonrasında gerekli uyum yasaları çıkarılması için hükümetle ve siyasi partilerle diyalog kuruldu. Bütün partilerin desteği ile önce iadei itibarımız sağlandı sonrasında da özlük haklarımızın bir kısmını geri almayı başardık.

Bu hikâye diğer haksızlığa uğramış kardeşlerimiz için de bir örnektir. Hak verilmez, alınır ama hakkımızı almak için her yolu meşru görmek yanlıştır. Zira iki yanlış bir doğru etmez. Komünistlerin yaptığı gibi hakkımızı almak için şiddete başvuramazdık.

Şimdi YAŞ gibi MGK gibi darbe uzantılarının ortadan kaldırılması, en azından bunun gibi faşist uygulamaların demokratik ilkelere yakınlaştırılması için mücadele ediyoruz. Anayasa çalışması bizim için en büyük fırsattır. Eğer insan haklarına dayalı ve demokratik bir anayasa hazırlanabilirse ülkemize önemli bir hizmeti daha getirmiş olacağız.

La taknetü min Rahmetillah (Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin) ayeti en büyük rehberimizdir. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır, vesselam…

Millî Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararına Ek-A Rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler:

1-Anayasamızda cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4′üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
2-Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği Millî Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalıdır.
3-Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması bakımından:
a-8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı.
b-Temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği Kuran kurslarının Millî Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
4-Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılâplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü, milli eğitim kuruluşlarımız, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.
5-Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığı’nca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir.
6-Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.
7-İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK’yi dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır.
8- İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK’dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkân verilmemelidir.
9- TSK’ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.
10-Bu maddenin tam metnini Turkiye’nin uluslararası ilişkilerini ilgilendirdiği için yayınlayamıyoruz.
11-Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.
12-T.C. Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasası ve bilhassa Belediyeler Yasası’na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.
13-Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.
14-Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.
15-Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.
16-Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasadışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.
17-Ülke sorunlarının çözümünü “Millet kavramı yerine ümmet kavramı” bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.
18-Büyük Kurtarıcı Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.

 

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...