Perşembe, 26 Nisan 2012 08:22

Mehmet Baransu ASDER’DE…

Balyoz ve Ergenekon davalarının belki de en belirgin mimarı gazeteci yazar Mehmet Baransu.

Daha gencecik yaşına rağmen akıcı üslubu ile hayranlıkla dinlettiriyor kendisini. Balyoz ve Ergenekon davalarından tutuklu bulunan emsali subaylara ve astsubaylara ASDER’DE “Adaleti Savunanlar Derneği” konuşma yapıyor.

Heyecanı yüzünden okunuyor. Bunu kendiside ifade ediyor zaten. Belki de onlarca konferansımdan en çok heyecanlandığım veya zorlandığımı hissettiğim konferans olacak, diyor.

Tutuklanmasına sebep gösterilen onlarca subay ve astsubay emsallerine konuşma yapacak fakat bir farkla. Onlar da darbe mağduru. Gerçek anlam da vatanperver Türk Subay ve Astsubayları aslında.

Sözlerine başlarken o dönemde eline geçen belgelerin doğruluğunu anlatmakta zorlandığını ve birçok yazarın ve medya kuruluşunun bunları yazmakta tereddüt ettiğini ifade ediyor.

Kendiside başlangıçta tereddüt etmiş. Ama bu tereddüdü yazmak noktasında olmasa da nasıl ve ne şekilde yazacağı ve inandırıcılığını ya da etkisini nasıl sağlayacağı üzerinde olmuş.

Çünkü örnekleri vardı önümüzde. Deniz Kuvvetleri Komutanlığında bir köstebek meselesi ile gündeme gelen polis istihbaratında görevli olan ve o sırada askerlik vazifesini yapan bir onbaşı darbe belgelerini ele geçirmiş ve dönemim emniyet istihbarat daire başkan vekili Bülent Orakoğlu’na ulaştırmıştı.

Bülent Orakoğlu’ da silsile ile Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e iletmiş ve Demirel nasıl olmuşsa darbe belgelerini darbe plancılarına vermişti. Sonrasında ki gelişmeler malum.

İşte tüm bu endişeler içerisinde o bir nevi “Amelinizde Rıza-i İlahi olmalı. O razı olduktan ve hikmeti iktiza ettikten sonra isterse halklara da kabul ettirir” sırrınca hareketi düstur edinmiş ve bir gün Allaha verilecek bir hesabı olduğunu düşünerek geri adım atmayarak gazetecilik mesleğinin gereğini yapmıştı.

Gerçekten büyük bir işe damga basmıştı Mehmet Baransu. Millet bu hizmetini asla unutmayacaktır. Baransu’nun konuşması esnasında 28 Şubat sürecinin başarılı olmasında etkin olduğunu düşündüğüm bazı ipuçları dikkatimi çekmedi değil. Ben 28 Şubat olaylarından ziyade 28 Şubatın müminler üzerinde etkin olmasına neden olan bu incelikleri bir kez daha göz önüne sermek istiyorum.

Baransu 1996–1997 yıllarında Fatih/Çarşamba girişinde var olan bir karakoldan bahsetti. Şimdi o karakol kaldırıldı. “O karakolun önünde kapıları her daim açık bir polis münibüsü beklerdi. Çarşamba semtine giriş yapan sarıklı, sakallı, cübbeli, çarşaflı ne kadar vatandaş gelse o otoya bindirilir ve vatan caddesinde ki emniyet müdürlüğüne götürülürlerdi” diye anlatıyor.

O dönemde sarıklı, sakallı, cübbeli, çarşaflı gezmek mümkün değildi diye de ekliyor konuşmasına. O bölgede oturan tek bir grup ve cemaat vardı. O da İsmailağa Cemaati idi. Yani o cemaatin en ufak bir olaya ve toplumsal taşkınlığa dahi adı karışmamıştı aslında.

Bu kıyafeti giyen kim varsa aynı muameleye tabi tutuluyorlardı. Bu cemaatlerin içerisinde en zayıf ve güçsüz olanlarını tek tek belirleyerek asıl oyunlarını o cemaat ve grup üzerinde oynamayı ihmal etmemişlerdi aslında. Böylece İslami kıyafet olan bu tarzı küçük düşürmeyi hedeflemişlerdi. Aczmendiler de bunlardan biriydi aslında…

Baransu'nun bir diğer ifadesi ise Allah bazen sıradan bir kuluna bir vazife yaptırır. Bende vazifemi yapmaya gayret ediyorum derken, ASDER’le olan ortak çizgisini de ortaya koyuyor. ASDER’ de sadece vazifesini icra için yola çıkmıştı. Sonucu Allah’tan bekleyerek.

Milletin orduya karşı güveni kalmadığını ve vatandaşın her daim kendisine dua ettiğini anlatırken bir bakıma da milletin değerlerini hiçe sayan, Peygamber ocağının geldiği durumu gözler önüne seriyordu.

Kınalı kuzular gibi gönderdiği evladının artık emin ellerde olduğundan ve Mehmetçik namına vazife yaptığından şüphe duyuyordu analar. Böylemi olmalıydı? Elbette hayır. Bu millet asırlardır baş tacı yaptığı ordusu ile barışık, el ele ve iç içe yaşamak istiyordu. Değerlerini baş tacı yapan manevi yönü kuvvetli bir ordu arzuluyordu. Cephede, Allah’tan gelen ilham ile mücadele eden bir ordu istiyordu artık.

İşte Yüce Allah bu değişim talebini duymuş olacaktı ki normal şartlar altında belki de bir ordu ile yapılamayacak bu değişimi iki dolu valizle yapmıştı. Demek Allah Rad suresi 11. Ayeti kerime’ de mealen bildirdiği şu ayete “…Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe değiştirmez…”  mazhar eylemişti bizleri.

Demek biz bu değişimi isteyecek sınıra gelmiştik. Ama gönül isterdi ki bu kadar zulüm ve kurban vermeden gelinseydi. Fakat buda işin bir başka güzel yanı. Hiç olmazsa bizlerde bu sayede Ashap gibi mücadele edenler kervanına katılabiliriz belki kim bilir?

Sağlıcakla kalın sevgili dostlar…

Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki Deniz Yorulmaz Cuma, 27 Nisan 2012 16:54 yazan Deniz Yorulmaz

    Aczmendileri Mahmut Hocacılar ile aynı gösteriyorsunuz. Fakat ne kadar uğraşırsanız uğraşın bunu başaramazsınız. Zira Müslüm Gündüz ve Aczmendiler devlet tarafından yönlendirildiği ispatlanmış gerektiğizaman ortaya çıkan ajan-provakatörlerdir. Şimdi yine yazar ve arkadaşları tarafından dindar insanları baskı altında tutmak için kullanılıyorlar. Bunları anlamak için zaki olmak gerekmez, Ama insanoğlu işte sazan gibi hemen oltaya atlıyor...

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...