Salı, 25 Aralık 2012 11:12

Bir Başbakan!

Millet yorulmuş. Bir kurtarıcı bekliyor. Kurtuluşa özlem duyuyor. Kendisini prangalarla batıya bağlamış tutsaklıktan kurtulmak istercesine.

Kurtuluşu da başkasından bekliyor. Gerçi istemek te güzel bir şey. Uyuşturulmuş olup, kurtuluşu düşünememesi daha kötü. Elbette istemekle bir gün ayağa kalkması mümkün olabilecektir.

Bugüne kadar kendisini yönetenlerden ve ülkesinde gücü elinde bulunduranlardan bir ümit ışığı görmediğinden düşünememesi de normaldi. Tüm bu belirsizlikler içerisinde gecenin karalığını aydınlatan bir ışık doğu verdi. Aydınlandı bir anda ümitsiz umutlar. Tabular yıkılıverdi.

Bu millet bir sabah kalktığında hiçte alışık olmadığı bir manzara ile karşılaştı. Gözbebeği Silahlı Kuvvetlerimizin başı Genelkurmay Başkanının Arabistan’a ziyarete gittiğine şahit oldu. Üstelik ziyarete gitmekle kalmamış örgütleşmekle suçlanan bir cemaatin okulunu da ziyaret etmişti.

Askeri okullarda var olan fakat uygulanamayan din dersi eğitimi bizzat müfredata konuldu. Her ne kadar seçmeli ders kategorisinde olsa da oldukça önemli bir gelişmeydi bu. Başlangıçta öğrenciler seçmeye çekinecekler belki ama bir gün muhakkak seçecek birileri çıkacaktır. Son derece iyimser bir tabloydu bu.

Geçmişte yerden yere vuran karşıt medya dahi demokratikleşme ve dindarlık üzerine artık nispeten objektif haberler vermekteydi. İnanan kesime bel altı vurmak şöyle dursun bilakis muhafazakâr kesimi bırakmış kendileri ile kavga ediyorlardı. Birbirlerini itham ediyorlardı; “Sen daha fazla hükümet yanlısı oldun.” Diye. İnanın gülmekten kırılmak üzereyim.

Cumhuriyetin ilk yıllarından beri ilk defa halk batıya ve Amerika Birleşik Devletlerine karşı kendisini güçlü hissediyor. Kıbrıs barış harekâtın da konulan ambargo sonrası sıkıntılı duruma düşülmeyeceği apaçık ortada. Hatta ambargo konulma ihtimali hiç yok.

Arap sermayesi batıyı bırakmış Türkiye’ye yatırım derdinde. Avrupa birliği sallanıyor. Avrupa birliğine girelim diye çığırtkanlık yapanlar şimdilerde şiddetle karşı çıkmaya başladılar.

Millet artık İsrail’e bile gideriz demeye başladı. Kıpır kıpır oldu gençler. Milli birlik ruhu yeniden kaynamaya başladı. On yılda on beş milyon genç safsatasını bırakıp gerçek nesiller oluşturmaya başladı toplum.

Şaşırtıcı bir durum. Her şey bir anda lehimizde gelişti. Gelişmeye de devam ediyor. Sanki biri biz farkında olmadan sihirli bir değnekle dokunuverdi. 

Bütün bu olayların hepsini tereddütsüz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ve ekibine borçluyuz. Öyle bir Başbakan oldu ki, bu milletin on yıllardır gelen susuzluğunun farkına varmasını sağladı. Tabii bu arada mücadeleleriyle hayatını gelecek nesle feda eden, Mehmet Zahit Kotku (RA), Süleyman Hilmi Tunahan (RA), Üstat Bediüzzaman (RA), Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti ve daha nice allamelerin katkısını görmemek haksızlık olur. En nihayetinde Millet-i İslam’ın duası elbette. Süregelen bir imani mücadelenin meyvesiydi o.

Neye elini atsa altın oluveriyor. Hani Anadolu da analar der; “Yavrum neye elini atsan altın olsun.” Ne güzel bir duadır. O başbakanın anasına gösterdiği hürmeti unutmadık. Elbette önce kendisine hayırlı bir evlat oldu. Sonra ülkesine hayırlı bir Başbakan.

Millet özlediği tabloyu onda gördü. İlk önce Eyüp Sultan Camiinde yüksek şecaatle ve yüreklere tesir eden bir okuyuşla okunan Kuran. Arkasından en yüksek bir makam olan Şehadete gitme arzusu ile İsrail’e karşı “Öleceksek adam gibi ölelim.” Hitabı.

Bundan sonra bu gidişi kimse durduramaz artık. Milletin harekete geçebilmesi için lazım olan ilk hareket verildi bir kere. Yokuş aşağı da olunca yol, durdurabilene aşk olsun.

Bize düşen görev o başbakanı maddi manevi desteklerimizle ayakta tutmaya gayret etmektir. Bundan sonra Müslümanlar ayrılığa düşmeden siyaseten başbakanın etrafında toplanmalıdır.

Dikkat ediniz yürüyüşün de bile meydan okuma var. Duruşu yine öyle.  Sanki kâinatın sultanını arkasına almış heybetli bir hitabet. Milliyetçiliği zirvede yaşayan. Ümmete kenetlenmiş. Savaşçı bir ırkın cesur bir kumandanı gibi haykırıyor Dünya’ya.

Bu millet kendisi namaz kılmasa da yönetimde içki içen, namaz kılmayan idareciyi istememiştir. Şarkta gerçek örnekleri yaşanmıştır. Halk toplanmış ve “Namaz kılmayan ve içki içen bu kaymakamı görevden alınız.” Diye tavır koymuştur.

Bir Başbakanın yaptığı bu girişimler sonrasında elbette mahiyeti de ona tabi olur. Baş nereye bakarsa vücut oraya yönelir. İşte başsız kalmış olan Arap dünyası ve İslam Âlemi de adeta Başbakanımızı baş olarak kabul etmiş gözükmektedir.

Zannediyorum yakın zamanda özellikle ekonomik ve teknolojik anlamda gerekli olan gelişmeler tamamlandıktan sonra baş vücuda oturacaktır.

Selahaddin Eyyubi milliyetçilikle Mescidi Aksaya ulaşmadı. Onda öncelikli olan ümmet şuuruydu. Kendisindeki o enerjiyi açığa çıkaran etki menfi bir milliyetçilikten ziyade, Milleti İslamiye ye olan bağlılığıydı.

Nitekim bizde de öyle olmadı mı? Osmanlı hâkimiyetin de İslam, Türk Milliyetçiliği ile var olmadı. Aksine Türklüğün cesur ve korkusuz savaşçı kimliği altında İslam Milliyetçiliği ile zirveye ulaştı.

Milletin başında artık milli ve manevi duygulara saldıran değil, onları yücelten bir başbakan var. Bu nedenle muhafazakâr tüm siyasi partiler ve ümmet o başbakanı desteklemelidirler.

Çünkü Rad Suresi on birinci ayeti kerimede Allah Teâla “değişmeyi istemeyen bir topluluğu değiştirmeyeceğini” buyuruyor. Demek biz değişimi istemeliyiz ki Allah ta bizi değiştirsin. Hak ettiğimiz yöneticileri ve yönetimi bizlere takdim etsin.

Bunun için bize düşen sırf bu maksatla dahi olsa Ümmetin geleceği açısından o başbakanı desteklemek ve başarıları için dua etmektir.

Son Düzenlenme Salı, 25 Aralık 2012 11:16
Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

2 yorum

  • Yorum Linki Bayram Ali ÇALIŞKAN Pazartesi, 31 Aralık 2012 21:52 yazan Bayram Ali ÇALIŞKAN

    Yıllarca alışılmış yönetimlerin yönetilenlere hizmetten ziyade zarar verdiği, iktisadi,siyasi ve sosyal çöküşün hız kazanması ile toplumsal barışın ve huzurun bozulmasına tahammül etmek veya seyirci kalmakla ülkenin geleceğinin yok edilmesine ortak olmak anlamını taşıyan bu düşüncenin egemen yapısına katkıda bulunmanın sonuçlarını kestirmek zor değildir.Böyle bir maceraya sürüklenen toplumun yönetiminin değişmesi gerekiyordu.Bu değişimi gerçekleştirmek üzere Sayın başbakanımız RECEP TAYYİP ERDOĞAN GİBİ EHİL BİR LİDERE ,ihtiyacımız var idi.

    Raporla
  • Yorum Linki A.Balcık Çarşamba, 26 Aralık 2012 18:48 yazan A.Balcık

    Sevdiğim değer verdiğim nereye giderse gidebileceğim bir BAŞBAKANIM var diyordum.Hala diyorum ama kalbim kırık SAYIN BAŞBAKANIM Biz RESEN EMEKLİ olan vatandaşlarını bırakın HAKLARINI İADE ETMEYİ DİNLEME ZAHMETİNDE BULUNMUYOR İŞTE EN FAZLA BU BİZİ KAHREDİYOR
    ADALET NEREDE KALDIN YOKSA MAHŞEREMİ O ZAMAN NASIL BİR HESAP VERECEK DEĞERLİ BAŞBAKANIM YAZIK YAZIK YAZIK
    EN AZINDAN BİZLERE VATANDAŞIM HAKKINIZ OLAN İADEİ İTİBARI VERİYORUM VEYA VERMİYORUM DEME MEDENİ CESARETİNİ ARTIK GÖSTERSİNLER AİLELERİMİZİN VE BİZLERİN BU BOŞLUKTA DAHA DAYANACAK GÜCÜ KALMADI

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...