Salı, 12 Mart 2013 11:34

KUR’AN’IN MESAJLARI ÇAĞLAR ÜSTÜDÜR

İkamet ettiğim Ümraniye Alemdağ Caddesi son yıllarda oldukça ünlendi. Birçok önemli markanın en az bir mağazası mutlaka vardır. Kiralar da alabildiğince yüksektir.  25-30 m2 lik mekânlar için 8-10 bin TL aylık kiralar artık normal karşılanmaktadır. Ancak son zamanlarda bir konu dikkatimi çekiyor. Bu caddede açılan birçok yeni mağaza çok kısa sürede kapanıyor ve çoğunlukla da yerini bankalara bırakıyor.  Her geçen gün banka şubeleri çoğalıyor ve bu cadde üzerinde abartma olmasın en az 20 banka şubesi vardır.  Açılan banka da bir daha kapanmıyor ve gerekirse ikincisi açılıyor.

Peki, ne oluyor da işletmelerin yapamadığını bankalar rahatlıkla başarabiliyor? Bunca masraflı yükün altından nasıl kolaylıkla kalkabiliyor? Çoğunluk olarak reel sektörde bulunmayan bu bankaların kazancı nereden geliyor? Bu gelirin kime ne faydası var? Kısaca beraber basit bir analiz yapalım.

Geçtiğimiz hafta ekonomi haberlerinde bazı veriler vardı. 2013 yılı bankacılık sektöründe OCAK ayı net karı bir önceki yılın OCAK ayına göre % 37,1 artış göstererek 2,53 milyar TL olarak açıklanıyordu. Bu rakamın büyüklüğünün kıyası için bir başka veri daha arz edeyim. KOÇ HOLDİNG’in 2012 net karı ise otomotiv hariç tüm sektörlerde 2,31 milyar TL idi. Yani bankalar sadece OCAK ayı içinde KOÇ HOLDİNG’in 2012 yılı net karı kadar bir kazanç elde ediyordu. 

Fazla kafa karışıklığı olmadan diğer bir veriye geçelim. Bankaların OCAK ayı sonu itibari ile kullandırdığı kredi tutarı 799,1 milyar TL, mevduat tutarı da 773,4 milyar TL idi. Yani nerede ise kredi kullanımı ile mevduat tutarı birbirine eşit, hatta kullanılan kredi tutarı daha fazla.

Peki bu ne demek oluyor?

Bugün ortalama mevduat faizleri % 7-10 arasında değişiyor. Hatta daha da düşme eğiliminde.  Kredi faizleri de sektörel bazda değişim göstermekle beraber % 20-25 arasında değişiyor. Hadi biz mevduat faizini ortalama % 10, kredi faizini de % 20 ortalamasından hesap edelim. Bu kabule göre bankalar 2013 yılı içinde 77 milyar TL mevduat faizi ödeyecek, ama karşılığında ise 160 milyar TL kredi faizi alacak. Yani para satarak paradan 83 milyar TL kazanacak?  Ahmet’den aldığının yarısını Mehmet’e, yarısını da cebine koyacak.  Ahmet de var gücü ile çalışacak, ancak gücü ödemeye yetmeyecek. ABD Başkanı Barack Obama'nın tabiri ile tombul kedileri kilo aldırmaya katkıda bulunacak…

Bugün dünyada olan budur. Kriz denilen hadise bir tarafın tombullaşması, diğer tarafın da var gücü ile bu tombullaşma sürecine katkıda bulunmasıdır. Ve dünya uzunca bir süredir vahşi kapitalizm ile özel mülk düşmanı sosyalizm arasında gidip gelmektedir.

Peki hem dünyamızı, hem de ahiretimizi tanzim eden ve Allah katında gerçek din olan İslam bu konuda ne söylüyor? Adeta yeni nüzul etmiş gibi güncel mesajları ile yüce kitabımız bizlere hangi ilahi mesajları sunuyor?

Öncelikle faiz kesin bir dille haram kılınmıştır. Hatta bazı âlimlerce de büyük günahlar arasında sayılmıştır. Namaz dinin direği olduğu gibi zekât da İslam’ın köprüsüdür. Yani biri dini, diğeri ise asayişi muhafaza eden İlahi iki esastır. Bu maksatla Yüce kitabımızda da namaz ve zekât çoğunlukla beraber anılmıştır. Müslümanların birbirlerine yardımları ancak zekât köprüsü üzerinden geçmekle mümkün olabilir. Zira yardım vasıtası zekâttır.

Tarih sahnesi incelendiğinde görünen bütün ihtilallerin, fesatlıkların ve kötü ahlakın kaynağının iki cümle olduğu görülür;

-          Birincisi ben tok olayım, başkası açlıktan ölsün bana ne?

-          Sen zahmet çek, sen çalış ki, ben rahat edeyim…

İşte birinci cümleyi kökünden kesip atan ancak zekât müessesesidir. Bugün dünya bu müesseseyi anlamaya çalışıyor.

İkinci cümlenin de ilacı faizin yasak edilmesidir. Bugün artık ekonomide ‘en iyi faiz sıfır faizdir’ söylemlerini duymaya başladık çok şükür.

İçtimai hayatı muhafaza eden intizamın en büyük şartı insanların tabakaları arasında boşluk kalmamasıdır. Zengin kısmın fakirden irtibatı kesecek kadar uzaklaşmaması gerekir. Bu tabakalar arasında irtibatı temin eden de zekât ve yardımlaşma duygusudur. İşte faizin yaygınlaşması ile tabakalar arasında gerginleşme gittikçe artar, yardımlaşma duyguları azalır. Bu yüzden aşağı tabakadan yukarıya, kin, nefret, haset duyguları, ihtilal çığlıkları yükselir. İşte tabakalar arasında barışın temini ve ilişkilerin tesisi ancak zekât ve zekatın yavruları olan sadaka ve bağışların bir düstur olarak benimsenmesi ile olur. 2001 yılında geçirdiğimiz büyük krizi bu yardımlarla ve Allah’ın inayeti ile belki de çok kolay atlatabildik.

Eminim ki İslam’ın 14 asır öncesinden gelen bu basit ancak çağlar üstü mesajları uygulamaya alınıncaya kadar dünyadaki krizler devam edecek, çalkalanmalar sürecektir. 

Herhalde bir mümin olarak bizlere de bazı vazifeler düşüyor. “Kavga kapısını kapamak için banka kapısını kapalı tutmalıyız”  diyebilmeliyiz.

Asayişin bu yönü de ihmal edilmeyecek kadar önemlidir. Bugün maalesef borç batağı sebebi ile yangın birçok ailemizin bacasını sarmıştır.  Her yanlışımızın cezasını mutlaka ödüyoruz.

Cenab-ı Hak hepimize dinimizi anlamada ve yaşamada feraset nasip etsin inşallah… 

Son Düzenlenme Salı, 12 Mart 2013 11:36
Ekrem Ata

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...