ABD Basınında ortaya çıkan bazı haberlerden anlaşıldığı üzere mevcut hükümet ve özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan terör örgütleri ile ilişkili gösterilmek isteniyor. Bu bağlamda Ankara’nın manevi uğrak yeri olan Hacı Bayram Camiinin kullanılması ise işin ne denli vahim olduğunu ortaya koyuyor.
Bugün net olarak anlaşılmıştır ki Adana’da icra edilen MİT Tırlarına yönelik operasyonlar başarıya ulaşsaydı, malum güçler iktidarı terör örgütü ile başarılı bir şekilde ilişkilendireceklerdi. Tabi senaryo tutmayınca iş sarpa sardı.
Aynı şekilde Irak ta bulunan Türk Büyükelçiliği saat 15.00 da boşaltılacakken beklenmeyen bir şekilde saat 12.00 da IŞİD mensuplarının Büyükelçiliğimizi kuşatması bu işin içerisinde dış istihbarat birimlerinin parmağı olduğunu düşündürmeye başladı.
Ortadoğu ve uzak doğu ekonomik koridorunun kontrol altında tutulmasının bölge stratejisinin belirlenmesinde etkili olabileceği düşünülürse IŞİD’in ve sair terör örgütlerinin taşeron olarak bölgedeki önemini ortaya koymaktadır.
Ortadoğu ve dolayısı ile İslam coğrafyasında yapılan stratejik planlar satranç tahtasında olduğu gibi karşılıklı hamlelerle oluşturulmaya çalışılıyor. Eskiden yani Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan 2000’li yıllara kadar sadece yapılan hamleleri izleyen ve ne olduğunu anlamaya çalışan bir Türkiye vardı. Şimdilerde ise sadece yapılan hamleleri değil, sonrasında neler yapılabileceğini hesaplayan ve bu hesaplar karşısında boşa çıkarıcı hamleler yapabilen bir Türkiye var.
Elbette bu hamleler ekonomik, siyasi ve teknoloji alanında tam anlamı ile desteklenmediğinden ağır aksak gidiyor gibi görünmekte. Birde iç dinamiklerimizde hala inkılap kafaları ve çağdaş düşünce yapısı direnince bu olumsuzlukları bertaraf edip yapılacak hamleleri daha seri ve etkili icra etmek zor olmakta.
Bugün Filistin’de, Suriye’de, Mısır’da, Myanmar’da, Doğu Türkistan’da ve daha nice İslam beldesinde işlenmekte olan zulme gözlerini kapayan batı ve Hristiyanlar birliği nedense IŞİD’e karşı bir güç oluşturmak gayretinde.
Havadan göstermelik bombalar yağdırırken karadan kendini riske sokmayarak bölgedeki küçük silahlı grupları güçlendirme çabasında. Sözüm ona böylece IŞİD ile mücadelede başarı hedeflenmektedir.
Bölgede figüran olmadığının bilakis oyuncu olduğunun farkına varan Türkiye kendisi planlamasa da bu operasyonel oluşumun içerisinde olmayarak İslam coğrafyasının yeniden şekillendirilmesinde fiilen rol almamış olacaktır.
Başlangıçta IŞİD’le mücadele edilmemesi ve elçilik mensuplarının şehit olma pahasına çatışmaması eleştirilirken aslında bugün geldiğimiz noktada bu olumsuz durumun Türkiye’nin lehinde müthiş bir planlamaya imkân verdiğini anlamış bulunmaktayız.
Müslümanların birbirlerine karşı silahlandırılarak çatışmaları hedeflenen ve bunun içinde IŞİD’i bahane eden güçler karşısında Türkiye gelecekte ortaya koyacağı stratejisini hazırlamış görünüyor. İşe bakın ki burada da kaderin doğrudan müdahalesi var. Türkiye’nin gelecek dünya düzeninde İslam coğrafyası içerisinde oluşturulmaya çalışılan nifak oluşumunda yer almaması tamamen bir lütuftur.
Rehin tutulan ülke vatandaşlarımız bugün herhangi bir açık vermeden bu oluşumun dışında kalmaya bir kalkan bir siper olmuştur. Umarım gelecek süreçte rehinelerimiz burunları bile kanamadan geriye getirilirler.
Türkiye bu rehinelerimiz sayesinde istese de IŞİD operasyonuna destek veremeyecektir. Dolayısı ile oynanan oyunda figüran değil oyuncu olma yolunda adım atabilecektir. Kaderin rolünü aktifleştirdiği bir satranç oyununda sizce Türkiye mağlup olabilir mi?
Evet, artık tağut ve sözüm ona çağdaşlık yıkılacaktır. Mekke’de ilki gerçekleştirilen “Hak geldi. Batıl zail oldu.” Operasyonu yeniden icra edilmek üzere.
Peki, o halde biz neredeyiz? İman tarafında mı? Yoksa Nifak tarafında mı?
18.09.2014
