Pazartesi, 27 Nisan 2015 14:10

Solun Son Oyunu; Türk’ü Türklük’le Aldatmak

“Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hâkimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan…(N. Fazıl, Gençliğe Hitabe)”

Son üçyüzyılda “  Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...” ile başlayan istikametsizliğimiz, gönüllerde boşluğa, yüreklerde yalnızlığa ve beyinlerde bunalıma sürükledi nesillerimizi. Okumuşlar çözümü taklitte buldular. Tabii bu yanında toplum değerlerinin yok edilmesi ya da yozlaştırılması sürecini getirdi.

1950’li yıllarda özellikle de Demokrat Parti iktidarı ile tüm gayri milli yapılar Kemalizm’e yapıştılar. Cumhuriyet Değerleri, Atatürkçülük, Laiklik, Şeriat geliyor vs. hezeyanları ile 1960 Askeri darbesini yaptılar. Akabinde, sol gençlik Kemalizm ile Marksizm’in bazen arasında kaldı, bazen de ikisini bir araya getirdi.

Kemalizm aslında bir ideoloji değil, dayatmaydı. Ancak sonrakiler dayatmaların sürdürülebilir olması için Kemalizm’i ideolojiye dönüştürmeye çalıştılar, kısmen de bunu becerdiler.

İstiklal Harbi sürecinde, yeni kurulan SSCB ile yakınlaşılmıştı. Ancak TKP’nin Türkiye’ye girmesine izin verilmemiş hatta TKP’nin kurucusu Mustafa Suphi Karadeniz’de boğdurulmuştu.

Bakıldığında Kemalizm devrinin tek liderlerinden etkilenmişti. Ancak, Stalin’den çok Hitler ve Mussolini ile benzer duruşları vardı. Bu yönü ile uygulamaları daha çok faşist liderlerle benzerlikler gösteriyordu. Gerçi Stalin’in uygulamaları da tüm SSCB’de Rus Emperyalizmini kökleştirmişti. Tarihin en hızlı Ruslaştırma programı SSCB diktası sürecinde uygulanmıştır. Bu baskı öyle bir maya tutmuştur ki, Bulgaristan’dan Kazakistan’a Müslümanlar şu anda bile evlerinde taharet için su kullanmamaktadırlar. Ebedi Şef, Milli Şef, Altı ok vs. gibi rejimin direklerinin benzerliklerine dikkatinizi çekiyorum.

1980’li yıllardan sonra dünyada ideolojilerin iflası süreci yaşanmış ve Kapitalizm, emperyalist dünya ile çevre coğrafyamızı kana boyamıştır. Süreç özellikle ülkemizde İslami değerlerin yükselmesine neden olmuştur. Tabii İslam ile özdeşleşmiş Türk Milleti için gelinen nokta Milli değerlere topyekûn dönüş anlamına gelmektedir. Milletimiz için Milli ve medeniyet değerlerimizin en üst seviyede kurumlaştığı dönem Osmanlı’nın Kuruluş ve Yükselme Dönemleridir. Halkımız bunu görebilmiştir.

Yeniden diriliş sürecinde Kürtler kararsız kaldılar. “Yeniden Dirilişte Türk’le omuz omuza olmak, acaba bizi yok eder mi?” endişesi, dindar Kürt’ün bile kendine dahi itiraf edemediği arka plan korkusudur. Bu korku yersizdir. 1000 yılda böyle bir tehdit yaşamadığı gibi, Türk’le beraber Kürt kalabilmiştir. Dolayısı ile Kürt çözümü bölünmekte değil, birlikte aramalıdır.

Geliyoruz sol yapılanmalara. Sol İslam demekte zorlanmıştır. Kendisine rakip ve hasım olarak hep İslam’ı görmüştür. Osmanlı sonrası ülkemizde CHP, Arap ülkelerindeki BAAS partileri İslam’a karşı sözde ve yeni bir Irk yaratma çabasına girmişlerdir. Bunun için önce İslam’la şekillenen medeniyetimizin tüm değerlerini yok etmeyi hedeflemişlerdir.

Günümüz sol söylemi yok olmalarını engellemek için çareyi geçmişin faşizan ancak kendileri için ortak alanı sekülerizm olan Kemalist Türkçülüğe yapışmakta bulmuştur. Maalesef oltaya ilk takılanlarda CHP faşizminin hakaret ve işkencelerine uğramış H. N. Atsız çizgisindeki Türk Milliyetçileri olmuştur. Sol söylem İslam karşıtlığını arka planda saklayarak AKPARTİ karşıtlığını da kullanarak maalesef yeni bir yapılanmaya gitmektedir.

Marksist ve Ateist bu adamlar, şimdilerde, “Türküm diyemiyoruz!” cümleleri ile halka ulaşmaya çalışmaktadırlar. Oysa rejim Yeni Türk’ü, Müslüman Türk’ün karşısına Mankurt Misali çıkartmayı daha önce denemiş ancak başaramamıştı. Ülkeyi getirdiği nokta ise, İslam’ın Tevhidi ve muhabbet iklimini zayıflatmak suretiyle her türlü Mikro milliyetçiliği hortlatarak ülkemizi bölünme noktasına getirmiştir.

“Türk’üz diyemiyoruz.” diyen bu ikiyüzlü adamlar Türk’ün en başta Türk kalmasına vesile olan İmanı ile düşmandır. Sonra geleneksel tüm değerleri ile kavgalıdır. Sorsanız ne Oğuz’u bilirler, ne Hoca Ahmed Yesevi’yi, ne Alparslan’ı ne de Fatih’i.. Asıl önemlisi de Milletimizin bu toprakları Yurt yapan değerlerini.

Hani bir “Çılgın Türkler” metaforu vardı ya.. Türkler çılgın da bu çılgınlığın kaynağı, sonsuz fedakârlık ve sabrın dayanağı ne? İmanımız ve “ölürsek şehid, kalırsak gazi olacağız.” duygusu değil mi?

Türk’ün hayat gayesi “İ’lay-ı Kelimetullah” olmuştur. Bu ulvi gaye Milletimizi bunca tehdit ve saldırının karşısında daima diri ve canlı tutmuştur. Solun “Truva Atı” yaklaşımları tutmayacaktır. Solun bu içi kin dolu riyakâr duruşu içinde kadrolaşan sözde Türk Milliyetçileri de gündemden de tarihten de kaybolup gideceklerdir.

Gelin, Milletimizin geleneksel değerleri ile imanı ile barışalım. İslam üst kimliğinin ve İman Esaslarımızın kucaklayıcılığını geçmişten de alacağımız derslerle geleceğe taşıyalım.

(E) Yb. Halil MERT
Strateji ve Yönetim Uzmanı

 

 

http://www.milatgazetesi.com/yazarlar.asp?yid=82

http://as-der.org.tr/component/k2/itemlist/user/1001-halilmert

 

 

Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...