Cuma, 22 Nisan 2022 14:22

Dr. Adnan Küçük'ün "Cezayir" değerlendirmesi

Dr. Adnan Küçük’ün, “Hür Havadis” adlı Web sitesinde “CEZAYİR BİRAZ DAHA BAĞIMSIZLAŞMA SÜRECİNE GİRDİ” başlıklı makalesi yayınlanmıştır. Makalede önemli tespitler yapan Adnan Küçük’ün bu yazısını aşağıda paylaşıyorum. Link yazının altında verilmiştir.

 CEZAYİR BİRAZ DAHA BAĞIMSIZLAŞMA SÜRECİNE GİRDİ

Sömürgecilik, Batı medeniyetinin ürünü olarak insanlık tarihinde derin izler bırakmıştır. Rönesans ve sanayi devrimi Batılı emperyal güçler için yeni coğrafyaların keşfine zemin hazırlamıştır.

Avrupa kıtasında birbirleriyle sürekli savaş hâlinde olan devletler, sanayi devrimi ile yakaladıkları büyüme ivmesini daha üst katmanlara taşıyarak, zenginleşmek ve daha güçlü olmak için yeni kaynaklar bulmak amacıyla önce Amerika kıtası ile uzak doğuya yöneldiler.

Avrupalı emperyal devletler, Osmanlı İmparatorluğu’nun güç kaybetmeye başladığı dönemlerde, sömürülecek yeni toprak arayışları kapsamında Afrika’da işlenmeyi bekleyen çok geniş bakir tabii zenginliklere sahip ülkelerle ilgilenmeye başlarlar.

Bu şekilde, dünyanın muhtelif bölgelerinde, büyük ekonomik çıkarların söz konusu olduğu sömürge paylaşımları mücadelesi başladı.

Sömürgeci ülkeler içerisinde Afrika’da en önde giden ülke Fransa’dır. Fransa, Batı medeniyetinin temsilcisi olarak Avrupa’da sürdürdüğü savaşları Afrika’da da devam ettirdi. Fransa’nın sömürgecilik faaliyetleri kapsamında iliklerine kadar sömürdüğü ülkelerden biri de Cezayir’dir.

Fransa, Cezayir’i 1830 yılından itibaren sömürmeye başladı. Fransa’da, 1858’den itibaren “Cezayir ve Sömürgeler Bakanlığı”, “Sömürgeler Devlet Bakanlığı“ gibi değişik adlar altında faaliyetlerini sürdüren bakanlıklar bile kuruldu.

Fransa, bu ülkenin sadece ekonomik kaynaklarını sömürmekle yetinmedi, kültürel sömürüyü de aktif olarak hayata geçirdi. Fransa, sömürdükleri toplumları asimile etmeye yönelik dil, din ve kültür politikalarını ısrarlı bir şekilde uygulamıştır.

Fransa, bu ülkenin sadece ekonomik kaynaklarını sömürmekle yetinmedi, kendi dillerini mecburi ve resmi dil olarak kullandırarak kültürel sömürüye de ağırlık verdi.

Kendi dillerini sömürdükleri ülkelerde resmi dil haline getirme uygulaması sadece Fransa’ya mahsus da değildir. Sömürgeci bütün ülkeler bu yolu tercih etmişlerdir.

Nitekim Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılması sonrasında, Rusya’nın, dağılan Cumhuriyetlerde etkinliğini sürdürmek için kullandığı en etkili araçlardan biri de Rusçanın resmi dil olarak kullanılmasıdır.

SSCB’nin dağılması sonrasında ortaya çıkan bazı Cumhuriyetlerde Rusça, geriletilmiş ya da terk edilmiş olmakla birlikte, birçoğunda resmi dil olarak varlığını sürdürmektedir. Nitekim Rusya, Rusçanın tekrardan resmi dil olarak kabul edilmesi için, Ukrayna ve Kazakistan’a yoğun baskılar yapıyor.

Afrika’da Fransa tarafından sömürülen ve Fransızcanın resmi dil olarak kullanıldığı ülkeler için “Frankofon ülkeleri” nitelemesi yapılmaktadır. İşte Frankofon ülkelerden biri de Cezayir’dir.

Fransa, 1830’dan beri Cezayir’de kültürel anlamda da soykırım uyguladı. Cezayir’in kendi mahalli kimliği yanında 300 yıllık Osmanlı tarihinin de ortadan kaldırılmasına yönelik çok yoğun çabalar sarf edildi.

Cezayir’in Fransa’nın sömürüsüne karşı 1954 yılında başlattığı bağımsızlık savaşı sekiz yıl sürdü ve bu savaşta takriben bir buçuk milyon Cezayirli hayatını kaybetti. Bir nevi Cezayir halkına yönelik vahşice bir soykırım gerçekleştirildi.

Her ne kadar Cezayir’in 1962 yılında kurtuluşa erdiği ve istiklal mücadelesini kazandığı söylenebilirse de kültürel sömürünün derhal sona erdiği söylenemez.

Batılı emperyal güçler, sömürü amacıyla girdiği hiçbir ülkede, kültürel hegemonyasını sonlandırmak istememiştir. Nitekim Cezayir1962’de bağımsızlığını kazandığını zannetse de resmi dilin Fransızca olması yoluyla Fransa’nın bu ülkede kültürel sömürüsü devam etmiştir.

Cezayir’de son yıllarda bazı değişimler yaşanıyor; geçenlerde bir karar alındı. Alınan karara göre, Cezayir’de “Mesleki Eğitim” ile “Gençlik ve Spor” bakanlıkları, resmi yazışma ve eğitimlerde Fransızca kullanımını sonlandırdıklarını duyurdular.

Burada hazin olan şu ki, diğer bakanlıklarda hala Fransızca resmi dil olma vasfını sürdürüyor.

Bu dil ve kültür temelli sömürünün devam etmesi, maalesef bu ülkedeki insanların iradesi ile olmaktadır. Yani Fransa kültürel sömürü yoluyla bu ülkedeki insanları öylesine asimile etmiştir ki, birbuçuk milyon insanı katleden bir devletin (Fransa) dilini terk etmeyi bir türlü kabullenememişlerdir.

Cezayir halkının dil yoluyla sömürülmesinin bu ülke insanlarını ne hale getirdiğine dair yaşanmış ve bizzat yaşayan kişiden dinlediğim bir hatırayı burada nakletmek istiyorum. Türkiye’den bir bilim insanı Cezayir’e gider. Orada ilmi bir tebliğ sunar. Bu bilim insanımız tebliğini Arapça olarak sunar.

Tebliği dinleyen bir Cezayirli Türkiye’den giden Bilim İnsanına şu talihsiz ÇIKIŞI yapar: “Siz Türkler bizleri yıllarca sömürdünüz, sömürmese idiniz bu hallere gelmezdik”. Ne hazin ki, Cezayirli bu kişi, bu ÇIKIŞINI Arapça değil Fransızca konuşarak yapar. Türk bilim insanı bu ÇIKIŞ’a cevap olarak TAŞI tam da yerine (gediğine) oturtur: “Biz eğer sizleri sömürse idik, şimdi bana karşı yaptığın bu ÇIKIŞI Fransızca değil Türkçe yapardın. Sizleri asıl sömüren Fransızlar, ama ne kadar gafilsiniz ki, sizi kimin sömürdüğünden bile haberdar değilsiniz”.

“Tabiri caizse Celladına âşık olmak” şeklinde de ifade edilebilecek bir durum söz konusu. Fransa bu ülkeyi hem ekonomik hem de kültürel olarak sömürmüş, yetmemiş, bir buçuk milyon Cezayirliyi katletmiş. Ama hala, bu ülkenin dilini resmi dil olarak kullanmaya devam ediyor.

Bu durum, Fransa’nın Cezayir’de gerçekleştirdiği kültürel asimilasyonun eh dehşetli boyutunu bariz bir şekilde ortaya koyuyor.

Cezayir’de “Mesleki Eğitim” ile “Gençlik ve Spor” bakanlıklarının, resmi yazışma ve eğitimlerde Fransızca kullanımını sonlandırmaları bir başlangıç olması bakımından önemli olabilir. Ama bu başlangıç, ülkede bütün yazışmalarda Fransızcanın terk edilmesi ile sonlanmadığı sürece çok fazla anlamlı olmayacaktır.

Şayet, bu gelişme bir başlangıç olarak görülür ve devamı da gelecek olursa, işte o zaman, bu başlangıçla birlikte, Cezayir’in bir parça da olsa bağımsızlaştığından söz edilebilir. Yoksa gönüllü olarak celladına âşık olma hali devam edecektir.

Ben bu gelişmenin, Cezayir’deki külli bağımsızlaşma çabalarının bir parçası olacağını düşünüyorum. Bu düşüncemi haklılaştıracak bir başka hatıraya daha yer vermek istiyorum. Burada nakledeceğim hatırayı da bizzat yaşayan kişilerden dinledim.

Türkiye’den bazı bilim insanları, Cezayir’de bir Üniversite tarafından düzenlenen uluslararası bilimsel sempozyuma katılmak üzere giderler.

Sempozyumun yapılacağını ve bu sempozyumda bazı Türk Bilim insanlarının konuşacağı haberini alan Adalet Bakanı, bütün programlarını iptal ederek Başkent’e seksen kilometre mesafedeki sempozyumda sunulan tebliğleri dinlemeye gider.

Tebliğlerden biri Fransızca, ikisi Türkçe, biri de Arapça olarak sunulur. Arapça yapılan sunuma Adalet Bakanı adeta bayılır ve der ki: “Sayın hocam benim için en büyük eksiklik, sizden Arapça dersi almamış olmaktır”.

Hatıraya devam edelim.

Cezayirli Üniversite yöneticileri, Türkiye’den giden misafirler için bir sürpriz yapmak isterler ama ne yapacaklarına bir türkü karar veremezler. En nihayetinde, bir süre önce Türkiye’de Topkapı Müzesinde Mehter takımının konserini izleyen bir Cezayirli akademisyen bu konserin videosunu çeker. Birden Türk misafirlerin, bu mehter marşı ile karşılanması fikri aklına gelir.

Türkiye’den giden misafirlerin bu sürprizden haberi yoktur. Sempozyumun düzenlendiği salonun girişinde Türk ve Cezayir Bayrakları mevcut. Türk misafirleri salona girerken birden salon “Ceddin deden neslin baban” marşı ile inim inler. Türk misafirler, bu kardeşlik ve sıcak dostane gösteri karşısında mest olurlar. Buradan hayal bile edilemeyecek kardeşlik duyguları kabarır.

Tabii ki bu jestler, en candan samimiyet göstergeleri, Cezayir halkının ve aydınlarının ruhlarından Türk misafirlere yönelik fışkıran dostluk, kardeşlik, samimiyet tezahürleridir.

Bir gün gelecek, bu samimiyet ve kardeşlik manzaraları, resmi ilişkilere, Cezayir’in resmi politikalarına da yansıyacaktır. İşte o zaman, Fransızların dil yoluyla gerçekleştirdiği kültürel sömürü teker teker kalkacaktır.

Hiç unutulmasın ki, kendi benliğini, kültürünü, manevi değerlerini kaybederek, başka medeniyetlerin, kültürlerin, manevi değerlerin kuşatmasından kurtulamayan toplumlar hür değildir. Umarım Cezayir’de bu iki bakanlığın aldığı kararlar bir başlangıç olur; bu toplumdaki Cezayirlilik bilinci, kendi kültürel donanım yoğunlaşması neticesinde, bütün ülke genelinde, Fransızca artık resmi dil olmaktan tamamen çıkacaktır.

Cezayir işte o zaman tam bağımsızlık ve hürriyetine kavuşmuş olacaktır. İnsanlar, ilanihaye köle gibi yaşamak istemezler, şartlar olgunlaştığında, Cezayir’de de diğer köleleştirilmiş toplumlarda da hürriyet ateşi bir gün bütün ihtişamıyla tutuşacak, birer birer tam bağımsızlık ve hürriyetlerine kavuşacaklardır. Ömrü olan, bunları görecektir.

https://hurhavadis.com/cezayir-biraz-daha-bagimsizlasma-surecine-girdi/

Gürcan Onat

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...