Salı, 01 Eylül 2009 04:01

DENİZCİNİN RAMAZANI 3

DENİZCİNİN RAMAZANI 3

 

Oruç tutmak olgunluğun ve erişkinliğin işaretidir.

 

Gemilerde birçok kişi dindar olmadığı halde oruç tutar. Çünkü gemiler birlik-beraberlik ortamı olmasından dolayı kimse sürüden ayrı kalmak istemez. Her ne kadar taklidi de olsa bu şekilde Ramazan orucunun sevabını yakalayanlar da mevcuttur.

Bazı insanlar içinse oruç olgunluk ve gelişmenin bir sembolüdür. Zira bir çocuğun yetişkin bir kişi olduğunu ispatlamasına yarar. 

Çocukken annem oruç tutmama izin vermezdi. Hatta zorla yemek yedirdiğini biliyorum. Gerçi onun derdi fiziksel gelişmemizin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi idi. Oruç tutarak beslenme sorunları yaşayacağımızı düşünüyordu.

4–5 Yaşları böyle geçti fakat ilkokula başladığım yıl oruç tutmak için anneme karşı gelmeye başladım. Bana sadece birkaç gün izin verdi. Fakat sonra sahura kaldırmadı. Böylece benim oruç tutmama engel olmaya çalışıyordu.

Hâlbuki ben o yaşımda, ibadet şuurundan daha ziyade büyüdüğümü ispatlamak için oruç tutmak istiyordum. Zira ibadetin ne olduğunu fark bile edemiyordum.

Sahura kalkmadan oruç tuttuğumu annem fark edince şefkatinden dolayı daha fazla üzüldü. Baktı ki “olacağı yok!” diğer kardeşimle beraber oruç tutmama izin verdi.

Artık kendimi daha büyük görmeye başlamıştım. Ağabeyimin beni küçük görmesine karşı artık laf söyleyebiliyordum.

O sene çok mutlu olmuştum. Ne kadar açlık ve susuzluk çeksem de kendimi bir şekilde ispatlamış olduğum için aldığım zevk çok daha fazlaydı. Elbette tutmuş olduğum bu oruç sayesinde dinimi öğrenmeye başlamış, nereden gelip nereye gittiğimi, hayatın gayesinin ne olduğunu daha o günlerden sorgulamaya başlamıştım.

İşte namaz gibi oruç da insanı gerçek insan yapan bu soruları sormasına yarıyor. İbadetler sayesinde kalbimize nurlu ufuklar açılıyor. Hayatı daha gerçekçi bir şekilde idrak edebilme imkânına kavuşuyoruz.

Rabbimden bizleri olgunlaştırıp iyi bir insan yapan ve “ahseni takvim” yani en güzel surette yaratılmış biri haline getiren, ibadetlerimizi kabul buyurmasını ve rızasına erişmemizi niyaz ediyorum.

 

 Gerçek İştah

 

Neredeyse 5–6 yaşımdan beri oruç tutarım. Oruç ibadetinin en güzel taraflarından bir tanesi iftar sofrasıdır. Daha önce tadından habersiz olduğumuz birçok nimetin ne kadar güzel olduğunu ancak iftar sofrasında anlayabiliriz.

Bir kuru ekmek parçası bile oruçlunun iftar sofrasında çok lezzetlidir. Zira oruç sayesinde “gerçek iştah” fark edilmiş olur.

Özellikle birçok zengindeki iştah duygusu aslında iştah bile denmeyecek kadar zevksiz ve tatsızdır. Ne zaman olur ki aç veya susuz kalırız işte o zaman gerçek iştahı görmüş oluruz.

Annelerimizin ve eşlerimizin yaptığı o leziz yemekleri gerçek iştaha sahip olmadığımız için çoğu zaman anlayamayız. İşte Ramazan orucu sayesinde birçok güzellikleri fark etme imkânına kavuşuyoruz.

İştah konusu açılmış iken şu hususa dikkat çekmek isterim. Genellikle maddi durumu iyi olmayan insanlar nimetlerdeki lezzeti daha iyi fark ederler. Zira “insan bir şeyin kıymetini olmadığı zaman daha iyi anlar”.

Zenginlerin en ala baklavadan aldığı lezzet, çoğu zaman gerçek iştah olmadığı için pek sönüktür. Fakat belki senede bir, bazen hiç baklava yememiş bir fakirin o börek ve baklavadan aldığı tat ile arada dağlar kadar fark vardır.

Gerçek iştahın ne olduğunu anlamak için iftar sofralarının yanısıra çalışma sonrasında yenilen yemeklerden anlayabiliriz. Çocukken babamla iş arasında yediğimiz peynir ekmeğin tadını kırk yıl geçtikten sonra bile unutamıyorum.

İşte bize gerçek iştahın ne olduğunu gösteren oruç ibadetinden dolayı ne kadar şükretsek, o kadar azdır.

Rabbimiz, bizleri gerçek iştahı anlayabilen kullarından eylesin…

 

Ramazan ayında Müslüman olduğunu hatırlayanlar.

 

Bazı insanlar ne hikmetse Ramazan ayı girince insan olduklarını ve Allah’a karşı ibadet etmekle yükümlü olduklarını anlarlar. Elbette sadece Ramazan ayı değil bütün bir ömür boyunca ibadet etmekle yükümlüyüz. Özellikle namaz boynumuzun borcudur.

İbadetlerimizden ve özellikle namazdan başka hiçbir şekilde şükür vazifesini yerine getirmek mümkün değildir.

Bahriye Mektebinde okurken bahsettiğim insanların bir kısmına rastlamıştım. Özellikle de Libyalı öğrencilere. Bu öğrenciler bir yılı hazırlık sınıfı olmak üzere toplam beş yıl ülkemizde misafir öğrenci olarak eğitim alıyor mezun olanlar kendi ülkelerinde aynen bizim gibi teğmen rütbesi ile göreve başlıyorlardı.

Her sınıfta 30 tane Libyalı öğrenci bulunurdu. Bizim sınıfımızda da bu kadar öğrenci olmasına rağmen 26 öğrenci mezun olmuştu.

Libyalı arkadaşlarımızın en ilginç özelliklerinden bir tanesi işte bu “Müslüman olduklarını sadece Ramazan ayı süresince hatırlıyor” olmalarıydı. Zira Mübarek Ramazan ayı girdiğinde büyük bir oranda öğrenci namaza başlar hatta cemaatle teravih namazı bile kılarlardı. Ben de onların bu cemaatle namazına birkaç defa iştirak etmiştim.

Bu öğrencilerden Salim isimli bir sınıf arkadaşımı diğerlerinden ayırmak istiyorum. Zira o, sadece Ramazan ayında değil her gün beş vakit namazını kılardı. Türkçesi biraz zayıf olduğu için çok konuşamazdık lakin kendisi ile ne zaman karşılaşsak selamlaşır birbirimizin halini hatırını sorar namaz kılmanın vermiş olduğu kardeşlik bağı ile birbirimizin duasını alırdık.

Salim, bir üst sınıftan bizim sınıfa kalmıştı. O yüzden Libyalı öğrencilerle de fazla bir samimiyeti yoktu. Şimdi ne haldedir, ne yapıyor bilmem ama Cenabı Allah’tan bütün Müslüman kardeşlerimizin işlerini rast getirmesini niyaz ediyorum.

Libyalı arkadaşlarımızdan beş-altı öğrenci son sınıfta beş vakit namaz kılmaya başladı. Ramazan ayının bereketi ile bu arkadaşlar mezun olana kadar namazlarını kılmaya devam ettiler.

Bizim Türk öğrenciler ise sadece Ramazan ayında ve Kandil gecelerinde ibadet ederler diğer zamanlarda ise ellerinden geldikçe gizli olarak namaz kılmaya çalışırlardı.

Maalesef anne ve babalar hatta bazı hocalar “Namazlarınızı açıktan kılmayın, evinizde kaza edersiniz” Hatta “ima ile kılın” diye gayet kötü bir şekilde nasihat ederek namaz kılan bir iki öğrencinin de ibadetine mani olmuşlardı.

O yıllarda askeri öğrenciler “irtica” suçlaması ile sık sık askeri okullardan ayrılmak zorunda kalıyor bu nedenle namaz kıldığı için dindar görünmek istemiyorlardı. Fakat ben ve Salim, sınıf arkadaşlarımızın aksine ne pahasına olursa olsun namazlarımızı gizlememiş göstere göstere kılmış bir şekilde şeair olan namazın önemini fiillerimizle ispatlamış olduk.

Sonunda Allah’ın izniyle ikimizde mezun olmuştuk. Cenabı Allah’tan bütün kardeşlerimizin hayırlısı ile okullarını bitirmelerini ve imanla, namazla dolu bir hayat geçirmelerini niyaz ediyorum…  

 

 Suyun kaldırma kuvveti

 

Bahriye Mektebindeyken Libyalı sınıf arkadaşlımdan bir tanesi namaz kılmaya başlamıştı. Mahmut isimli bu arkadaşım, benden her sabah kendisini sabah namazına kaldırmamı istemişti. Ben de memnuniyetle kabul etmiştim. Zira sadece Ramazan ayında değil artık devamlı olarak namazını kılacaktı.

Fakat bu iş bir hayli sıkıntıya yol açtı zira Mahmut, bir türlü derin uykusundan uyanmak istemiyordu. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım bir türlü uyanmıyordu. Hatta yatakhanedeki bütün öğrenciler uyanıyor, bizimki bir türlü uyanmıyordu.

Bu işin böyle devam etmeyeceğini zira bir türlü uyanmadığını söyleyince, benden tekrar uyandırmamı rica etti. Bende “günah benden gitti diyerek” sabahleyin yine uyandırmaya gittim. Fakat “çare yok” Mahmut, bir türlü uyanmıyordu. Burnunu sıkıyorum, göz kapaklarını kaldırıyorum hatta tokat atıyorum, nafile. Adam bir türlü uyanmıyor. Neyse güç bela bir iki defa uyandı. Fakat ben bu işi daha fazla yapamayacağımı söyledim. Çünkü diğer öğrenciler bu uyandırma faslından bayağı rahatsız olduklarını söylediler.

Mahmut, bu sefer başka bir yol denememi ve “su” yardımı ile uyandırmamı söyledi. “Suyun kaldırma kuvvetinin” aynı zamanda bu işe yarayacağına aklım ermemişti ama “deneyelim” dedim ve sabah namazı için tekrar uyandırmaya gittim.

Abdest aldıktan sonra avucuma su dolduruyor yatakhaneye gidinceye kadar elimde kalan suyu taşımaya çalışıyordum. O sabah inanılmaz bir şey oldu. Bizim bir türlü uyanmayan Mahmut, yanaklarına bir iki damla su damlayınca birden uyanıverdi. Ben bu işe önce inanmadım, ertesi gün bakalım ne olacak diye merakla bekledim. Fakat tokatla, yumrukla uyanmayan Mahmut bir-iki damla su ile çok kolay bir şekilde uyanıyordu.

Tıpta böyle bir şeyin yeri var mıdır? Bilmiyorum ama suyun kaldırma kuvvetinin bu kadar etkili olduğunu böylece öğrenmiş oldum. Uykusu ağır olanlara tavsiye edilir…

 

Sahura kalkmak için etkili bir yöntem.

 

Bahriye Mektebinde ikinci yılımızdan itibaren oruç tutmak serbest olmuştu ve artık yemekhaneden iftar ve sahur saatlerinde istifade edebiliyorduk. Anlamsız yasağın kaldırılmasında yeni okul komutanının tutumu kadar bizlerin oruç yasağına karşı kararlı bir şekilde direnmemizin de rolü olmuştu.

İftar ve sahur yemeklerimiz oldukça zevkli geçiyordu. Aşçılar, görevli askerler oruç tutan öğrencilere çok saygılı davranıyor, yemekleri ellerinden gelen bütün gayretle yapıyor ve en güzel şekilde servis ediyorlardı.

Her şey iyiydi de sahur saati çok erkendi. Sabah namazını kılmak için beklediğim için gece neredeyse hiç uyku uyuma fırsatı bulamıyordum. Bu nedenle sınıf arkadaşlarım sahur için uyandırdığı zaman “ben sonra geleceğim” der, biraz daha uyumaya çalışırdım.

Sahura geç geldiğim için arkadaşlarım bazen yemeklerin tamamını yer, bana da bir şey kalmazdı. Bu durum onları üzer, “niçin zamanında kalkmıyorsun?” diye, bana sitem ederlerdi.

Fakat sonunda çok etkili bir yöntem buldular. Bir sabah bir arkadaşım “kalk ulan” deyip beni yataktan aşağı yuvarladı. Ben ne olduğunu anlamamıştım ve bu sırada üst ranzadan düştüğüm için de bir hayli canım yanmıştı. 

Arkadaşlarım bana hiç acımadılar zira yemek kalmadığı için “mahcup duruma düşmekten” kurtulmuşlardı.

Ertesi gün “bak Zafer geliyor” dediklerinde ben uykuyu bir tarafa bırakıyor zınk diye ayağa kalkıyordum. Sonunda afiyetle sahur yemeğini yemeye başladım.

Sahurdan sonra bazı arkadaşlar uyumaya gidiyor ben birkaç arkadaşımla çay içip imsak vaktini bekliyordum.

Öğrenci iken Ramazan ayı yaz vakitlerine gelmişti ve o dönemde çok az uyku uyuyorduk. Fakat her Ramazan ayında olduğu gibi o yıllarda da Ramazan bereketi ile gelmişti. Çok kısa zamanda Ramazan ayının güzelliklerine alıştık. Unutamayacağım güzellikte Ramazan ayını daha ihya ettik. Cenabı Allah, cümlemizin yaptığı ibadetleri kabul buyursun…

 

Vehbi HORASANLI

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...