Perşembe, 27 Mart 2008 12:00

Ilımlı İslam kavgası

  

Bir “Ilımlı İslam” tartışmasıdır gidiyor.

Bunun bir “Amerikan projesi” olduğundan hareketle, İslam ülkelerinde ikili bir tepki ortaya çıkıyor.

Önce bu nasıl bir Amerikan projesi ona bakalım.

Amerika, soğuk savaş zamanlarında, Sovyetler'in güneye doğru inmesini önlemek için bir “Yeşil Kuşak” teorisi geliştirmiş, komünizme karşı islami akımları – kimi zaman cihad için örgütlenme dahil- desteklemişti. Yeşil kuşak teorisi de ikili bir tepki doğurmuştu. İslam ülkelerinde bu teori içindeki örgütlenmeler, “Amerikan yapımı bir hareket” olmakla suçlanmış, bir başka yönden de, bu süreçte desteklenen islami akımların uzun vadede, Amerika'nın da, bölgedeki laik yönetimlerin başına da iş açtığı değerlendirmesine yol açmıştı. Bunun için de Afganistan'dan sonra başka İslam coğrafyalarında savaşçı grupların çekirdeği olan Afgan mücahidleri örneği kullanılmıştı.

Ilımlı İslam teorisi” Soğuk Savaş sonrasında, Amerika'nın (genelde tüm Batı dünyasının, hatta Rusya'nın) İslam coğrafyasında sömürgeciliğe karşı İslam'la siyasi bilinci, yer yer de fiili mücadeleyi senkronize eden ve “Radikal İslam, Siyasal İslam, Fundamentalist İslam” gibi tanımlamalarla ifade edilen oluşumlara karşı geliştirmek istediği bir “İslam formülü”dür.

Bu formülün özü, “İslam olmasın” değildir. “İslam'ın kökünü kazıyalım” değildir.

Bu, kendisini hangi süper güç niteliğinde görürse görsün hiçbir kuvvet için düşünülebilir bir şey değildir. Bu, tüm İslam coğrafyasında Müslüman halklarla savaşı ve mutlaka yenilmeyi göze almaktır..

Bu, “İslam olsun ama” diye başlayıp, “bizim formüle ettiğimiz gibi olsun” diye biten bir çerçevedir.

O çerçevede ise, siyasi bilinci mutlaka sıfırlanmış, sorgulayıcı muhtevadan arındırılmış, toplum hayatını tanzim gibi sistem kurmakla ilgili iddiaları bulunmayan, yani “şeriat” boyutu budanmış, en önemlisi cihad ruhu sıfırlanmış bir Müslümanlık vardır.

Bunun da ABD yönünden belirlenen anlamı herhalde şudur: “Çıkarlarım, bu coğrafyada benim bulunmamı zaruret haline getiriyor ve buna karşı bir direnç istemiyorum. Bu direncin kaynağı İslam'sa o da, benim projelerime uygun bir yapılanmayı kabul etmek zorundadır.”

Büyük Ortadoğu Projesi, veya daha sonraki adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOKAP)'ın askeri, siyasi, sosyal ve kültürel muhtevası içinde “Ilımlı İslam Projesi” de önemli bir yer tutuyordu. Bir sosyo – kültürel dönüşümü amaçlıyordu. Amerika bunun için fon ayırdı, Amerika'da, İslam ülkelerinde veya AB ülkelerinde paneller, sempozyumlar, konferanslar düzenletti, raporlar hazırlattı.

ABD, muhtemelen tasavvufi İslam yorumlarını bunun için elverişli bir zemin gibi düşünmüş olabilir. ABD'nin bu yolda başka sentetik oluşumlar geliştirmesi de imkansız değildir. İslam dünyasında olsun, Batı'da olsun, öteden beri bu tür islami yorumların sözcüleri, öncüleri olmuştur.

Ama, diyelim düzenlenen sempozyumlarda tüm katılımcıların, aynı yoruma su taşıdıklarını söylemek de mümkün değildir.

Bununla birlikte, “Ilımlı İslam Projesi” ilgili duruşların islami topluluklar içinde yer yer “ABD inisiyatifine girme” tarzında suçlamalara sebep olduğu biliniyor.

Projeye, “İslami hassasiyet” noktasından gösterilen tepki üç yönlü olmuştur:

1. “İslam İslamdır” söylemi ile dile gelen tepki. “İslam İslamdır, onun ılımlısı şiddetlisi olmaz. O bir bütündür. Bu tarz yaklaşımlar, İslam'ın bütüncül yapısını bozmaya yönelik yaklaşımlardır.”

2. “Ilımlı İslam' ifadesi, öteki boyutunda 'Şiddet – terör – İslam' suçlamasını ihtiva ediyor. Bu 11 Eylül'den sonra ABD'nin yürüttüğü bir psikolojik savaş yöntemidir. Bu kabul edilemez.” şeklinde gösterilen tepki.

3. “Ilımlı İslam Projesi, Müslüman toplumların inkılapçı ruhunu öldürmeye, dolayısıyla bir sömürge toplumu oluşturmaya yönelik bir projedir” şeklinde gelen tepki... “İslam insana bir siyasi bilinç de kazandırır. İslam, ülkenin sömürülmesi karşısında tavır koymayı gerektirir. Sömürge – yarı sömürge stetasü içinde yaşayan İslam coğrafyasında, bağımsızlık mücadelesini de içine alan bir cihad ruhundan vazgeçilemez.”

İslami camia, “Ilımlı İslam Projesi”ne islami hassasiyetten yola çıkarak tavır koyarken, Türkiye gibi ülkelerde, başka bir tepki gelişti. Buna göre, “Ilımlı İslam projesi” laiklik için bir tehditti.

ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir dönemi, Türkiye'de Ak Parti iktidarına rastladı. RP mecrasından gelen Ak Parti kurucuları, yola, bireysel anlamda Müslümanlıklarında hassas olmalarına mukabil, siyaset planında “dini referanslarla çıkmadıkları”nı ilan etmişlerdi. Sistemin “laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti” karakterine bağlılıklarını bildirmişlerdi.

İlginç olan bu parti, kuruldu, kısa s ürede güçlendi ve iktidar oldu. Üstelik büyük çoğunlukla iktidar oldu.

Türkiye'de laik duyarlılık had safhadaydı. Tam da bu duyarlılık çerçevesinde 28 Şubat diye bir süreç yaşanmış, Ak Parti liderliğinin içinden geldiği siyasi oluşumun kapısına bu süreçte kilit vurulmuştu. Kapatma davası, RP yüzde 22 oy aldığında açılmıştı. Davayı açan Başsavcı “Oylar yüzde 5'te kalsaydı dava açmaya gerek olmayacaktı” gibi bir açıklama yapmıştı.

Oysa Ak Parti yüzde 34 oy ve 365 sandalye kazanmıştı.

Acaba Ak Parti oluşumu, ABD'nin “Ilımlı İslam Projesi”nin ürünü müydü? ABD, Türkiye'yi laboratuar olarak kullanıp, Ortadoğu'ya sistem ihracını, Türkiye modelinden esinlenerek mi gerçekleştirecekti? O sıralar “Model ülke” vs... ifadeleri çok tüketildi. Hem demokrasi, hem laiklik, hem İslam... Bu üçlünün bir arada yaşayacağı bir model neden örnek olmasındı? Totaliter yönetimler altındaki İslam ülkeleri başka türlü nasıl demokratikleşebilirdi ki... Belki şöyle de düşünüldü: İslam'la sorunlu bir geleneğin temsilcisi olan CHP iktidarı, İslam ülkelerine örneklik oluşturamayabilir.

ABD'nin, toplumdan önemli bir destek alan Ak Parti iktidarı ile kurduğu pragmatik ilişki, aşırı laik duyarlıklı muhitlerde hadiseye, “Ilımlı İslam – AKP – ABD” denkleminde bakmaya yol açtı.

Acaba laiklik elden gidiyor muydu?

Ilımlı İslam Projesi”ne karşı amansız bir düşmanlık sergilendi.

Bizzat Cumhurbaşkanı Sezer'in dilinden “Ilımlı İslam, radikal İslam'a geçişin bir basamağı” yargısı seslendirildi. Sezer'e göre “İslam ülkeleri ılımlı İslam'ı değil, laikliği örnek almak suretiyle çağdaşlaşabilirler”di.

Türkiye laiktir, laik kalacak!” sloganları meydanlara taşındı.

Türkiye, sanki ılımlı İslam'la laiklik arasında tercih yapmak gibi bir gerilimin içine sürüklendi.

Ortaya çıkan görüntü şuydu:

Türkiye'nin laik kesimleri Amerika'nın sömürge statüsü için kurguladığı, önemli ölçüde içi boşaltılmış bir İslam'ın varlığına bile tahammül edemiyordu.

Cumhurbaşkanı Sezer, ılımlı İslam karşıtı söylemlerinde, dinin alanını sürekli daraltıyor, sadece sokakta değil, evde bile islami bir hayat tarzına karşı çıkıyordu. İslam, iç aleme hapsedilmiş bir şeydi. Toplumsal alanda üstü çizilmişti.

Ilımlı İslam” bir emperyalizm prodüksiyonu ise, içerde çizilen şablon, İslam açısından Amerikan projesinden daha geri bir şeydi. ve bunu Müslüman bir topluma, onun yerli yöneticileri layık görmekteydi.

Ilımlı İslam”a karşı çıkış, bir emperyalist şablona karşı çıkış anlamına gelmiyor, ondan daha katı biçimde kendi toplum değerlerine düşmanlığı ifade ediyordu. Buna göre Amerika, mesela, Türkiye'deki islami varlığı daha boğucu bir şablon önermiş olsaydı, muhtemel ki, yerli laiklik şampiyonları tarafından alkışlarla karşılanabilecekti. Böylece Türkiye, emperyalist politikalara taş çıkartacak bir yerli despotik anlayışın uygulama alanı olmuş oluyor ki, bu ülke ne kadar hayıflansa az... (Ahmet Taşgetiren'in Aksiyon'un geçen haftaki sayısında yayınlanan yazısı)

Ahmet Taşgetiren

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu kategoriden diğerleri: « Bulaşık Kaplar Yasası Nevruz »

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...