Salı, 01 Nisan 2008 19:09

Bedeli kim ödeyecek?

Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de (7-4 çoğunlukla) yargılamaya tabi tutulması dahil, AK Parti'nin kapatılması davasını görüşmeye oy birliği ile karar verdi. Türkiye, ülkenin bütün ilişkilerini etkileyecek bir türbülans sürecine girdi. Türbülansın ilk boyutunda, Türkiye'nin AB ile ilişkileri ve ekonomik dalgalanmalar olacağı görünüyor.

Soru şudur: -AB ile müzakereler, Ak Parti'nin herhangi bir eylemi sonucu kesilme riskine girseydi, Türkiye'de nasıl bir tepki oluşurdu? Başsavcılık, "laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmak" suçundan Ak Parti hakkında kapatma davası açıyor. Bu bir iddia.. İspatlanmadan da gerçeklik iddiası göreceli bulunuyor. Buna karşılık, Başsavcılığın halktan yüzde 47 oy almış bir siyasi parti için dava açması, uluslar arası planda peşin sonucunu doğuruyor:

-Türkiye'nin demokratik hüviyeti üzerinde kuşku.

-Yargının tarafsızlığı üzerinde kuşku. Bunun biri, Anayasadaki "demokratik devlet" ilkesinin ihlali anlamına geliyor, diğeri ise yine anayasadaki "hukuk devleti"nin gölgelenmesi niteliği taşıyor. Bunlar yeterince vahim mi? Peki Türkiye, böyle bir vahamete yol açan girişime karşı bir yaptırım uygulayabiliyor mu? Kaldı ki işin bir de dış politikada ödettiği bedel var.

Başlangıçta müzakerelerin başlaması, AB ile ilişkiler sürecinde çok önemli bir merhale olarak nitelenmişti. Son zamanlarda ise, Rum yönetimine, Yunanistan'a ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'ye, Türkiye'nin müzakere sürecini engelledikleri için kızıyoruz. Bu engellemelere rağmen, müzakereler, ağır - aksak da olsa yürütülmeye çalışılıyor.

Yunanistan, Rum yönetimi ve Sarkozy'ye karşı da AB bünyesinde Türkiye yanlısı tepkiler oluşuyor. Ama, Ak Parti'ye karşı kapatma davası açıldığından bu yana, AB içinde işler tersine dönmüş durumda. En son, Genişlemeden Sorumlu AB Komiseri Olly Rehn, "Kapatma davasına olumlu yaklaşmamız ilkelerimizle çelişir. AKP'nin gizli ajandası bulunduğuna inanmıyoruz." diyor ve müzakerelerin askıya alınacağını söylüyor.

Söz şu: "-Gelinen noktada Türkiye'de parti kapatma olayları yaşanırsa müzakereler kesilir!" Rehn'e göre, "Avrupa demokrasisinde bu tür siyasi meseleler mahkemelerde değil, sandıkta çözülür." "Bu dava en çok Türkiye'nin önüne barajlar dikmeye çalışan Sarkozy'nin işine yarar" şeklindeki bir değerlendirme, ya da "Rumların - Yunanistan'ın eli güçlendi" şeklindeki bir tahlil, kolayca yabana atılır bir tahlil midir?

Açık gerçek şu ki, AB bünyesinde şu anda Türkiye'den yana olanlar, daha büyük bir zorluk yaşamaktadırlar. Ya da bu çevreler şu anda daha çok "Bu davayı önlemek için Türkiye'ye baskı yapmalıyız" noktasındadırlar. Neresinden bakarsanız, Türkiye'ye uluslar arası planda bedel ödeten bir dava ile karşı karşıyayız.

Aynı şekilde hadisenin, Türkiye'de İslam'la ilişkilerin örnek bir denge oluşturduğu iddiasını yaralayan, dolayısıyla, İslam - Laiklik - Demokrasi alanını derin bir kavga atmosferine dönüştüren bir mahiyeti yok mu? Tabii bir de iddianamenin en orijinal boyutunda yer alan "Ilımlı İslam hüviyeti" ve oradan "şeriata yol alış" kurgusu ile "Bu işi ABD ve AB yönlendiriyor" yargısını dikkate almak var.

Böyle bir tavır, bir noktada Türkiye'nin ABD ve AB ile ilişkisini de "sakıncalı ilişki" halinde görüyor. Eğer iddianameyi hazırlayanlar, orada yazılanlara inanıyorlarsa, o zaman, ABD ve AB ile ilişkilerin üstünü çizmekte de mahzur görmüyor, dolayısıyla Türkiye'ye dış politika alanında köklü bir değişiklik telkin etmeye yöneliyor, demektir.

Bütün bunları, hiç kimseye hesap verme durumunda olmayan bir başsavcı olarak ve bir tek iddianame ile yapmanın Türkiye'yi demokratik dünya gözünde çok ilginç bir ülke haline getirdiği kuşkusuzdur. Bir subay, Doğu'da bir köyde, köylülere pislik yedirdi, AİHM'nin verdiği ceza ile bedelini millet ödedi. Şimdi, AB ile müzakerelerin kesilmesinin bedelini kime ödeteceğiz?

Deniyor ki: -Yargı bunları düşünmez. Acaba? -DGM'lerdeki asker kökenli yargıçlar anayasa değişikliği ile neden oradan çıkarıldı acaba? -Ya da idam cezası neden kaldırıldı? Siyasetçi, yaptığı yanlışın bedelini sandıkta ödüyor. Yargı bağımsız.

Yargının tavrı ülkeye siyasi bedel ödetirse, bunu kim ödeyecek? Yargı halktan yüzde 47 oy almış bir siyasi partiyi kapatır ve gerisini hesap etmez! Ülke ekonomisi bir türbülansın içine sürüklenir, yargı hesap etmez! Bu mudur? "Devlet krizi, devlet krizi" deniyor. Devlet krizi varsa, işte bu anlayıştadır.

Ve bu süreç sonunda yargının da çok net bir millet yargısına hedef olacağı kuşkusuzdur.
Ahmet Taşgetiren

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...