Pazartesi, 11 Kasım 2013 11:07

28 Şubat yargılamasındaki tahliyelerden mağdurlar mı sorumlu?

28 Şubat davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemi ile yargılanan tutuklu 76 sanıktan 71'inin muhtelif tarihlerdeki duruşmalarda mahkeme tarafından 'delillerin toplanması ve karartılma ihtimalinin bulunmaması, sanıkların yaş ve sağlık durumları ile kaçma şüphelerinin olmaması nedenleriyle' tahliye edilmeleri kamuoyunda infial ve tepkilere neden oldu.

Bu tepkiler enteresan bir şekilde mahkeme heyeti ve iddianameyi hazırlayan savcı Bilgili dışında darbe mağdurlarını da hedef aldı. Darbe mağdurlarının duruşmalara katılmaması ve müdahil olmaması (duruşmaları takip etmemesi) bazı müdahil avukatlar tarafından tahliyelerin ana nedeni olarak gösterilmelerine neden oldu!

Oysa 28 Şubat darbecilerinin psikolojik- harp ve istihbarat faaliyetlerindeki maharetleri 'Müesses Nizam'ın 28 Şubat davasına bakış açısı ve bu davayı etkileme ve yönlendirme stratejisi bilinmeden yapılan bu eleştiriler mahkeme salonu başta olmak üzere yapılan psikolojik harekat faaliyetlerine istemeden katkı sunma anlamına gelebilir.

Ergenekon ve Balyoz davalarında suçun nevi 'darbe teşebbüsü' olmasına rağmen, sanıklara verilen ağır cezalar ve Balyoz davasının Yargıtay tarafından da onanması hepimizin malumu.

28 Şubat'ın ise yakın tarihimizde yapılmış bir darbe olması, darbenin asker, sivil ve dış ayaklarının da belirgin olarak ortaya çıkmış olmasına karşın, bu kesimlere günümüze kadar bir operasyon yapılmaması, neredeyse sanıkların tamamına yakın bir kısmının bırakılması iyimser bir senaryo olarak yargısal bir çelişki ve kusur olarak görülebilir.

Kötü senaryo ise Ergenekon ve Balyoz'da kaybedilen prestijin 28 Şubat davasında kazanılmasına yönelik stratejilerin dava üzerinde uygulanarak, Ergenekon davasının Yargıtay'da, Balyoz davasının Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde sanıklar lehine bir sonuç yaratma çabaları ve ihtimali gözardı edilmemelidir.

28 Şubat davasında Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce serbest bırakılan sanıklara adli kontrol şartı ve yurt dışına çıkış yasağı konularak tahliye edilmeleri, savcılık tarafından hazırlanan iddianamede 1 numaralı şüpheli olduğu halde 4 Ocak 2013'te aynı şartlarda serbest bırakılan dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'yı ister istemez akıllara getirmiş görünüyor.

Karadayı, savcılık ifadesinde, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'i işaret eden bir savunma yapmış, Demirel'in 'Karadayı kendisine yakışmayacak bir davranışta bulunmamıştır' açıklamasının bulunduğu bir gazeteyi de savcılara delil olarak sunduğu öğrenilmişti.

28 Şubat davasında 'müşteki' sıfatıyla mahkemeye avukatı kanalıyla dilekçe veren eski Başbakan Çiller'de o dönemde yeni bir hükümet kurmak için 282 milletvekilinin güvenoyu imzası ile Cumhurbaşkanı'na gittiğini ancak Demirel'in hükümeti kurma görevini (söz verdiği halde) milli iradenin yansıttığı çoğunluğa değil de o aşamada azınlık olan muhalefetin temsilcisine verdiğini açıklamıştı.

Refah-Yol hükümetini darbeciler ile birlikte Ali Cengiz oyunlarıyla yıkan Demirel Cumhurbaşkanı olması ve MGK'nın başı olması nedeniyle yargılanamıyor.

Görülüyor ki 'Müesses Nizam' 28 Şubat davasında kilit kurum olarak gördüğü MGK'nın sorgulanmasını istemiyor. Geçmiş tarihlerde MGK'da üyelerin aldığı yanlış kararların, ülkede yaşanan olumsuzluklar ve kardeş kavgasındaki rolü ortaya çıksın istenmiyor.

Ama unuttukları önemli bir ayrıntı var. Pandora'nın kutusu çoktan açılmış vaziyette?

Bülent Orakoğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...