Perşembe, 10 Ocak 2008 13:27

STK' LARIN GELECEKTEKİ ROLLERİ

STK’LARIN GELECEKTEKİ ROLLERİ

HAMZA EROĞLU

1. GİRİŞ

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça önem arz eden STK’lar adeta demokrasimizin gelişimine ön ayak olacak uygulamaları getirmekte ve yerleştirmektedir. Artık karar mekanizmalarına geçmişe oranla daha fazla katılımcı olan STK’lar farklı grup ve fikirlerin seslerini demokratik bir platformda duyurmalarını sağlamaktadır.

AB kapısında olan ülkemizde bu durum daha da önem kazanmakta ve hatta orta doğunun şekillendirilmeye çalışıldığı dünya düzeninde de etkili olma yolunda ilerlemektedir. STK’lar dünya da olduğu gibi ülkemizde de temsili demokrasiden, çok sesliliğin vaz geçilmez unsuru olan katılımcı demokrasi anlayışına geçişi içten içe desteklemektedir. Gerek basılı ya da görsel medya aracılığı ile görüş ve önerilerini açıklayan STK’ların meşruiyetleri zorunlu hale gelmiştir.

Toplumsal gücü gittikçe artan STK’ların karar ve görüşlere dâhil edilmesi yönünde AB’ nin beklenti ve yönlendirmeleri de artmaktadır. Bu maksatla STK’lar bu yönde çalışmalarını artırmalı ve AB sürecinde katkılarını esirgememelidirler. Aslında ülkemizde STK lar batılı dünyada var olan konumundan oldukça geridedir. STK’ların gerisinde olduğu dünya ülkelerinin bu konuda edinilmiş tecrübelerinden faydalanarak gelişim sürecini ve katılımcılık ruhunu bir an önce dünya ülkelerinde var olan seviyesine çıkmayı başarmalıdır. Elbette bu da öncelikle karar alma sürecinde etkili olmak ile mümkün olabilecektir.

STK’ların önünde büyük bir engel gibi duran siyasi otorite de bu kapsamda etkisini yitirmek durumunda kalmıştır. Artık kesinlikle diktatörlük geleneğine bağlı liderlik anlayışı toplumu oluşturan unsurların katılımı yönünde değişmektedir. Gerçi bu da yine aslında STK’ların vermiş olduğu mücadele ile kazanılmaktadır. Bir diğer gelişim ise bireye odaklı olan STK yönetimi artık profesyonelliğin ağırlık kazandığı ve gönüllülük esasına bağlı hizmetin yerini kurumsal hizmet ağına dönüştürdüğü kuruluşlar olmak yolunda attıkları adımdır.

 

2. Dünyadaki ve Türkiye’deki Politik, Ekonomik ve Sosyal Süreçlerin Işığında STK ‘ ların Oynayacağı Roller;

STK’ların gelecekte oynayacağı rollere geçmeden önce bu kuruluşların Dünyada ki ve Türkiye’ de ki gelişimine şöyle bir göz atalım. Sivil Toplum Kuruluşları dünya da öncelikle ve özellikle ABD’ de yerleşmiş ve gelişmiştir. 1800’ lü yıllarda Fransa da dinsel baskılardan kaçarak ülkeye yerleşen ve cemaat kavramına oldukça bağlı olan toplum, sivil toplum teşekkülünü doğal bir süreçte yaygınlaştırmayı başarmıştır. Baskıcı rejimlere karşı toplumu yönlendirmek görevi olan bu kuruluşlar Amerikan halkının çok çabuk örgütlenme özelliği sayesinde oldukça olumlu sonuçlar vermiştir.[1] Dolayısı ile dünyaya sivil toplum kavramı buradan yayılmıştır. Batılı ülkeler bu kavramları demokrasi anlayışında “katılımcı topluluk” anlayışında gerçekçi olarak kullandıklarından demokrasi alanında bugün oldukça mesafe kat etmişlerdir. Özellikle 1989 yılında doğu bloğu ve Sovyetler Birliğinin dönüşümü sürecinde demokrasinin önemi oldukça artmış ve sivil toplum kavramı bir kez daha öne çıkmıştır.

Ortadoğu ve İslam ülkelerinde ise Sivil Toplum kavramı pek gelişmemiş olup, bu konuda Türkiye örnek bir model oluşturmaktadır.[2] Dolayısı ile ülkemiz Dünya üzerinde kısmi de olsa etkin bir rol izleyecek konumdadır. Bu nedenledir ki ülkemiz sivil toplum kuruluşları sadece içeride değil dışarıda da etkin olabilecek stratejiler geliştirmelidirler. 

Gelişmekte olan 3. Dünya ülkelerinde ise zaten sivil toplum örgütlerinden bahsetmek mümkün olmamaktadır. Ancak bu ülkelere de baktığımızda gerek diktatörlük ve gerekse emperyalizmin tesirinden kurtulmaları için sivil toplumun gelişiminin elzem olduğu görülmektedir.

Ben Sivil Toplum Kuruluşlarının Dünyada ki gelişiminden ziyade Ülkemizdeki gelişiminin daha çok önem arz ettiğine inanmaktayım. Çünkü yukarıda da bahsedildiği gibi Batılı ülkeler bizim bugün bulunduğumuz yeri yıllar önce tamamlamış ve katılımcı demokrasiyi yerleştirmişlerdir. İşte tam burada Ortadoğu devreye girmektedir. Yani ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının göstereceği gelişmeler zaten ülkemizin tesiri altında olan bu ülkeler de anında etkisini gösterecek bizde oluşan gelişmeleri anında alacak ve paralel bir gelişime tabi olacaklardır.

Türkiye de sivil toplum kavramı 1980’ler den sonra öne çıkmış ve gelişimini başlatmıştır. Ancak ülkemizde sivil toplum kültürü batıdan farklı bir süreçte devam etmektedir. %65 ‘ i kentlerde yaşayan, ancak kentli kültürünü edinemeyen, yani kentlileşemeyen bir toplum yapısında, demokrasi kültürü de yetersizdir. “devlet baba” zihniyeti ile her şeyi devletten bekleme kültürü, demokrasinin ve sivil toplumun gelişimini engellemektedir.

Temel problemimiz, değişen dünya şartlarını algılamakta güçlük çekmemiz, sanayi devrimini kaçırmamız, dolayısıyla top­lumsal, ekonomik ve kültürel yapı dönüşümünde gecikmemiz, çağdaş anlamda sivil toplumun gelişmesine de ket vurmuştur. Batı Avrupa'daki sivil toplumun temelinde önemli yeri olan bur­juvazi, gerek Osmanlı toplumunda, gerekse Türkiye Cumhuriyetinde gelişememiştir. Devlet eliyle yaratılmak istenen burjuva sı­nıfı da yapay kalmıştır. Niceliksel olarak kentlerde yaşayanlar artmakta, ancak kent kültürü ve kentlileşme oluşamamaktadır.

Türkiye'nin toplumsal yapısında biz duygusuna dayalı cema­at yapılanması önemini korumaktadır. Kıray'a göre, köyden kente göç sürecinde, köydeki ağalık patronajı himayecilik yerini, kentte aile içi yardımlaşma ve hemşehri yardımlaşmasına, bu himaye sistemi yerini siyasî patronaj sistemine bırakmıştır. Bütün KİT'ler siyasî himayecilik ile, üretim için gerekli olan istihdamın üç misline kadar doldurulunca siyasette himaye etmez oldu. En son aşamada siyasî himayeciliğin yerine, dinî grupların himaye­ciliği geçmiştir. Malî güçleri olan dinî gruplar, köyden kente ge­len kitleleri himaye etmektedirler. Aslında, köklü değişim sürecinde himaye sistemleri, yeni şartlara uyum­da tampon mekanizma olarak, belki yabancılaşma ve soyutlanma­ya karşı önemli bir işlev yerine getirmektedir. Bu anlamda, eko­nomik yoksunluk nedeniyle sosyal patlamalar himayecilik siste­mi ile massedilmiş gibi görünmektedir. Ancak, sürekli ve aşırı himayecilik ile kapalı cemaatleşme, sosyal ve siyasî katılım ve gelişmeye zarar vermektedir.[3]

Dünya da ve Türkiye de refah ve barış ortamının sağlanması ve sürekli kılınması için sivil toplum kuruluşlarına büyük görevler düşeceğini tahmin ediyorum. Bu maksatla dünyada ki tüm sivil toplum kuruluşlarının temel ihtiyacı olan ekonomik kaynaklarının geliştirilmesi ve iyileştirilmesi gerekmektedir.  Tüm sivil toplum kuruluşlarının yalnızca ülkeleri içerisinde değil, tüm dünya ülkeleri sivil toplum kuruluşları ile ilişki halinde olması ve ortaklaşa hareket ederek sorunların çözümüne çaba sarf etmelidirler. Türkiye Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde sivil toplum unsurları arasındaki diyalogun arttırılmasına yönelik çalışmalara ivme kazandırmıştır. Avrupa Birliği’nin katılımcı demokrasi anlayışı ile Türkiye’deki sivil toplum anlayışı da değişmektedir.

Bugün STK’ların karar alma mekanizmasına katılımı ve sivil toplum diyalogu demokrasi standartlarını belirler hale gelmiştir. Avrupa modeli katılımcı demokrasinin oluşturulması konusunda STK’lara önemli bir rol düşmektedir (TOBB Raporu, 2004: 3). Avrupa Birliği karar alma mekanizmasında STK’lara danışmakta ve onlardan görüş almaktadır. Birliğin entegrasyonunda ve sosyal dokusunun oluşumunda STK’ların oynadığı ve oynayacağı olumlu ve geliştirici bir rolü bulunmaktadır. O nedenle Avrupa Birliği'ndeki tüm çeşitli ulusal ve uluslararası kaynaklı STK’lar ve düşünceler politika oluşturulmasında anahtar role sahiptir.

 Toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden STK’lar, AB Komisyonu’ndan Avrupa Parlamentosu’na, Ekonomik ve Sosyal Komite’den, Bölgeler Komitesi ve Konsey’e kadar görüş bildirmektedir. Avrupa Parlamentosu ve AB Komisyonu AB içindeki STK’ların karar alma süreçlerine katılmaları için kararlar almıştır. Avrupa’da yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde örgütlenen STK’lar bir Avrupa kamuoyu oluşturarak Avrupa bütünleşmesine katkıda bulunmaktadır.

Avrupa Birliği STK ağının kullanılmasına ve STK’larla karar alma sürecinde iyi yönetişim ilkelerine dayanan bir danışma sistemi çerçevesinde fikir alışverişinde bulunmaya büyük önem vermektedir. Avrupa Birliği kurumları özellikle Avrupa Parlamentosu içinde, STK’ların rolü ve öneminin giderek artması ile bu kuruluşlar aracılığıyla Avrupa Birliği’nin geleceği, siyasetin ve devletin şeffaflığı ilkesiyle yönlendirilecektir (Komisyon Sivil Toplum Diyalogu Raporu, 2005).

AB her anlamda bütünleşmiş bir Avrupa olmak için üye ve aday ülkeler arasında sivil toplum ağını genişletmeyi hedeflemektedir. Bu amaçla AB Komisyonu tarafından 2005 yılının Haziran ayında “AB ve Aday Ülkeler Arasında Sivil Toplum Diyalogu” başlıklı bir tebliğ yayınlanmıştır. Sivil toplumla daha yapılandırılmış ve şeffaf bir diyalog geliştirmeyi amaçlayan AB Komisyonunun yayınladığı bu tebliğ, Türkiye, Hırvatistan ve AB sivil toplumları arasındaki diyalogun güçlendirilesi yönünde atılan ilk adım olarak değerlendirilmektedir (Komisyon Sivil Toplum Diyalogu Raporu, 2005).

AB aldığı kararlar ve getirdiği düzenlemelerde “halkın katılımı”nı temel prensip olarak kabul etmektedir. Bu sebeple üye ve aday ülkelerde özel sektör ve STK’ların düşünce ve önerilerinin dikkate alınması gerekmektedir. Türkiye’deki özel sektör ve STK’ların AB ile olan ilişkilerde daha aktif rol üstlenmesi, üyelik sürecine katkıda bulunmaktadır. Böylece STK’lar, karar alma süreçlerine katılabilme imkânına sahip olmaktadır (TOBB Raporu, 2004).

Türkiye’de henüz gelişmekte olan sivil toplum diyalogu, AB tarafından 2004 İlerleme Raporu ve ardından Haziran 2005’te AB Komisyonu’nun yayınladığı sivil toplum diyalogu raporunda vurgulanmıştır. AB ile üyelik müzakereleri sürecinde olan Türkiye, AB ile sivil toplum diyalogunu sağlamak durumundadır. Ancak öncelikle Türkiye’deki sivil toplum alanında diyalog sağlanmalıdır.

AB Katılım Ortaklığı Belgeleri ve İlerleme Raporları ışığında, Türkiye’de 2001 yılından bu yana sivil toplumun gelişmesine yönelik kararlar alınmakta, yasalar değiştirilmektedir. Yasal altyapının değiştirilmesi çok önemli bir unsur olmakla birlikte tek başına yeterli olmamaktadır. Devletin kural koyucu, oyuncu ve denetleyici rolüne STK’lar da katkıda bulunmalıdır. STK’ların karar alma sürecinde yer alması ve AB perspektifine katkıda bulunması, AB’li muhatapları ile birlikte çalışmalarının kolaylaştırılmasına da bağlıdır. Bu sebeple Avrupa Birliği’nin Türkiye’deki sivil toplumun geliştirilmesi amacıyla oluşturduğu programlar çerçevesinde Türk STK’larının projeler geliştirmelerinin teşvik edilmesi yararlı olacaktır (TOBB Raporu, 2004). Projeler pek çok alanda çözüm üretmeye çalışan STK’ların amaçlarına ulaşmak için kullandıkları araçlardan bir tanesidir. STK’lar projeler aracılığıyla sosyal değişimi sağlamakta, toplulukların gelişiminde rol oynamakta ve sivil toplumun genişlemesini sağlamaktadır. [4] 

AB süreci ile Türkiye de gelişimi hızlanan sivil toplum kuruluşları gerek mali açılardan ve gerekse yönetimsel açıdan batılı sivil toplum örgütleri ile ilişkilerini artırmakta ve bu gittikçe yaygınlaşmaktadır. Elbette bu durum gelecekte ülke içerisindeki katılımcı demokrasi anlayışının yerleşmesini hızlandıracaktır. Ülkemizde insanlar bir araya gelmekten endişe ettiklerinden belki bu süreç yavaş gidiyor gibi görünse de aslında içten içe gelişimini sürdürmektedir.

 

3. Gelişmelerin Işığında Bir Bakış Açısı;

İşte tüm bunların ışığında ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarını önemli görevler beklemektedir. STK’lar sürekli kendilerini geliştirerek bilinçli ve donanımlı olarak hükümet birimleriyle diyaloglarını artırmalı ve demokratikleşme sürecine katkıda bulunmalıdırlar. Bu kapsamda;

Türkiye de kız çocuklarının okutulması, özellikle doğu illerinde geri planda kalan kadınlarımızın eğitilmesi, temel hak ve özgürlüklerinin kullandırılmasına ilişkin çabalarının öne çıkarılması elzemdir. İnsan hak ve özgürlüklerinden ziyade AB sürecine katkıda bulunabilecek projeleri hayata geçirmelidirler. Geçtiğimiz günlerde 14 Nisan da Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeni ile Ankara Tandoğan da yapılan miting göstermektedir ki gelecekte sivil toplum kuruluşları ülkemizde etkin bir rol oynayacaktır. Elbette şimdilik büyük bir engel olan tek liderlik anlayışının yıkılması içinde çaba sarf edilmelidir. AB fonlarından daha fazla faydalanılması yönünde var olan çabalar artırılmalı ve maddi problemlerin çözümü yolunda mesafe kat edilmelidir.

Bölgesel politikaların ulusal düzeyde iletişimini ve uygulanmasını sağlamakta, yerel nüfusa ulaşmakta ve onların bilgilendirilmesini, onlara ulaşmasını ve onların kabul etmesini sağlamakta bir aracı olarak hareket etmelidirler.

Türkiye de öne çıkmış olan cemaatleşme kavramını ortadan kaldıracak ve ülke yönetimi ile demokratikleşme sürecine katkıda bulunacak uygulamalarda etken olacağı da değerlendirilmektedir. Çünkü aslında demokratikleşme İslam’ın karşı olduğu ve İslam da var olmayan bir olgu değildir. Demokratikleşmenin aslında temel hak ve özgürlüklerin eşit şekilde yansıtılması ve işler hale getirilmesi olduğu topluma anlatılmalıdır.

            STK’lar eğitimin, gelişimin ve değişimin anahtarı olduğunu ve eğitim-istihdam dengesinin sağlanmasının okuldan istihdama tam katılımın sağlanmasıyla mümkün olacağını dikkate alarak eğitim sistemlerinin yaşam boyu eğitime yönelik olduğunu düşünerek ulusal yeterlilikler sisteminin oluşturulmasına yönelik yasal düzenlemelerin hızlandırılmasına çalışmalı ve mesleki ve teknik eğitim üzerindeki yükü paylaşılmalıdırlar.

            Türkiye’de sosyal ve ekonomik gelişimi ilerletmek için sivil toplum kuruluşları ve özel sektör arasındaki bağı güçlendirmek için gerekli projeleri hazırlamak ve uygulamakta yine STK’ların üzerine alması gereken görevlerden olacaktır.

4. SONUÇ:  

            Buraya kadar anlatılmaya çalışıldığı üzere sivil toplum kuruluşları dünya geleceğinin oluşturulmasında önemli rol alacaklardır. Katılımcı demokrasinin yerleştirilmesi, toplumun her kesimine eşit ve demokratik anlamda eğitim ve sosyal gelişmişliğin kazandırılması, iş istihdamının sağlanması, uluslar arası sosyalizmin yerleştirilmesi, diktatörlüğün ve emperyalist baskıcı rejimlerin ortadan kaldırılması, karşılıklı anlayış ve diyalog için gerekli zeminin hazırlanması, barış ve refah ortamının yaygınlaştırılması ve kalıcı hale getirilmesi hükümetlerin iktidarlarından ziyade sivil toplum örgütlerinin katılımcı girişimleri ile sağlanabilecektir. Bu maksatla sivil toplum örgütleri sağlam ve istikrarlı adımlarla hareket etmeli ve tüm bu hususların yerleştirilmesi için gerekli olan alt yapı projelerini hazırlayarak uygulamalıdırlar.

            Toplum içinde karşılıklı anlayışı geliştirme, gerekli olan bilgi, uyum ve değişime hazırlık yoluyla siyaset yapma sistemi olan sivil toplum olmaksızın, Avrupa bütünleşmesinin gerçekleşmeyeceği açıkça ortadadır. Avrupa Birliği üyeliğinin bir gereği olarak AB’de yerleşik olan anlayışın ülkemizde de yerleşmesi derneklerin ve vakıfların demokratik bir ortamda faaliyette bulunup hoşgörü ortamının oluşturulması katılımcı toplum olmanın gereğidir.

            Bu arada AB etkileşim süreci ile gelişerek hayatın bir parçası olan sivil toplum kuruluşlarının Ortadoğu’nun yapısal oluşumunda ve demokratikleşmesinde oldukça etki bir rol oynayacağı da aşikârdır.



[1] Karadağ, Ahmet,Akşit, Bahattin, Tosun Erdoğan, Gülgün (2005) Sivil Toplum ve Demokrasi, Amerikada Sivil Toplum ve Demokrasi içerisinde, s. 177-184, İstanbul, kaknüs yayınları

[2] Karadağ, Ahmet,Akşit, Bahattin, Tosun Erdoğan, Gülgün (2005) Sivil Toplum ve Demokrasi, İslam Dünyası ve Demokrasi içerisinde s. 171-175, İstanbul, kaknüs yayınları

[3] Karadağ, Ahmet, Akşit, Bahattin, Tosun Erdoğan, Gülgün (2005) Sivil Toplum ve Demokrasi, Türkiyede Sivil Toplum Örgüleri Demokrasi ve Patronaj içerisinde s. 161-162, İstanbul, kaknüs yayınları

[4] Çepel, Zuhal Ünalp, Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi, 'AB Sivil Toplum Diyaloğu' Ve Türkiye: Demokratikleşme Bağlamında Sorunlar Ve Beklentiler, makale, 22.12.2006

Son Düzenlenme Cuma, 14 Mart 2008 16:10
Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...

Bu sitede yer alan yazılar, makaleler, haberler yazarların sorumluluğundadır. © 2024 ASDER. All Rights Reserved.

Design & Development by JoomShaper