Salı, 29 Kasım 2011 13:07

Suriye’de neler oluyor?

Suriye ile ilgili olarak Ankara’dan bir okuyucumuz arayarak endişelerini dile getirmişti. Bu vesile ile Özgür-Der tarafından 26 Kasım 2011 cumartesi günü düzenlenen “İçeriden Bir Bakışla Suriye İntifadası” isimli panele katılarak zihinlerde oluşan istifhamlara da cevap aramaya çalıştım.

Suriye muhalefetini temsil eden Suriye Yüksek Devrim Konseyinin üyesi olan Muhammed Ebu Ömer, son süreçte gelinen noktayı, gösterileri, silahlı çatışmalar ve Özgür Suriye Ordusu’nu, uluslararası müdahaleye yönelik yaklaşımlarını ve nasıl bir gelecek beklediklerini anlattığı bu panel benim için çok faydalı oldu. Dilerseniz tutmuş olduğum notları sizlerle paylaşayım.

Panelin başlangıcında bir konuşma yapan Özgür-Der başkanı Rıdvan Kaya, Suriye’deki muhalefetin kimliğini yeterince bilmediklerini lakin 50 yıldır yönetimde olan Esad rejimini çok iyi tanıdığımızı söyledi. Müslümanları acımasızca katleden bu rejime karşı Müslümanların tabloyu iyice görüp değerlendirme yapmasını, gerekli olan kardeşlik ve dayanışmanın gösterilmesi için çaba gösterdiklerini ifade etti.

Suriye Yüksek Devrim Konseyi’nin 14 üyesinden biri olan Muhammed Ebu Ömer, Mavi Marmara gemisinde de bulunmuş. Olaylar başladığında 15 kişi ile birlikte Suriye Lideri Beşer Esad’la görüştüğünü, ayaklanan halkın evlere dönmesi karşılığında, insanca yaşama ve özgürlük taleplerinin yerine getirilmesini istediklerini fakat bunun reddedildiğini söyleyen Ebu Ömer; Suriye’deki gösterilerin % 70-75’inin kendileri tarafından organize edildiğini söyledi.

Konuşmasında şu hususlara dikkati çekti:

“Artan baskı nedeniyle Suriye’den ayrılmak zorunda kaldık. Şu an Ürdün’de Amman’da faaliyet gösteriyoruz.

Suriye’de 40 yıldır zulüm ve işgal var. Devrimin hala barışçı yollardan yapılmasına çalışıyoruz. Fakat rejim iç çatışmayı körüklüyor.

Bütün dünyaya barış ve adalet mesajı veriyoruz, savaş ve yıkımı asla istemiyoruz.

Çok sayıdaki vatandaşımız sürgüne gitmek zorunda kaldı.

Müslümanlara kan kusturan Esad rejiminin devrilmesi için kanımızın son damlasına kadar mücadele etmeye kararlıyız, bu konuda imanımız tamdır.

Suriye yönetimi, olayların terör olduğuna dair propaganda yapıyor. Hâlbuki bu sözün %1’i dahi doğru değildir. Amaç mücadelemizi dünyaya karşı kötü olarak tanıtmaktır.

Suriye yönetiminin, ABD ve İsrail ile işbirliği içinde olduğu netleşmeye başlamıştır. 40 Yıldır şu yalanı söylüyorlardı; Baas rejimi Siyonizm’e karşı mücadele ediyor. Hâlbuki İsrail’e karşı bir kurşun dahi sıkmamışlardır.

Suriyeli yetkililerle görüştüğümüzde eğer eve dönmezseniz sizinle çatışmaya hazırlanıyoruz, dediler. Biz ıslahat yapın halk evine dönsün dedik. Fakat tehdit ederek; çıkın sokağa görelim bakalım kim galip gelecek, diye meydan okudular.

Biz de onlara; Hak kimde ise zafer onun olacaktır. Özgürlük isteyen halktan neden korkuyorsunuz, ilkokulda okuyan çocuğun duvarlara “özgürlük” yazması sizi neden endişeye sevk ediyor, diye cevap verdik”.

Daha sonra soru-cevap bölümüne geçildi. Ben de bir soru sordum, dedim ki; Nasıl oldu da % 5-10 nüfusu olan Nusayri azınlık orduyu ele geçirdi ve darbe yaptı? Cevaben halkın Esad’ı tanıyamadığını ve çok sayıda Sünni işbirlikçinin darbecilere yardım ettiğini, bu konunun bir hayli uzun ve can acıtıcı olduğunu söyleyerek şimdilik bu kadarı ile yetinmemizi istedi.

Diğer soru ve cevaplar ise şöyle oldu:

-Bu noktaya nasıl gelindi?

1995 yılından sonra Esad’ın yerine oğlu Beşar’ın geldi. Başlangıçta bazı olumlu değişiklikler yapıldı. Fikir kulüplerinin kuruldu, fakat 2002’de hepsi kapatıldı. Bu sefer devlete ait kulüpleri kullanmaya başladık. Fakat teşkilat düzeyine gelemedik, bireysel çalışmak zorunda kaldık. Gençler ise sabırsızdı, diğer Araplar gibi devrime başlamamızı istediler.

Birbirinden bağımsız bölgelerde gösteriler başladı. Bizim kurduğumuz teşkilat “Dımaşk (Şam) ve Çevresi Özgürlük Hareketi” idi. Daha sonra birleşerek Suriye Yüksek devrim Konseyi’ni kurarak birleştik.

-Filistin devrimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Filistin davası bizim davamızdır. Filistin bizim bir parçamızdır. Fakat biz o kardeşlerimizden çok daha fazla fakiriz ve imkânsızlıklarla doluyuz. Eğer başarılı olursak ilk işimiz Filistin’in haklı davasına destek olmak olacaktır.

-Dış müdahaleye nasıl bakıyorsunuz? Arap milliyetçiliği konusunda ne düşünüyorsunuz?

Çok önemli bir soru. Türkiye ve Arap ülkelerinden başka bir devletin müdahalesini istemiyoruz. Taleplerimiz var, sığınabileceğimiz silahtan arındırılmış, uçuşa kapatılmış bir bölge kurulmasını istiyoruz.

Bugünkü problem milliyetçilik değildir, insanlık problemidir. Kuran’ın dört başlıkta toplanabilir; Tevhid-Nübüvvet-Haşir-Adalet. Biz adalet ve insanlık istiyoruz.

Şam ve Halep’te karışıklık yok, neden?

Farklı iki coğrafyadır. Şam ticaretin merkezidir fakat devrimin başladığı yerdir. Elbette şehir merkezinde değil ama çevresinde mücadelemiz sürüyor.

Halep ise aşiretlerin güçlü olduğu ve sistemin kontrol edebildiği bir şehir. Şebbiha denilen hükümete bağlı çeteler tarafından halka karşı burada terör estiriliyor.

-İran ve Hizbullah’ın politikasını nasıl buluyorsunuz?

Maalesef Hizbullah, Suriye halkı ile insani ilişkiler içine girmedi. Lübnan savaşı esnasında kendilerine karşı yaptığımız iyiliklere karşı şimdi bize karşı düşmanlıklar içindedirler. Hükümete bağlı çeteleri bunlar örgütlüyorlar. İran açıkça Esad yönetimini destekliyor ve Hizbullah ile beraber Suriye ordusuna yardım ediyor. Görüntüleri var 100 kişilik İran militanı Irak sınırından Suriye’ye girdi.

Hizbullah’ın en önemli militanları Suriye sokaklarında (hükümet yanlısı) eylem yapıyor. Geçen gün bir çete mensubunu yakaladık. Adam Arapça bile bilmiyordu, Farsça konuşuyordu. Varın siz hesap edin.

Okulda okuyan öğrencileri zorla dayakla otobüse doldurup hükümet yanlısı gösterilere götürüyorlar. Hükümet yanlısı bu gösterilerde ancak % 10’luk bir Nusayri gönüllüsü vardır, diğerleri istemeden zorla gitmek zorunda kalıyor”.

Daha sonra Yemen’den deprem yardımı için gelen bir doktor söz aldı ve Türkiye ile ilgili düşüncelerini dile getirdi. Türkiye’yi ve Türkleri çok sevdiğini söyleyen Yemenli doktor, ülkesindeki özgürlük hareketini desteklediğini ifade etti. Türklerin Yemen’e sömürü ve petrol için gitmediğini, Mekke ne Medine’nin güneyden gelecek saldırılara karşı korunması için burada kaldığını söyledi.

Akşam namazı nedeni ile panele son verildi. Vermiş olduğu bilgilerden dolayı kafamızda oluşan tereddütleri giderdiği için Ebu Ömer’e teşekkür ettim ve Bediüzzaman’ın Kuran’la ilgili olarak dört esası (Tevhid-Nübüvvet-Haşir-Adalet) söyledim. Kendisi de teşekkür etti ve böylece namazımızı kılarak İHH’ nın Fatih’teki salonundan ayrıldık. Hicri yılbaşının kutlandığı bu günde bütün İslam kardeşlerimizin yeni yılını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ederim…

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...