Büyük bir çoğunluğu emekliliği tercih ederken yaklaşık üçte biride çalışmayı tercih etti. Çalışmayı tercih edenler, iktidarın kendilerine tevcih ettikleri bu göreve layık olmanın gayreti ve heyecanı ile başladılar yeni görevlerine.
Ancak daha ilk günlerde hepsi de bir sükutu hayale uğradı kanımca. Araştırmacı kadrosu ile atanan bu personel daha önce askerlik vazifesini ifa için yanında görev yapan ve kendince hakkettiği bu personeli karşısında görünce acemi er eğitimine tabi tuttu.
Nasıl olsa kendisi de okumuştu. Devletin üniversitelerinde ya da farklı birimlerinde mezun olmuş ve edindiği tecrübe ile geldiği askerlik vazifesinde acemi olarak başlatılmıştı.
Diploması ve ustalık belgesi işe yaramamıştı. Derdini de kimseye anlatamamıştı. Ben kalifiye personelim, uçak mühendisiyim. Öğretim görevlisiyim ya da bürokratım diye…
Şimdi burası da farklı bir kurumdu. Askeriye değildi. Burasıda acemi birliği gibi birimlere sahipti. Onlarda oralardan başlamalıydılar. Öğrenmeliydiler bu işleyişi.
Kendilerini deneyimli ve birikimli gören, üstelik bir de özel sektörün tecrübesini de yaşayan bu araştırmacı personel; faydalı olacağım, ülkeme ve bürokrasiye katkı sağlayacağım diye gelen bu dahi insanlar bir anda evrak kayıt odalarında buluverdiler kendilerini.
Bir başkası de giden evraklara kaşe basma işini öğrenmeye başlamıştı. Sonra bir diğeri çıktı ya üstat bizde sizleri kalifiye personel sanmıştık dedi.
Evet, kalifiye personeldi o arkadaş. Gerçekten üstat idi. Branşında en iyisi idi. Takdirleri vardı. Başarılı idi. Çalışkandı. Birliğini muharebeye hazırlamada çok önemli bir görevi vardı. O, silah teknisyeni idi.
Sonra birileri fark etti kendisini, kalifiye olduğunu. Kendisinden silah bakımı rica etti. Az da olsa mutlu olmuştu bizim üstat. Çünkü saygınlık görmek, bir defaya mahsusta olsa saygınlık görmek mutlu etmişti onu.
Her şey olumsuz muydu? bu yasadan faydalananlara. Elbette hayır. “Sizler bizim başımızın tacısınız. Sizler bir dönemin haksızlığına uğramış fedakar insanlarsınız. Sizlerden faydalanmak bizlerin boynumuzun borcudur. Bilgi birikimlerinizden en iyi istifade edeceğimiz şekli ve süreci birlikte yöneteceğiz.” Diyenlerde vardı ve belki de çoğunluktaydılar…
Ne kaybettiler böyle yapmakla. Neleri eksildi. Bilakis halkın ve hakkın nazarında yüceldiler. Mazlumların ve zulme uğramışların dualarına hissedar oldular. Kazananlardan oldular. Yetmez mi?
Bu davranışla tamamen farklı bir ortamda olan bu insanlar dört elle sarıldılar ve sarılacaklar bu işlerine. Ülkelerine, milletlerine ve dostlarına faydalı olmanın hazzını yaşayacaklar. Yeniden dirilişi, varoluşu tadacaklar. Her şeyden önemlisi hayata yeniden ve heyecanla tutunacaklar.
Ancak elbette bir husus var ki bu heyecanı buruk bir sevince, tatsız bir düşünüşe sevk etmiyor değil. O da olanca güçleri ile seslerini yasa koyucuya duyurmaya çalışan kararname mağduru arkadaşlarımız.
Bu sürecin yeniden değerlendirilmesi ve sistemli bir şekilde ele alınarak bu mağduriyetlerinde giderilmesi için gerekenlerin yapılacağı bir çalışmanın acilen başlatılması gerekmektedir.
Elbette iktidarın bu çalışmaları da ihmal etmeyeceğini ve bir an önce gündemine alacağına olan inancımız yüksek. Elbette bu sorunların yanında yukarıdaki sıkıntılar devede kulak misalidir.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar…