Salı, 04 Aralık 2012 08:52

Mumun Dibi…

            Uğur Kaynar, YAŞ kararları ile silahlı Kuvvetlerden ilişiği kesilmiş bir gönül adamı, kadim dostum. Geçtiğimiz hafta Cuma günü Yenibosna da bulunan iş yerinin yanında bulunan parkta yaşlıca bir adam görmüş.  Kendisini Amerikan Homeless’ lerine (Homeless=Evi olmayan dışarıda yatan kişi) benzettiğini ifade etmişti. Çok etkilenmiştim.

Bugün bende oraya gittiğimde o yaşlı adamı aradı gözlerim. Bir duvarın dibine sinmiş öylece oturuyordu. Hemen yanı başında ki Akasya Ağacı sonbaharın etkisi ile sararmış yapraklarını çilekeş dostunun üzerine bırakıyordu. Saç ve sakalı birbirine karışmıştı. Beyazlayan saçları ve sakalı içtiği sigarının tesiriyle olsa gerek yer yer sararmıştı. Kim bilir belki de aylardır banyo yapmamıştı.

Tozdan,  topraktan veya geceleri ısınmak için yaktığı ateşin isinden grileşmiş beyaz paltosuna anne sıcaklığında sarılmıştı. Bende bir zamanlar gençtim. Taşı sıksam suyunu çıkarırdım diyen gözlerle bakıyordu. Arabadan inerken bana. Yüzü kırışıklarla doluydu. Soğuk havanın tesiriyle olsa gerek iyice açığa çıkmıştı o kırışıklıklar. Gözleri, esmerleşmiş yüzünde beyaz bir inci gibi parlıyordu.

            Hayatın yükünün ağırlığı yıkacakmış gibi yaslamıştı duvara. Bir elinde gazete kâğıdına sardığı bir içeceği vardı. Anlaşılan hayatın çilesini unutmak istiyordu. Yanı başında kararmış taşlardan bir ocak. Üstünde kırık bir parça ızgara duruyor.  Ilgıt ılgıt esen rüzgâr savuruyor akşamdan kalan külleri sağa sola. Altında ise neredeyse kâğıt gibi incelmiş bir parça karton.

            Tükürüğüm boğazıma takıldı. Kalbim sızladı en derinden. Gözlerim doldu. Ağlayamadım. Ayaklarım kımıldamıyordu. Vücudumu taşıyan bacaklarımı hissetmiyordum, titriyordum. Yaşlı adama doğru gitmek istememe rağmen gidemiyordum. Gidemedim. Çözüm olamazdım ki tek başıma.

            Birden hatırıma geldi. Yüce Allah Zariyat Suresi 51. Ayette şöyle buyuruyordu; “Onların mallarında dilencinin ve (iffetinden dolayı durumunu açıklamayan) yoksulun bir hakkı vardır.”

            Bunun gibi birçok Ayet ve Hadisi Şerifte yardımlaşmadan ve sosyal dayanışmadan bahsediliyor. Bu nedenle birçok yardımsever kıtalar arası ve ülkeler arası yardımlarını artırarak yapmaya gayret ediyor. Daha geçtiğimiz Kurban Bayramında onlarca ülkede yüzlerce Kurban kesilmişti. Sevindirilmişti yoksullar.

            Peki, burada ülkemizde bulunan yoksullar, kimsesizler ne yapacaktı. Onlara kim yardım edecekti. Sıcak bir yuvanın sıcaklığını hissetmelerini sağlayacak sıcak bir çorbayı kim onlara içirecekti. Her şeyden önemlisi ebedi hayatlarını düzene koyacak amelleri işlemelerine kim yardımcı olacaktı?

            Ülkemizde sokakta yaşayan insan sayısı her geçen gün artmasına rağmen onlara yardım ulaştırılması aslında hiç te zor olmasa gerek. Prof. Dr. Ramazan Altıntaş’a göre Dünyada her beş insandan birinin yoksul olduğu kabul edilir. Ve yine Dünyada ki 225 zengin kişinin servetinin %4 ile tüm yoksulların gıda, su ve sağlık ihtiyaçları karşılanabiliyor.

Bunu ülkemize kıyaslarsanız aslında tüm ülke genelinde yoksul olanların çok daha kolay bir şekilde ihtiyaçlarının karşılanabileceği anlaşılır.

            Ancak burada özellikle vurgulanması gereken ülkemiz insanlarının kendi yakın çevresinde ki insanları bırakarak uzak diyarlara yoksullara yardıma koşmalarıdır. Hal bu ki, bu yazıya konu olan ve sokakta yaşayan bu insanlar için birçok yerde sığınma evleri açılarak onlara doğal bir yaşam ortamı sunulması daha önemlidir.

            İnsanın kendi yakın çevresinde yoksullar oldukça uzak diyarlara yönelmesi ne kadar doğru olabilir. Kişi yanan bir mum misali dibini aydınlatmazsa vicdanen müsterih olması beklenemez. İnsanlar bayramlarda, doğal afetlerde ve Ramazan gibi dönemlerde uzak diyarlara yaptıkları ile bir nevi vicdanlarını rahatlatıyorlar. Hem çevrelerine hem kalplerine yardımsever insan olduklarını haykırıyorlar.

            Bakınız; “Uzre oğullarından, hayır yapmak isteyen birisi, Peygamberimizin (SAV) yanına gelmişti. Adamın tek bir kölesi vardı. Rasulullah köleyi ondan aldı, sattı ve parasını kendisine verdi. Sonra ona şunları söyledi; bu parayı önce kendi ihtiyaçların için harca. Artarsa ailen için sarf et. Ailenden de bir şey artarsa sana yakınlığı ve hısımlığı olana harca. Bunlardan da bir Şey artarsa -yanındaki yoksulları göstererek- şöyle, şöyle sadaka yap" buyurmuştur. (Müslim, Zekât, 41).

            Bir başka Hadisi Şerifte ise; “Verenin eli yüksektir. Hem nafakasını verdiğin kimselerden başla! Anneni, babanı, kız kardeşini, erkek kardeşini sonra sana en yakın ve ondan sonra en yakın olanlarını gör, gözet.”  Demiştir. (Nesâî, Zekât, 51).

            Görüldüğü gibi kişi yoksullara yönelik hayır yapacaksa önce ailesinden “çocuklarından, anne babasından” başlamalı sonra bu yardımı dış çembere doğru, yakın akraba, yakın ve uzak komşular ve içinde yaşadığı toplumun diğer bireylerine doğru genişletmelidir.        

            Demek gerçek manada sosyal yardım merkezinde olmak insanın yakın çevresinden dışa doğru açılan çemberler zincirlerine riayet etmekle mümkündür. Elbette Dünya üzerinde yer alan yoksul insanlarda bizim nihayetinde dış çemberlerimizden birinde yer almaktadır. Onlara yapılan yardımlarda hayır nev’indendir.

            Fakat yakın çemberimizde var olan bir yoksul ile mahşer meydanında karşı karşıya kaldığımız zaman Allah Teâla onun hakkını elbette bizlere soracaktır. İç çember dururken dış çember bizim sorumluluk alanımıza girmez.

            Umarım toplumu oluşturan fertler bu gerçeğin farkına varırlar ve tez elden bir sosyal zincir kurularak kangren olan bu yara iyileştirilmiş olur.

Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...