Çarşamba, 01 Ekim 2014 11:25

TEZKERE, TSK, TBMM, ORTADOĞU, SINIRLARIMIZ

Milletimiz çevre coğrafyanın bedenimizden uzuvların kopartıldığı gibi acımasızca kopartıldığını hep bildi. Hatta latife ama; “… 79: KİLİS, 80: OSMANİYE, 81: DÜZCE, 82: MUSUL, 83: KERKÜK, 84: ERBİL, 85: HALEP….” plaka numarası bile verdiler. Sevda ve özlemlerini yazdıkları gibi kamyonların arkasına yazdılar. Esasında şimdiki sınırlarımızın dışında kalan bu topraklar 100 yıl önce sınırlarımızın içindeydi. Ayrılığı ne biz ne de o topraklarda bıraktığımız yetimlerimiz hazmedemediler.

           Coğrafyamız hiç rahat bırakılmadı. Emperyalizm artık evimizi dağıtmış, odalarımıza girmiş, çocuklarımızı zehirliyordu. Batıcılık ve batı hayranlığı gibi görünen her türlü soysuzluk ve yozlaşma, çağdaşlık diye süslenmiş ve önümüze konmuştu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra zorla kurdurulan devletler de halkına Türkiye misali kendi değerlerine ve birbirine yabancılaşacak bir sürü köksüzlüğü dayatıyor ve öğretiyorlardı.

Dünya Savaşları.. Bakınız, HER YENİ SAVAŞIN İLK SEBEBİ, BİR ÖNCEKİ SAVAŞIN SONUÇLARIDIR.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan dengelerden memnun olmayanlar ya da daha çok pay isteyenler, silah üreten beşli çete hep kan ve gözyaşından besleniyorlardı. Vietnam, İç savaşlarla tüketilen Afrika, sürekli kaynatılan Ortadoğu, Rusya ve Çin’i kontrol edebilecek Afganistan..

Ortadoğu Osmanlı’dan sonra bir araya gelemedi. Bir araya gelmesi için ne gerek peki? 1911 yılında Bediuzzaman Şam’da bir hütbe irad eder. Der ki; “Hakikî milliyetimizin esası, ruhu İslâmiyettir. Ve Hilâfet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibarıyla, o İslâmiyet milliyetinin sadefi ve kalesi hükmünde Arap ve Türk hakikî iki kardeş, o kale-i kudsiyenin nöbettarlarıdırlar.

İşte, bu kudsî milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslâm bir tek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin efradı gibi, İslâm taifeleri de birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile mürtebit ve alâkadar olur. Bütün İslâm taifeleri bir silsile-i nuraniye ile birbirine bağlıdır.”

  Peki, Müslümanlar arasında birliği sağlamak kimin görevi? Bakın ne diyor, Bediuzzaman devamla; “Ey sözlerimi dinleyen Cami-i Emevîdeki kardeşler ve kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm camiindeki ihvân-ı Müslimîn! "Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeye iktidarımız yok. Onun için mazuruz" diye özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz kabul değil. Tembelliğiniz ve neme lâzım deyip çalışmamanız ve ittihad-ı İslâm ile milliyet-i hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz, sizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.” Özet; “İttihad-ı İslam (İslam Birliği) farzdır.”

1911’den bu güne ne değişti? Düşman aynı düşman. İngiltere (ABD, İsrail), Fransa, Almanya, Rusya.. Dost mu? Sadece biz. Maalesef o güne göre bu gün bizde sorun var. Bizim topraklarımız dağıldı, değerlerimiz yok edildi ve en kötüsü de ölçümüzü kaybettik, soysuzlaştık.

Irkçılık ve Milliyetçilik diye bir belayı bağrımıza soktular. Başka, mezhepçilik iyice kök saldı. Dini değerlerimiz zayıflatıldı. Belli kişi ve ya gurupların tekelinde adeta malı oldu.

Üstad diyor ya, birlik için asıl görev Türk ve Arap’a düşüyor. Arap paramparça ve birbirini yiyor. O zaman kime düşüyor bölgede Liderlik? Türk’e. Tabii Türk’ün şahsında Türkiye’ye. Yani bu topraktaki Müslümanlara. Türk, Kürt, Arap, Gürcü, Çerkez, Abaza, Boşnak, Arnavut, Pomak…

Türk yıllarca Anadolu’ya hapsoldu. Oysa beşeri sınırları, Medeniyet ve gönül sınırları 1908’de kaldı. Şimdi Ordumuz sınır ötesine gidebilsin diye tezkere TBMM gündeminde. Hangi sınırın ötesi? Milletimiz kadar ferasetli ise meclis, ordunun beşeri sınırlarımız içinde her yere gitmesine müsaade eder hatta emreder. Ordu bu günler için var. Ortadoğu’da huzur istiyorsak, işin içinde olmalıyız. Muhalefet her zamanki gibi çözümsüz.

Bu arada bölge halkları bizim kardeşlerimizdir. IŞİD’e karşı operasyon gereklidir. Ancak biz batılılar ve ABD gibi vuramayız. O vurulan IŞİD Militanları bile olsa, Müslümandırlar ve bizim Medeniyetimizin çocuklarıdır. Çoğu Irak’taki Şii yönetimce baskı altına alınmış Sünni Aşiretlere mensuptur. İçlerinde komuta kademeleri dâhil bölgeden Araplar var, Türkmenler var, Kürtler var. Tepe kadroları uluslar arası emperyalizmin kontrolündedir. Ama tabandakiler? Dolayısı ile bizim kaybetmememiz gereken bölge halkıdır.

Halkın savaştan korunması için tampon bölge önemli. Ama daha önceki tampon bölge Kürdistan diye bir devletin doğmasının ana sebebi olmak üzere. Şimdi maksat zaten bir daha parçalamak. Tampon bölge, bölge ülkelerinin fiziki kontrolünde olacaksa evet diyelim. Eğer İngiltere, ABD, Almanya, Fransa, İsrail’in kontrolünde olacaksa o zaman sonuçlarını iyi değerlendirmek lazım.

Türkiye sınır ötesindeki kimseyi ayırmadığını, herkese aynı yakınlık ve merhametle davrandığını gösterdi. Arap, Kürt, Türkmen demeden. Bunu en başta yurttaşımız olan Kürtler doğru okumalıdır. PKK’nın Kobani’deki yüreksizliğini de görmelidir. Hangi düşman güçlerin emri ile Türkiye’ye kabadayılık yapmaya kalktığını da…

Özetle; gün birlik günüdür, uyanık olma günüdür. Dikkatle adım atıp, ferasetle davranma günüdür. “… Zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin” olma günüdür.

  

(E) Yb. Halil MERT
Strateji ve Yönetim Uzmanı

Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...