Pazartesi, 23 Şubat 2009 02:33

YAŞ KARARLARI HUKUKUN NERESİNDE

YAŞ KARARLARI HUKUKUN NERESİNDE

                                                                       Emekli Hakim Binbaşı Yusuf ÇAĞLAYAN

Bugünlerde hukuku akıllarına getirenlere…

Bugün ülkemizde temelinde darbe anayasası bulunan bir hukuki süreç yaşanmaktadır. Her ne kadar darbeyi müteakiben serbest seçimlere gidilmiş ise de, bu sadece politik süreçte görev alacak kişileri belirlemek içindir. Bu kişiler, darbe anayasası ile bağlı olduklarından politik ve hukuki süreci belirlemede milli iradeyi temsil edememektedirler.

Darbeciler bir anayasa yapıyorlar, bu anayasaya ek bir madde yerleştiriyorlar: Buna göre, kendilerinin hiçbir hukuki sorumluluğu bulunmayacak… Ayrıca, yaptıkları kanunların anayasaya aykırılığının iddia edilemeyeceği ve anayasa yargısı denetimine tabi olmadığı hükmü de bu maddede yer alıyor. Dahası, durumdan vazife çıkarma yetkisine sahip kişiler olarak, uzun vadede kendi zihniyetlerine değişmez kurumsal bir süreklilik sağlamak amacıyla da içinde bulundukları kurumda, hukuk ile bağlı olmaksızın, yargı denetimi dışı tasfiye ve ihraç işlemleri yapmakla da kendi kendilerini yetkilendiriyorlar.

Böyle bir çerçeve altına alınmış devlet yapılanması, demokrasiyi, insan haklarını, kanun önünde eşitlik, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerini güvence altına almış modern ve çağdaş cumhuriyeti mi, yoksa bir avuç durumdan vazife çıkaran darbeci zihniyeti mi ön plana çıkarıyor?

Bu hukuk dışı ve darbeci zihniyetin en son hangi boyutlara geldiğini, en önemli kurumlarımızda disiplin ve hiyerarşiyi nasıl bozduğunu, durumdan vazife çıkarabilmek için güvenliğini sağlamak sorumluluğu ile görev aldığı kuruma ve bu kurumun asli sahibi olan topluma karşı suç işleyebilen örgütlenmelere nasıl dönüştüğünü hep birlikte görüyoruz.

Artık mızrak çuvala sığmayıp, hukuka hesap vermek zorunda kalanlara, zamanla pervasızca kırıp dökerek hukuku hiçe sayıp, yargısız sorgusuz binlerce insanı ezip geçenlere, “suçluluğu hükmen sabit olmayanlara, suçlu muamelesi yapılamaz” türünden hukuk dersleri ile sahip çıkılması açık bir ironi değil mi? Oysa, o sahip çıktıkları insanların suçluluklarına dair, bağımsız ve tarafsız yargı kurumları tarafından kuvvetli deliller, suç aletleri, dokümanlar, suç unsuru eylemler isnad edilebiliyor. Buna rağmen suçlulukları hükmen sabit değil… Doğru, hiç kimse hükmen sabit olmadıkça suçlu sayılamaz. Ortada üretilmiş ve kesinleşmiş bir hüküm henüz bulunmuyor…

28 Şubat sürecinde binlerce insan, mensubu oldukları milletin en temel değeri olan inançlarına yaşantı planında bağlı diye suçlu kabul edildi. Ama haklarında cezai hiç bir işlem yapılamadı. Çünkü, darba anayasası da olsa, “suçların ve cezaların kanuniliği ilkesini” getirmişti. Yani, hiç kimse kanunlarda suç olarak tanımlanmayan bir fiilden dolayı suçlu sayılamazdı. Suç teşkil etmeyen bir fiilden dolayı suçlu sayılan binlerce kişi, kanunlar nezdinde suçlu değildi, ama birilerinin kafasında suçluydu. Yargılanmalarına, haklarında sabit bir hüküm bulunmasına hiç gerek yoktu. Ancak, aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen, bu kişiler adeta gerçekten yürürlükte bulunan yasalar çerçevesinde suçlulukları hükmen sabit olmuş gibi, süregiden bir dizi ağır hukuki sonuçları ailece yaşıyorlar. Örneğin, emeklilik haklarını yitirdiler, memuriyet hakkını yitirmiş muamelesine tabi tutuldular, astronomik öğrenim masraflarını ödemeye mahkum edildiler. Toplumun, hatta en yakınlarının “kim bilir niye atıldı” suçlamasını çağrıştıran kuşkulu değerlendirme ve bakışlarına mahkum edildiler. Ağır ekonomik koşullar altında nice sıkıntılar yaşandı, nice yuvalar dağıldı.

Bugünlerde hukuku akıllarına getirenlere bu hukuk dışı uygulamaları hatırlatıyoruz…Hiç değilse, hiç kimsenin “hükmen sabit olmadıkça” suçlu sayılamayacak(!) bir ülkede, haklarında hiçbir hüküm bulunmadığı halde suçlu sayılmanın yol açtığı hukuki sonuçlara katlanan insanlar bulunduğunu ortaya koymak istiyoruz…

YAŞ KARARLARININ DAYANAĞI OLAN

YASA HÜKÜMLERİ ANAYASAYA AYKIRIDIR:

1- 1982 ANAYASASINDAN ÖNCEKİ DURUM:

YAŞ kararları 1982 Anayasası'ndan önce yargı denetimine tabi idi. Nitekim, 1980'den önce, emekli edilen bir generalin açmış olduğu davayı kazanması ve emeklilik kararını iptal ettirmesi üzerine, TSK’nın general kadro, terfi ve re’sen emekliye sevk ile ilgili kararlarında en yetkili kurulu olan Yüksek Askeri Şura’nın bu konudaki kararlarının yargı denetimi dışı tutulması gündeme gelmiştir.

2- 1982 ANAYASASININ KABULÜNDENDAN SONRAKİ DURUM:

General kadro, terfi ve re’sen emeklilik sisteminde yaşanan sorunların önüne geçmek amacıyla 1982 Anayasası'nın 125 nci maddesinde, yargı denetimine getirilen istisnalar arasına YAŞ kararları da dahil edilmiştir.

YAŞ’nın yargı denetimi dışında tutulan kararları, general kadro, terfi ve re’sen emekliye sevk ile ilgili kararlarıyla sınırlı idi. Nitekim, Anayasa koyucunun Yüksek Askeri Şura kararlarından sadece terfi kararlarına karşı yargı yolunu kapatmayı amaçladığı, Anayasanın kabul edildiği 18.10.1982 tarihindeki Milli Güvenlik Konseyi toplantı zabıtlarından da açıkça anlaşılmaktadır. Danışma Meclisi tutanaklarında, Anayasanın 125 nci maddesinin gerekçesi ile ilgili bölümde, Yüksek Askeri Şura kararlarının yargı denetimi dışında bırakılmasına dair hükmün kapsamı ile ilgili olarak Devlet Başkanı Kenan EVREN ile Anayasa Komisyonu Başkanı Hakim Tümgeneral Muzaffer BAŞKAYNAK arasında geçen konuşmada, 125 nci maddeye konu kararların sadece terfi konusu ile sınırlı olduğu açık bir şekilde belirtilmektedir.

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Vural BEYAZIT, 04.03.1996 tarihinde Nuriye Akman ile Sabah Gazetesinde yaptığı röportajda, Yüksek Askeri Şura kararlarının yargı denetimine kapalı olmasını savunurken: “Terfide sorun oluyor. Herkesi general veya amiral yapmak mümkün değil. Adam mahkemeye veriyor. Benim sicilim iyi, beni amiral yapmadılar diyor. Bu şekilde mahkeme kararıyla amiralliğini alan çok insan vardı eskiden. Sırf terfi nedeniyle bütün askeri makamların başı ağrır. Baş edemezsiniz.” Diyerek, Anayasanın 125 nci maddesinin Yüksek Askeri Şura kararlarından sadece terfi kararlarına karşı yargı yolunu kapatmayı amaçladığını ortaya koymuştur.

Sonuç olarak, general terfi ve emeklilikleri ile ilgili kararların yargı tarafından iptalini önlemek, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üst komuta kademesinde ahenk ve istikrarın sağlanması maksadıyla YAŞ kararlarına karşı yargı yolu kapatılmıştır.

a- 09.11.1982 TARİHİNDEN 29.7.1983 TARİHİNE KADAR OLAN DÖNEM:

Anayasanın yürürlüğe girdiği 09.11.1982 tarihinde yürürlükte bulunan 1612 Sayılı Yüksek Askeri Şuranın Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 3 ncü maddesinde Yüksek Askeri Şuranın görevleri:

a)   Genel kurmay başkanlığınca hazırlanan askeri stratejik ana fikrin (Konseptin) tespiti ve gerektiğinde yeniden gözden geçirilmesi hususlarında görüş bildirmek.

b)  Silahlı kuvvetlerin ana program ve hedefleri ile ilgili konularda görüş bildirmek.

c)   Silahlı kuvvetlerle ilgili olup önemli görülen kanun,tüzük ve yönetmelik taslaklarını inceleyip görüş bildirmek,

d)  Başbakan,genel  kurmay başkanı, veya milli savunma bakanının lüzum gördükleri hallerde silahlı kuvvetlerle ilgili diğer konular hakkında görüş bildirmek,

e)   Diğer kanunlarda verilen görevleri yapmak.

Olarak belirtilmiştir. 

1982 Anayasasının yürürlüğe girdiği 09.11.1982 tarihinde Y.A.Ş.’ya  “Diğer kanunlarda verilen görevler” ise TSK Personel Kanununda general ve amirallerin kadro, terfi ve re’sen emekliliklerine ilişkin kararlar ile sınırlı bulunmaktaydı. 

926 Sayılı TSK Personel Kanununun “General ve Amiral Terfileri” başlıklı
 7.7.1971 tarih ve 1424 S.K.nun 16 ncı maddesi ile değişik 47 nci maddesinin (d) fıkrası :(Yüksek Askeri Şuraca 54 üncü madde esaslarına göre seçilmiş olmak)
 ile “Albaylarla general ve amirallerin terfi işlemleri” Başlıklı 54 ncü maddesinde verilen rütbe terfilerine ilişkin görevlerdir. 

General ve amiraller dışında kalan TSK Personelinin kadro, terfi ve re’sen emeklilik işlemleri ise TSK Personel Kanununda ayrıca düzenlenmiş olup bu hususta YAŞ’ ya verilmiş bir görev söz konusu değildi. 

Böylece, 09.11.1982 tarihinden 29.7.1983 tarihine kadar olan dönemde, Yüksek Askeri Şura’nın 1612 Sayılı Yüksek Askeri Şuranın Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 3 ncü maddesine ve bu kanunun atfı ile diğer kanunlarda yer alan hükümlere dayanılarak generaller dışındaki TSK personelinin re’sen emekliye sevkine dair bir karar vermesi mümkün bulunmuyordu.

Nitekim, Anayasanın yürürlüğe girdiği 09.11.1982 tarihinden 29.7.1983 tarihine kadar olan dönemde, YAŞ tarafından verilen general ve amirallerin terfi ve emeklilik kararlarına karşı yargı yolu kapalı iken, aynı dönemde subay ve astsubayların re’sen emeklilik işlemleri YAŞ’ın görevleri kapsamında bulunmadığından yargı denetimine tabi olmuştur.

b- 29.7.1983 TARİHİNDEN SONRAKİ DÖNEM:

Subay ve astsubayların re’sen emeklilik işlemleri, 29.7.1983 tarihine kadar, Anayasanın 125 nci maddesinde yargı denetimi güvencesine sahip bir idari işlem niteliği taşırken, en üst norm olan Anayasada hiçbir değişiklik yapılmadığı halde, aynı idari işlem nasıl oluyor da, 29.7.1983 tarihinden sonra, yine aynı Anayasanın 125 nci maddesindeki yargı denetimi dışında tutulan bir idari işlem niteliği kazanabiliyor?

1982 Anayasası'nın yürürlüğe girmesinden yaklaşık dokuz ay sonra, Temmuz 1983'te, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 50. ve 94. maddelerinde değişiklik yapılarak, YAŞ'ın görev alanı genişletilmiştir. Adı geçen kanunun 50. maddesi "Çeşitli Nedenlerle Silahlı Kuvvetlerden Ayrılacak Subaylar Hakkında Yapılacak İşlem" başlığını taşımaktadır. Maddede (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde farklı sebeplerle Silahlı Kuvvetlerden ayrılacak subaylarla ilgili işlemler düzenlenmektedir. Maddenin son fıkrası ise, maddede sayılan hususlarla ilgili yapılacak işlemlerin prosedürünü "Subay Sicil Yönetmeliği"ne atıf yaparak düzenlemektedir. Son cümle ise şudur: "Bu gibi subaylardan durumlarının Yüksek Askeri Şûra tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığı'nca gerekli görülenle­ri Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askeri Şûra kararı ile yapılır." Aynı cümle, astsubaylarla ilgili olarak 94. maddede de bulunmaktadır.

Dikkat edilirse, disiplin işlemlerini düzenleyen bu iki maddede, disiplin işlemlerinde olağan prosedürün dışında bir yol izlenmesi, bazı disiplin dosyalarının YAŞ gündemine getirilmesi, gerek görüldüğü takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ayırma işleminin şûra kararıyla yapılması öngörül­mektedir. Bu düzenleme, 50. maddeye 29.7.1983 tarihli ve 2870 sayılı kanunun 4. maddesiyle, 94. maddeye de aynı kanunun 7. maddesiyle eklenmiştir.

Yüksek Askeri Şura’nın (re’sen emeklilik) ihraç kararlarının yargı denetimine kapatılması, “Anayasaya karşı hile yapılarak” gerçekleştirilmiştir.    29.7.1983 tarihinde 926 Sayılı TSK Personel Kanununda   Milli Güvenlik Konseyince yapılan 2870 Sayılı değişiklikle, Yüksek Askeri Şuraya “disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ayırma” yetkisi verilmiştir.

Bu düzenleme ile YAŞ'ın görev alanı genişletilmiştir.

Ancak bu hileli değişiklik ile öncesinde;

-                      Aynı Anayasanın aynı maddesinin, yani 125 nci maddesinin getirdiği yargı denetimi” güvencesi,

-                      Keza aynı anayasanın 129 ncu maddesi Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.” Hükmünün getirdiği “yargı denetimi” güvencesi,

-                      Aynı madde “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.Hükmünün güvence altına aldığı “savunma hakkı” güvencesi,

-                      Aynı Anayasanın 2 nci maddesinin getirdiği “Hukuk Devleti” ilkesi,

-                      Aynı Anayasanın 36 ncı maddesinin getirdiği “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” İlkesi,

-                      Aynı anayasanın 10 ncu maddesinin “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”  Hükmünün getirdiği, eşitlik ilkesi,

-                      Aynı anayasanın 70 nci maddesinin “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.”

 Hükümlerinin güvencesi  altında bulunan subay ve astsubaylar,

Milli Güvenlik Konseyince yapılan bu değişiklik sonrası, tüm bu Anayasal güvencelerin kapsamı dışına çıkarılmıştır.

Normlar hiyerarşisinde, görecelik silsilesinde üst norm Anayasa iken, yani diğer tüm normlar anayasaya göre çıkarılması gerekirken, yasa çıkarması ve mevcut yasaları değiştirmesi gerek ulusal gerekse uluslar arası hukuk literatüründe meşruiyet taşımayan ve bir ara dönem kurumu olan Milli Güvenlik Konseyinin yaptığı değişikliğin anayasanın da üstünde bir etki sağladığı ve anayasanın çağımız toplumlarında geçerli olan en temel hakları düzenleyen hükümlerini by-pass ettiği görülmektedir. Öyle ki, bu hileli değişiklik ile YAŞ kararları Anayasanın 125 nci maddesinin yargı denetimi ilkesine getirdiği istisnai hükmü kapsamına sokulurken, aynı anayasanın 129 ncu maddesinin getirdiği yargı denetimi ve savunma hakkı güvencesini,  36 ncı maddesinin getirdiği yargı kurumları önünde hak arama güvencesini, 10 ncu maddesinin getirdiği eşitlik, 70 nci maddesinin getirdiği kamu hizmetine alınmada ayrımcılık yapılamayacağı güvencesi ve top yekun 2 nci maddenin getirdiği hukuk devleti ilkesi bir çırpıda by-pass edilmiştir. Kısaca bu değişiklik bütün anayasayı by-pass eden bir düzenleme olmuştur.

926 Sayılı yasanın 50 ve 94 ncü maddelerinin 29.7.1983 tarihinde değiştirilmesi ve YAŞ’ın disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle ihraç işlemi ile yetkilendirilmesi şeklindeki düzenlemenin, 1982 Anayasası'nın YAŞ kararlarını yargı denetimi dışına çıkartmasından sonra yapıldığı dikkate alınırsa, bazı TSK personelinin ihracının yargı denetimi güvencesinden yoksun kılınması amacı taşıdığı açıktır. Yargı denetiminin amacı, yapılan işlemin hukuka uygunluk denetimi olduğuna göre, aslında amacın bazı personelin hukuka uygun olmayan işlemlerle tasfiye edilmesi olduğu açıkça anlaşılacaktır. Çünkü, şûra kararıyla ihraç edilen subay ve astsubaylarla, normal disiplin prosedürüyle ihraç edilenlerin durumları arasında tek fark yargı denetimine gidebilme noktasında bulunmaktadır.

3-926 SAYILI YASANIN 50 VE 94 NCÜ MADDELERİNİN ANAYASAYA AYKIRILIK İDDİASINDA BULUNABİLME SORUNU:

a- Anayasanın Geçici 15 nci Maddesinin Yürürlükte Olduğu Dönem:

1982 Anayasasının geçici 15 nci maddesinde, 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya dek geçecek süre içinde çıkarılan yasalar, yasa hükmünde kararnameler ile 2324 Sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan kararlar ve tasarrufların Anayasaya aykırılıklarının iddia edilemeyeceği hükmü yazılıdır. Madde hükmü ile, 12 Eylül 1980 tarihinden başlayarak ilk genel seçimler sonucu toplanan TBMM Başkanlık Divanının oluştuğu 6 Aralık 1983 tarihine dek devam eden süreçte, yani Milli Güvenlik Konseyi döneminde çıkarılan yasaların Anayasaya aykırılıklarının öne sürülmesi yasaklanmıştır. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 50 nci maddesi (c) bendinin 2 nci paragrafı 29 Temmuz 1983 gün ve 2870 Sayılı Kanunla değiştirilmiş, kanun 30 Temmuz 1983 gün ve 18120 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yayımlandığı gün yürürlüğe girmiştir. Kanun Anayasanın geçici 15 nci maddesinde belirtilen tarihler arasında ve Milli Güvenlik Konseyi döneminde çıkarılan bir kanun olup, aleyhinde Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulamayacaktır.

Nitekim, 1982 Anayasasının geçici 15 nci maddesinin yürürlükte bulunduğu dönemde YAŞ tarafından verilen ihraç kararlarına karşı AYİM’de açılan davalar, “YAŞ kararlarının Anayasanın 125 nci maddesi ve 1602 Sayılı AYİM Yasasının 21/son maddesi gereğince yargı denetimi dışı bulunduğu, anayasaya aykırılık iddiaları ise, 1982 Anayasasının geçici 15 nci maddesi hükmü gerekçe gösterilerek reddedilmiş ve açılan davaların esastan incelenemeyeceği hükmüne bağlanmıştır.

b-Anayasanın Geçici 15 Nci Maddesinin Yürürlükten Kaldırıldıktan Sonraki Dönem:

YAŞ kararlarına karşı açılan iptal davalarında, düzenlemenin Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülmüş, ancak mahkemece geçici 15 nci madde gerekçe gösterilerek bu iddia reddedilmişti. Bu madde yürürlükten kaldırıldıktan sonra bu gerekçe geçerliliğini yitirmiş bulunmaktadır.

Nitekim, ekli Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 19.04.2007 tarih ve  2005/ 2988 Esas ve 2007/555 sayılı kararı bu hususta emsal bir karar teşkil etmektedir.

 

4- 926 SAYILI YASANIN 50 VE 94 NCÜ MADDELERİNİN ANAYASAYA AYKIRILIĞI SORUNU:

a-Anayasanın 125 nci maddesine dayanılarak yargı denetimi dışında tutulan ihraç kararları, anayasaya karşı hile ile yapıldığından, bizatihi bu madde kendisine karşı yapılan hileyi korumaz. Çünkü, hiçbir hukuk düzeni kanuna karşı hileye cevaz vermeyeceği gibi, anayasaya karşı hileye de cevaz vermez. Şöyle ki:

Yüksek Askeri Şura’nın verdiği kararlardan ilk gruptaki kararlar, şûranın generalliğe veya generallikteki üst rütbeye terfi ve emeklilik kararlarıdır. İkinci gruptaki kararlar ise 29.7.1983 tarihli ve 2870 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden sonra uygulanmaya başlayan, her rütbedeki astsubay, subay, ve üstsubayların, aslında 926 sayılı kanunun 50. ve 94. madde­lerine göre normal disiplin prosedürüne tabi dosyaları hakkında verdiği kararlardır.

İlk gruptaki kararlar, 1982 Anayasası'nın öngördüğü, yukarıda sözünü ettiğimiz, nihayetinde bir hükümet tasarrufu olarak değerlendirilebilecek, aslında tabiatı itibariyle “hukuka uygunluk “ denetimi yapılması hukuk devleti ilkesinin gereği olan ancak, yargı yolu açık olsa bile "yerindelik denetimi" yapılamayacak türden kararlardır. Aslında anayasa koyucu, açık olarak, bu türden şûra kararlarına karşı yargı yolunu kapatmıştır.

İkinci gruptaki kararlara gelince... 926 sayılı kanunun 50. ve 94. maddelerinde yapılan düzenleme, 1982 Anayasası'nın yürürlüğünden sonradır. Bu bakımdan, Anayasa koyucu tarafından, bu sonraki tarihli düzenlemelerin de yargı denetimi dışında bırakılmasının istendiği söylenemez. Anayasa koyucunun böyle bir iradesinden bahsetmek mümkün değildir. Yasa koyucu sıfatı tartışmalı olan Milli güvenlik Konseyi, daha önce anayasanın yukarıda saydığımız güvenceleri altında olan bazı işlemleri Anayasa'daki yargı yolunu kapatan hükmün koruması altına sokmak istemiştir. Anayasanın yargı denetimi yasağının kapsamı bir kanun hükmüyle genişletilmiştir. Bu bakımdan, Milli Güvenlik Konseyinin "Anayasa'ya karşı hile (dolan)"sinden söz edebiliriz. Halbuki,  sonradan bir takım yasal düzenlemeler ile Anayasada öngörülen sınırların genişletilmesi veya güvencelerin daraltılması bizatihi anayasaya aykırıdır. Çünkü, çıkarılan yasalar, Anayasanın ilgili maddesinin çıkarılış gerekçesine ve amaç ve ruhuna aykırı olamaz. Bu sebeple de, yapılan bu değişiklik, bizzat Anayasanın 125 nci maddesine aykırı bulunmaktadır.

b-Milli Güvenlik Konseyinin çağdaş demokratik ve hukuk devleti ile bağdaşması mümkün olmadığından, ara dönemde, hukuka değil güce dayalı olarak yaptığı düzenlemeler bir hukuk normu sayılabilir mi? Hele ki, yapılan bu düzenleme, idari işlemin hukuk devleti ilkesinin en temel gereği olan “hukuka uygunluk denetiminden kaçırılması”nı ön gören bu hukuk dışı hükmü getiren düzenlemenin de yasa olarak nitelendirilip, arkasından da “anayasaya uygunluk denetiminden de kaçırılması”, dahası bununla da yetinilmeyerek, böyle bir düzenleme yapmaktan dolayı, “bu düzenlemeyi yapanların suçlanamayacağı ve yargılanamayacağı" gibi bir düzenleme ise, hangi hukuk kalıpları, hangi hukuk mantalitesi ve hangi hukuk düşüncesi ile izah edilebilecektir? 

c- Yukarıda da belirttiğimiz üzere, 926 sayılı kanunun 50. ve 94. maddelerinde yapılan düzenleme, 1982 Anayasası'nın yürürlüğünden sonra olup, Anayasa koyucu tarafından, bu sonraki tarihli düzenlemelerin de yargı denetimi dışında bırakılmasının istendiği söylenemez.

Anayasa'da yer alan şûra kararlarına karşı yargı yolunu kapayan hüküm anayasa koyucunun bu iradesi dikkate alınıp dar yorumlanarak, şûranın bir "disiplin işlemi" mahiyetinde olan ihraç kararlarının, 125 nci madde kapsamında değil, 129 ncu madde kapsamında değerlendirilerek, bu kararlara karşı yargı yolunu açık tutmak gerekmektedir. Aksi taktirde, disiplin işlemleri hakkında özel bir hüküm ihtiva etmeyen 125 nci madde hükmünün esas alınması yerine, bu konuda açıkça yargı denetimi dışında bırakılamaz şeklinde emredici hüküm ihtiva eden 129 ncu madde çelişir hale gelecektir ki, böyle anayasa hükümlerini birbiri ile tutarsızlaştıran bir düzenlemenin anayasaya aykırı olduğu açıktır.

d- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. Maddesi

Yüksek Askeri Şûra kararlarını yargı denetimi dışında kalmasını sağlayan yasal hükümlerin anayasaya aykırılığı,  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi çerçevesinde önü­müze çıkmaktadır. Sözleşmenin 6 ncı maddesine göre yargıya başvurma ve adil yargılanma hakkı temel haklardandır, hiçbir şekilde kısıtlanamaz, ortadan kaldırılamaz.

Görüldüğü üzere YAŞ kararlarının yargı denetimi dışında tutulması neticesini doğuran iç hukuk hükümleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi hükmü çelişmektedir.

1982 Anayasa'sının 90. maddesi ise bu çelişkiyi çözmektedir. Şöyle ki:

1982 Anayasa'sının 90. maddesine göre, "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz."

Mayıs 2004'te eklenen hüküm ise daha da açıktır: "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır."

5- DEĞİŞİK KURUMLARIN YAKLAŞIMI:

Aralık 2002'den itibaren başbakan ve Milli Savunma bakanının, YAŞ kararlarına muhalif kalıp "şerh" koymalarının hukuken tamamen haklı ve izah ettiğimiz gibi çok güçlü bir gerekçesi vardır. Disiplin işlemi mahiyetindeki dosyaların nor­mal disiplin prosedürüne tabi olarak diğer dosyalarla birlikte işlem görmeleri gerektiği, bunun Anayasa'daki yargı yolu yasağının maksadına uygun ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin gereği olduğu, YAŞ kararıyla disiplin cezası verilmesinin Anayasa'ya karşı bir "hile" olarak değerlendirildiği" şeklindeki itiraz hukuki bir itirazdır.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi bir kararında; “Kamu adına tasarrufta bulunsa da insanların (ve oluşturdukları kurulların) tümüyle hatadan ve hata iddialarını karşılama ihtiyacından masun olmadıkları gerekçesi karşısında, YAŞ kararlarının hukuka uygunluk yönünden denetimi fiili bir zorunluluktur. Zira, kimi eksik değerlendirme ve bilgilendirmelerden kaynaklı olarak anılan yüksek kurul kararlarına da bazı hatalar yansıyabilir.” Gerekçesine yer vererek yargı denetiminin gerekliliğini vurgulamıştır.

Yine, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu da, 27.2.1996 tarih ve 20704/92 talep no’lu raporunda, “iç hukuk, garanti altına alınmış hakların, kamu gücü tarafından keyfi bir şekilde çiğnenmesini önleyecek bir koruma sağlamalıdır. Oysa, yürütme yetkisinin gizli olarak kullanıldığı bir yerde keyfilik tehlikeleri, eşsiz bir şekilde ortaya çıkmaktadır...’ tespitini yapmıştır.

6- YAŞ KARARLARININ HUKUKA UYGUNLUK DENETİMİ HUKUK DEVLETİ İLKESİNİN TABİİ BİR ZARURETİDİR:

a-YAŞ Kararları hukuka aykırı mı, değil mi? Buna kim karar verecek? Elbette yargı… Eğer yargı denetiminden geçmiyor ise, bu denetim istenmiyor ise, bu, bir kurula kararlarının hukuka uygun olup olmadığı yargı denetimine tabi değildir deniliyorsa, bu, o kurula hukuka aykırı karar verme yetkisi tanımak olmaz mı?  

b-Yüksek Askeri Şura Kararlarının yargı denetimi dışında bırakılmasının gerekliliğini savunanlar, şura üyelerinin yılların birikim ve deneyimine sahip, yanılması mümkün olmayan insanlardan oluştuğunu, dosyaların Şura önüne gelinceye kadar çok çeşitli kademelerde titizlikle değerlendirildiğini ileri sürmektedirler. Böyle bir yaklaşım, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacak bir iddiadır. Şöyle ki: Bir hukuk devletinde yapılan eylem ve işlemlerin yargı denetimine tabi olmasının en önemli sebebi, bu işlemlerdeki keyfilik ve hata risklerine karşı yeterli hukuki güvenceyi sağlamaktır. İdarenin keyfi veya hatalı işlem yapmayacağı varsayımı, bir hukuk devletinde  geçerli olamaz. Böyle bir iddia, kararları yargıya açık olan kurumlar için de ileri sürülebilir. O halde onların kararları neden yargı denetimine tabiidir? 

c-Yüksek Askeri Şura kararları, bireylerin hukuksal durumlarını etkilediği gibi, bir suç isnadı da içermektedir. Yüksek Askeri Şura açıkça bireylerin suçluluğuna karar vermekte ve bireyleri meslekten çıkarma cezası ile cezalandırmaktadır. Adeta, Yüksek Askeri Şura’ya yargı yetkisi tanınmaktadır. Oysa, “yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız yargı organlarınca kullanılan bir yetkidir.”(Anayasa 9.md.) Esasen Anayasanın 37 nci maddesinin “Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.”  hükmü de, Yüksek Askeri Şura’yı olağanüstü bir merci konumuna getiren tüm yasal düzenlemelerin Anayasa’ya aykırılığını göstermektedir. Üstelik öyle bir olağanüstü merci ki, şahit dinlemeden, kişinin kendini savunmasına imkan tanımadan ve hatta gizli bir şekilde hazırlanan dosya üzerinden karar verebilen ve kararları kesin olan bir merci...Çünkü, Yüksek Askeri Şuraya sunulan dosyaların gizli hazırlandığı bilinmektedir. Bu dosyalar, alt kademelerde hazırlanmaktadır. Yüksek Askeri Şura üyeleri dosya üzerinden karar vermektedirler.

d- Kararları yargı denetimi dışı tutulan bir kurulda, hukuktan bağımsız karar verme anlayışının hakim olması kaçınılmazdır. Örneğin, 04.03.1996 Tarihli Sabah Gazetesinde, Nuriye AKMAN’ın Deniz Kuvvetleri eski komutanı Oramiral Vural BEYAZIT ile yaptığı “Yüksek Askeri Şura kararları” konulu mülakatta, Akman’ın “Ben suçlanan görüşleri değil, tamamen hukuk mantığı açısından soruyorum. Bu bir hukuki süreç mi? “ şeklinde yönelttiği soruya cevaben: “Hukuk kavramına girmeyebilir, ama biz doğruya yaptığımıza inanıyoruz. Zaten mahkemeye vermeden sicilen attığımız var, hiç mahkemeye vermiyoruz. Onun siciline bakarız, iki üç defa hapis cezası almışsa hemen doğrudan ilişiğini keseriz. O zaman mahkemeye müracaat eder, hakkını alır, geri döner. Ama geri dönmesi bir şey ifade etmiyor. Onu iflah etmiyoruz.” Cevabını vermiştir. Bu cevap ne anlama geliyor?  Yargıyı by-pass edip Yüksek Askeri Şura kararı ile gereğini yapıyoruz demektir.

Nitekim, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1 nci Dairesi, disiplinsizlik gerekçesiyle “kuvvet komutanı onayı ile ” emekliye ayrılmış olan Tanju KALE’nin  bu ayırma kararını hukuka aykırı bularak iptal etmiştir.  Fakat bu karardan hemen sonra aynı kişi hakkında ve yine aynı gerekçeyle yargı yolu kapalı olan “Yüksek Askeri Şura kararı” yoluyla  görevden ihraç işlemi uygulanmıştır. Keza, Astsubay Faruk Altunbay önce “kuvvet komutanı onayı ile” görevinden ihraç edilmiştir. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi bu işlemi iptal etmiştir. Faruk ALTUNBAY karar gereği görevine iade edilmiş, ancak çok kısa bir süre sonra bu defa aynı isnatlarla ki, bu isnatların doğru olmadığı yargı kararı ile tespit edildiği halde, bu kez “Yüksek Askeri Şura kararı yolu ile”  görevinden ikinci defa ihraç edilmiştir. Yani bu kişiler  iflah edilmemiştir.

Bu iki örnekten de açıkça anlaşılmaktadır ki, Yüksek Askeri Şura, ordudan uzaklaştırılmasının hukuka uygun olmadığı yargı kararı ile tespit edilmiş bulunan  personeli tekrar uzaklaştırmakla, hukuka uygun davranmayabileceğini açıkça ortaya koymaktadır. Yargı kararına rağmen hukuka uygunluk konusunda gerekli titizliği göstermeyen Yüksek Askeri Şura’nın, doğrudan verdiği ihraç kararlarının hukuka uygun olduğu hususu tartışmalı bulunmaktadır.

SONUÇ   : YAŞ tarafından verilen ihraç kararlarına dayanak yapılan hukuka aykırı düzenlemeler ortadan kaldırılmalı, bu hukuk dışı düzenlemelerle gerçekleştirilen işlemler hakkında hukuka uygun bir hüküm verilmesinin yolu da açılmalıdır. 

 Yazarı kendi sitesi http://insanatbahcesi.com/

 

 

 

 

 

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 25 Şubat 2009 02:28
Yusuf Çağlayan

Emekli Askeri Hakim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu kategoriden diğerleri: « PEYGAMBER OCAĞI Recep İvedik fenomeni »

1 yorum

  • Yorum Linki kemal şahin Salı, 10 Mart 2009 15:14 yazan kemal şahin

    yusuf abi harikasın
    selam ve saygılar

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...

Bu sitede yer alan yazılar, makaleler, haberler yazarların sorumluluğundadır. © 2024 ASDER. All Rights Reserved.

Design & Development by JoomShaper