Cumartesi, 05 Eylül 2009 04:04

TEMEL YARGI SORUNLARI VE ADALET REFORMU TASLAĞI

TEMEL YARGI SORUNLARI VE ADALET REFORMU TASLAĞI

AB STANDARTLARINDA BİR YARGIMIZ NEDEN YOK?

                              Emekli Askeri Hâkim Yusuf ÇAĞLAYAN

Yargı Reformu Taslağı Çözüm mü?

Yargı kurumunun işlevi, adaletin tesisi ve insan hak ve özgürlüklerinin korunmasıdır. Demokrasinin yerleştiği ülkelerde yargı kurumu bu işlevi yerine getirmeye elverişli bir yapı ve donanım ve işleyişe sahiptir. Yasaların ve yargıçların objektifliği yanında yargıya erişim konularında azami güvenceler sağlanmıştır. Ancak ülkemizde yargı; iş yükü, yasaların göreceleşmesi, bağımsızlık ve tarafsızlık, bireysel ve toplumsal yapıdaki adalet bilinci gibi temel sorunlarla karşı karşıyadır.  

Bakanlar kuruluna sunulan “Yargı Reformu Taslağı”nda yargının kurumsal ve mesleki örgütlenmesiyle ilgili reformlar yapılması ile “Yargıçlar için etik ilkeler” yayınlanması öngörülmüştür. Ancak, yargı reformu taslağı, işaret ettiğimiz köklü adalet sorunları karşısında son derece şekli, yüzeysel ve çözüm getirmekten uzak bulunmaktadır. 

Yargının İş Yükü Sorunu

İstatistikî açıdan yargıya intikal eden işlerin sonuçlanma oranlarını ortaya koyan rakamlar oldukça endişe vericidir. Yargıtay’ın hukuk ve ceza dairelerine 2008 yılında 594 bin 800 dava dosyası gelmiş, önceki yıldan devredilenlerle birlikte 522 bin 451 dosya karara bağlanırken, 362 bin 551 dava dosyası 2009’a devredilmiştir. Yargıya intikal eden davalardaki büyük artış, makul bir süre karar çıkmaması, yeni gelen dosyalarla karara bağlanan dosyalar arasında  orantının bozulması gibi sebeplerle yerel mahkemelerde ve Yargıtay’da dava dosyaları birikmiştir. Aynı şekilde, idari yargı, Danıştay ve icra dairelerinde de yıllık gelen ve çıkan dosya dengesi büyük oranda bozulmuştur. Yargı sürecini hızlandırıcı fonksiyonel bir yeniden yapılandırma zaruri hale gelmiştir. 

 Bireysel ve Toplumsal adalet bilinci sorunu

Toplum bireylerinde, objektif adalet ifade eden davranış bilinci iradi bir tutum halini almaz ise,  menfi kuvveler, kişisel çıkar ve hazlar nöbettedir. Günümüz insanı, manevi bir boşluk içinde, kişisel çıkar ve ihtirasları ile hareket ediyor. Bu da ikili ilişkilerde davranışlarını, çıkarları ve ihtirasları belirleyen insan tipine ve toplumda ihtilaf doğuran davranış modellerinin yaygınlaşmasına yol açıyor. İşte, bireylerin çıkar ve bencilce hırslarına müptela olması ve toplumun ihtilaf üreten kalabalıklara dönüşmesi, yargının iş yükünün artmasında temel etkenlerden biridir. Bu sebeple, bireylerde kul hakkı disiplini ve başkasının hakkına saygı bilincini, dürüstlük iradesini geliştirmeye yönelik eğitim tedbirleri alınmalıdır.

Yasaların Göreceleşmesi Sorunu

Yasaların göreceleşmesi sorununun temelinde resmi ideoloji yer almaktadır. Her diktatör gibi, her resmi ideoloji de siyasal yapı ve kurumlarını kendi doğrultusunda örgütler. Resmi ideolojiyi ve onun kurumsal yapısını kutsallaştıran bir kültür atmosferinde, bu yapıyı koruyucu hükümlerle donatılmış yasalar, o resmi ideolojinin otoritesini ve sürekliliğini güvence altına alan bir muhteva kazanacaktır. Umum için geçerli olmayan, belli bir sınıf ve zümreye  münhasır kalan yasaların adil, objektif hukuk kuralları özelliği taşıması mümkün değildir. Yasaların göreceleşmesi, sadece iç yapı ile de sınırlı değildir. Çünkü, uluslar arası tekellerin oluşturduğu küresel sistemin birer uzantısı haline getirilen yerel hükümetlere, bu tekeller kendi çıkarlarını merkeze alan yasal düzenlemeleri dayatmaktadır. Uzun bir süreçte oluşturulan böyle yasalar, objektif adalet kuralları bağlamında gözden geçirilmeli ve hukuka uygun hale getirilmelidir. 

Yargının Bağımsızlık ve Tarafsızlık Sorunu

Yargıçlar, hiçbir kişi ve kurumdan emir, talimat almadıkları gibi, hiçbir kişi ve kurumdan endişe de duymamalıdır. Ancak, kendi dünya görüşlerinden bağımsız olma yetkinliğine de sahip olmalıdır. Herkes için nihai hak arama kapısı olan yargının politik-ideolojik süreçten etkilenmeyeceğini, statükonun aracı olmadığını bilmek her kesim için temel bir güvencedir. Bir ülkede adil bir yargı sisteminin ölçütü, zayıf bir kimsenin güçlü bir kimseden hakkını kolayca ve gecikmeden alabilmesi ve haklı olanın güçlü olmasıdır.

Yargı-Siyaset ilişkisinin temel ilkesi, “Kuvvetler Ayrılığı” dır. Ancak, yargı erki, “Hukuk Devleti” ve “Hukukun Üstünlüğü” ilkeleri gereği olarak,  kanunların  anayasaya uygunluğu denetimi ile yasama erkini; idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğu denetimi ile de yürütme erkini denetleyen konumundadır. Bu ilişki, milleti yönetenlerin işlem ve eylemlerinin millet adına hukuka uygunluk denetimi ile sınırlı normal işlevsel bir ilişkidir. Ancak, bu denetim, resmi ideolojiye göre hükümlerle donatılan anayasaya göre ve bu doğrultuda siyasallaşan yargıçlar tarafından yapıldığı taktirde, yasama ve yürütme ile yargı arasındaki bu normal işlevsel ilişkinin ortadan kalkacak, hukuka uygunluk denetimine değil, resmi ideolojiye uygunluk denetimine yol açacaktır.  

 Yargı erki, yasama ve yürütme organı ile ilişkisinde, hukuka uygunluk denetimi ile sınırlı işlevini yitirirse, nasıl bir yaptırımla karşılaşabilir? Hukuk sistemimizde yargıçların kanun yolları, mesleki sicil, redd-i hâkim, teftiş, cezai ve disiplin kovuşturması gibi denetim ve yaptırım mekanizmaları öngörülmüştür. Ancak, bunların fonksiyonel olmadığı görülmektedir. Kendi ideolojik görüşünden bağımsız olabilme, dolayısıyla da tarafsız olabilme yetkinliği bulunmayan, kendisine adalet işlevi dışında misyonlar yükleyen bazı yargıçların tarafsızlık denetimleri fiilen yapılamamaktadır. Çünkü, bu misyondan çıkarı olanların “yargıçlık güvenceleri ihlal ediliyor”, “yargıçlara baskı” gibi polemikleri denetim mekanizmasını işlemez hale getirmektedir. Bu paradoks, hukukun siyasallaşmasının ve hukuki bağlayıcılığı olan ideolojik kararların önünü sonuna kadar açmaktadır.

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi ile hâkimlik teminatı, yargı kurumu ve mensuplarına sağlanmış bir ayrıcalık olmayıp, kurumsal ve mesleki anlamda diğer erklerin yargıya ve hakimlere müdahalesini güvence altına almaya yönelik evrensel yargı güvenceleridir. Bu güvenceler aslında hukukun ve adaletin güvenceleridir. Bağımsız olmayan yargıç, tarafsız olamaz, adil ve hukuka uygun kararlar da veremez. Dolayısıyla sorun bu güvencelerde değil, yargıçların zihniyet yapısındadır. Yargı güvenceleri, ancak hakimlerin bu güvenceleri kötüye kullanmayacak bilgeliğe erişmiş olmaları şartı ile adalete hizmet edebilir. Aksi taktirde, bu güvenceleri feodal bir imtiyaz olarak algılayanların elinde, kurumlar da feodal yapılara dönüşecektir. İdeolojik kimliği, yargıç kimliğine baskın olan bir yargıç için, bu ilkeler adaletin güvencesi olmaktan çıkarak bir dokunulmazlık ve denetlenemezlik zırhına dönüşebilecektir. Böylece de yargı bağımsızlığı konusundaki iç hukuk güvenceleri sürdürülebilir bir adaletin değil, resmi ideolojinin ve ona yaslanan güç odaklarının iktidar ve çıkarlarının güvencesi işlevi kazanacaktır.

Siyaset kurumu, reel politik, maslahat, hikmet-i hükümet, devletin selameti, genel yarar, ulusal çıkarlar, konjonktür gibi görece esaslarla icraat yaptığı için, adalet-i mahza (izafi olmayan, salt adalet)  ile tam barışık olamaz. Eğer yargı mensupları da, bu görece kavramları gözeterek kararlar veriyorlarsa, kendilerini mevcut siyasi iktidar yanında veya karşısında siyasi ve ideolojik bir misyon ile tanımlıyorlarsa, adalet-i mahza’yı temsil edemezler. Yargıçların kendilerini millet adına yetki kullanan bağımsız ve tarafsız adalet dağıtıcılar olarak değil de, müesses nizamın bekçileri olarak görmeleri bir toplum için büyük bir talihsizliktir. Bir yargıcın böyle bir keyfiyet kazandığının ve tarafsızlığını yitirdiğinin en açık göstergesi, “kamuoyu önünde siyasi tavır alması, belli bir ideolojik tutumu deklare etmesidir. Tarafsızlığını yitirmiş bir yargıç, hikmeti hükümeti hukuk devletine tercih eder. Kendini belli bir ideolojinin temsilcisi kabul eden bir yargıcın işlevi, adalet değil, statüko muhafızlığıdır. Siyasal misyonlar üstlenmiş bir yargıç, statükoya uygun bulmadığı siyasi aktörleri oyunun dışına atma”,(E.Mahcupyan,02.04.2008, Zaman)siyasal muhalefeti hatta siyasal iktidarı tasfiye gibi rollerde kolayca kullanılabilecektir.

Resmi İdeoloji ve Yargı

Resmi ideolojiye göre yapılandırılmış en tipik örnek, eski SSCB yargı teşkilatıdır. SSCB’ de yargı resmi ideolojinin kurumlaşmış bir uzantısıdır. Bu çerçevede, SSCB’de yargı kurumu, resmi ideolojiyi temsil eden tüm kurumlarla işbirliği içinde yapılan tüm tasarruflara yasallık ve hukukilik  meşruiyeti kazandıran bir araç haline gelmiştir. Şimdi böyle bir yargı kurumuna, Avrupa standartlarında yargı güvenceleri getirmek, resmi ideolojinin temsilcisi olan yargıçlara dokunulmazlık ve denetlenemezlik zırhı giydirmek anlamına gelecektir. Bu sebeple, Avrupa standartlarına uygun bir yargı reformu gerçekleştirebilmek için, öncelikle Avrupa standartlarında bir hukuk ve adalet zihniyeti gerekir.

 Resmi ideolojinin merkeze alındığı siyasal yapılanmalarda yargının bağımsız ve tarafsızlığı mümkün değildir. Çünkü resmi ideoloji doğrultusunda bir “iç güvenlik” kültürü gelişmesi ve bu kültürün yasaları da yargıyı da şekillendirmesi kaçınılmazdır. Bir ülkede, brifinglere tabi tutulmuş bir yargı mensubu, iç tehdit kavramı kapsamında kalan tüm suçlamalarda nasıl tarafsız olabilecektir? Bu şartlar altında salt kanun ve hukuk ile bağlı kalmak isteyen hâkimler bile, konjonktürel anlayışa uygun düşmeyecek kararlarında, makam ve statülerine ve mesleki geleceklerine zarar verecek tasarruflara maruz kalma riskinin baskısı altında kalacaklardır. “Rejim düşmanlarını himaye eden” hatta bunların “yargıya sızmış uzantıları” suçlamasına maruz kalacaklar veya böyle bir suçlamaya maruz kalmaktan sakınma psikolojisinin neden olduğu ihtiyatlılık oranında adaletten taviz verebileceklerdir.

Bizim yargı sistemimizin geçmişinde, belli bir ideolojiyi deklare eden yargıçların cüppeli eylemleri vardır. Doğal hâkim ilkesine aykırı ihtilal mahkemeleri vardır. Darbeleri eleştirmeyi suç sayan yargı kararları vardır. Darbecilerin cinayetlerini yargı kararı haline getiren Yassıada Mahkemesi vardır. 1960 darbecileri tarafından Danıştay’ın lağvedilerek, yüksek yargıçların emekliye sevki ve darbe konseptine uygun olarak yeniden yapılandırılması vardır. Yargı Brifingi adı altında “durum ihtarı” ve bu durumdan yargıya çıkarılan vazife tebliği vardır. Şemdinli savcısının ve 12 Eylül İddianamesi savcısının yargısız infazı vardır. Yargı denetimi dışı tasarrufları olan kurumlar vardır. Geçmişte şahit olduğumuz bu gibi olaylar, bazı çevrelerde yargının provake edilmesine veya kullanılmasına dayalı bir takım hesaplar, planlar içine girme cüretini besleyebilmektedir. AKP ve Gülen’e karşı hazırlandığı basına yansıyan gizli eylem planı, bu konuda çarpıcı bir misaldir. Planda yargıya verilen rol oldukça ilginçtir. Eğer böyle bir plan gerçek ise, yargının provake edilebilirliği, yanıltılabilirliği veya kullanılabilirliği gibi üç vahim kabule dayandırılmıştır. Yani planda yargının bir mizansenle insanları mahkûm edecek kadar niteliksiz veya bu mizansenin içinde rol verilecek kadar taraflı olduğu kabul edilmiştir. Yargının yanıltılması veya kullanılması ile işleyecek bir plan söz konusu olan. Ama her vesile ile demeç veren, tepkisini ortaya koyan yüksek yargıçların yargıyı hedef alan böylesine bir plan karşısında sessiz kalması da oldukça ilginç ve düşündürücüdür.

Ülkemizde, Avrupa standartlarında bir adalet reformu gerçekleştirilememesinin sebebi, bu güvencelerin arkasına saklanılarak, yukarıda canlı örneklerini verdiğimiz, yasaların ideolojik yorumu, kurumların ideolojik işlevi ve yargıçların üstlendikleri siyasal misyonlarla, adalete ve hukuka göre değil, resmi ideolojiye göre yapılanması ve işlev kazanması riskidir.

01.09.2009 Zaman Gazetesi Yorum Sayfasından Alıntıdır.

 

Yusuf Çağlayan

Emekli Askeri Hakim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...