Rahmi Yıldırımın aşağıdaki yazısının okunmasında fayda mülahazsıyla değerlendirmelerinize sunuyorum.
KATMERLİ AYRIMCILIK
Asıl ayrımcılık darbe mağduru askeri kamu görevlileri arasında yapıldı. 1960 darbesinin mağdurları için çeşitli tarihlerde dört yasa çıkarılırken, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 süreçlerinde, hiçbir mahkeme kararı olmadan meslekten çıkartılan askerî personel için bugüne değin hiçbir düzenleme yapılmadı.
Ana Britannica’da, 27 Mayıs 1960 darbesinin mağdur ettiği, EMİNSU olarak bilinen askerler için şunları yazılıdır.
“27 Mayıs 1960 hareketi sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nden çok sayıda subayın emekli edilmesi olayı. Emekliye ayrılanlar daha sonra Emekli İnkılap Subayları Derneği’ni (EMİNSU) kurdukları için olay bu adla anıla gelmiştir.
27 Mayıs hareketini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi (MBK) Temmuz 1960 sonlarında orduda, özellikle yüksek rütbeli subaylar arasında geniş çaplı tasfiyeye gidilmesini kararlaştırdı. Kitlesel biçimde emekliye ayrılacak subayların mağdur olmasını önlemek amacıyla da Emekli Sandığı Kanunu’nda değişiklik yapılması öngörüldü. Buna göre emekliye ayrılacak subaylara muvazzaf aylıklarının yüzde ellisi değil, yüzde yetmişi oranında emekli aylığı bağlanacaktı. Yeni uygulamanın doğuracağı mali yükü karşılamak için de bazı önlemler alındı. 25 Temmuz’da ivedilikle Ankara’ya davet edilen NATO Başkomutanı General Norstad, ABD’nin bu konuda 12 milyon dolarlık yardım yapacağına ilişkin güvence verdi.
27 Temmuz’da kurulan bir komisyon kadrolardaki daraltma oranını ve emekliye ayrılacak generallerin adlarını belirledikten sonra konu MBK’de ele alınarak karara bağlandı. MBK hükümetine, 25 fiili hizmet yılını dolduran subayları re’sen emekliye ayırma yetkisi veren 42 sayılı yasa 3 Ağustos 1960 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Emekliye ayrılan 235 general ve amiralin adlarıyla Emekli Sandığı Kanunu’nda değişiklik yapan ve subay emekli aylıklarını artıran yasa da aynı günkü Resmi Gazete’de yer aldı. İkinci aşamada, binbaşı rütbesinin üstünde olup da emekliye ayrılacak subayların adları belirlendi. 25 Ağustos’ta 4 bin 171 subayın emekli işlemleri hızla tamamlanarak ikramiyeleri ödendi, Ayrılanların yerlerine atananlar, önceden aldıkları emir uyarınca ayrı gün görevlerini devraldılar.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki bu geniş çaplı subay tasfiyesinin birkaç nedeni vardı. İlk neden binbaşı ve daha yukarı rütbelerde kadro fazlalığı bulunmasıydı. Tasfiyenin birinci amacı hiyerarşik piramidi yeniden düzene koyarak ordunun gençleştirilmesini sağlamak, genç ve yetenekli subaylara daha hızlı yükselme olanağı tanımaktı. İkinci neden, 27 Mayıs’ı gerçekleştiren subayların genellikle küçük rütbeli olmalarıydı. Bu durum, yönetimi elinde tutan genç subaylarla, üst düzeydeki komutanlıklarda bulunup da hareke katılmamış yüksek rütbeli subaylar arasında ordu hiyerarşisi ve disiplini açısından önemli sorunlar yaratıyordu. Yüksek rütbeli subayların tasfiyeyle ordudan ayrılması sonucunda, bu tür anlaşmazlıkların ve çatışmaların da ortadan kalkacağı hesaplanmıştı. Üçüncü neden, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde 27 Mayıs hareketini destekleyen genç subayların üst düzeyde yönetim görevlerine gelmelerini sağlamaktı.
Kadro daraltma işleminin büyük bir hızla gerçekleştirilmesine ve MBK’nin o dönemdeki tartışılmaz gücüne karşın, ordudaki tasfiye hareketi (başta tasfiyeye uğrayanlar olmak üzere) bazı çevrelerde tepkiye yol açtı. Emekliye ayrılanlar Emekli İnkılap Subayları Derneği adı altında örgütlenerek, “uğranılan haksızlığın giderilmesi ve emeklilik işlemleri sırasındaki eşitsiz uygulamaların düzeltilmesi” için yargı yoluna başvurdular. EMİNSU uzun yıllar bir baskı grubu olarak varlığını korudu. Daha sonra çıkarılan yasalarla emekli inkılap subaylarının emsalleri muvazzaf subayların rütbelerine intibakları yapıldı ve özlük haklarından doğan alacakları kendilerine ödendi. (AnaBritannica, Cilt: 8, s: 161, Ana Yayıncılık, 1987)
27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nden çıkartılan askerî personelin mağduriyeti, tam dört ayrı yasa ile telafi edildi.
Emekli İnkılap Subayları (kısaltılmış adıyla EMİNSU), 5 Ağustos 1960 tarih ve 42 sayılı yasa ile, avantajlı koşullarda emekliye sevk edildiler; emeklilik için hizmet süresi yeterli olmayanlar süre koşulu aranmadan, 25 yıl çalışmış sayılarak emekli aylığına bağlandı.
Ancak, avantajlı koşullarda emekli olsalar bile, EMİNSU’ların mağdur olduğunu düşünen TBMM, aradan 13 yıl geçtikten sonra, 11 Temmuz 1973 tarih ve 1782 sayılı bir yasayı kabul ederek, EMİNSU’ların 30 yıl çalışmış gibi emekli aylığına bağlanmalarını kararlaştırdı. Ayrıca, en yüksek derece ve kademeden, yani 1’inci derecenin 4’üncü kademesinden aylık bağlandı.
EMİNSU’lar için 1981 yılında, yani aradan 21 yıl geçtikten sonra üçüncü bir yasa çıkarıldı. 10 Kasım 1981 tarih ve 2551 sayılı yasa ile EMİNSU’lara 40 yıl çalışmış gibi emekli aylığı bağlandı; emekli aylıkları, göreve devam eden emsalleri ile aynı düzeye getirildi.
1960 ihtilalinde zorla emekliye sevk edilen askeri personel için aradan 32 yıl geçtikten sonra dördüncü bir yasa daha çıkarıldı. TBMM, 12 Aralık 1992 tarih ve 3854 sayılı yasayı kabul ederek, EMİNSU’ların “göreve devam etmiş olsalardı elde edecekleri mali hakları” tanıdı; emekli aylıkları, kıdemli albaylara uygulanan ek gösterge üzerinden yeniden arttırıldı.
1960 ihtilali mağduru askerî personelin zorla emekli edilmeleriyle uğradıkları mağduriyetin giderilmesi için böylesine titiz davranan T.C. hükümetleri, parlamento ve yargı organları, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 süreçlerinin mağduru askerî personelin mağduriyetini giderecek hiçbir düzenleme yapmadılar. Hak ve adalet duygusuyla, uyrukları arasında ayrım yapmayan “demokratik ve sosyal hukuk devleti” kavramıyla bağdaştıran bağdaştırır…
Bilinmelidir ki, mağdur askerî personel çocuk yaştayken askerlik mesleğine alındı ve “adam öldürme sanatı” olarak da adlandırılan mesleği ifa etmek üzere eğitildiler. Mahkeme kararı olmadan genç yaşta re’sen emekliye sevk edildiler. Sivil hayata uyum sağlamalarını kolaylaştıracak donanıma sahip olmadıklarından gerçekten ağır mağduriyete uğradılar. Köftecilik, çaycılık, bulaşıkçılık, onların nazarında statü kaybı olmasa da, ülkede askerlik aynı zamanda “statü” mesleğiydi. Türkiye, Harp Okulu mezunu seyyar köftecilerle, çaycılarla, bulaşıkçılarla tanıştı. Çocuk yaşta katıldıkları mesleğin olanaklarından yoksun bırakılmakla kalmayıp, başka bir kamu görevine kabul edilmeleri önlendi. Mahkeme kararı olmadan mesleğinden uzaklaştırılan personel, haksız idarî işlem aleyhine yargı yoluna gitme hakkından bile yoksun bırakıldı.
* * *
ÖZÜR DİLEMEK ÇOK MU ZOR?
İnsan hakları bildirgeleri ve anayasalar, kamu otoritesinin insanlar ve vatandaşlar arasında ayrımcılık yapamayacağı, eşitlik ilkesini gözeteceği, haksız idari işlemler aleyhine yargıya başvurma hakkını tanıyacağı yönünde hükümlerle yüklüdür.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bile, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (...) Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmünü amirdir. (Madde 10)
Keza “demokrasinin vazgeçilmez unsuru” siyasi partilerin programlarında da, insanlar ve vatandaşlar arasında ayrımcılığın önleneceği, eşitlik ilkesinin gözetileceği yönünde vaatler vardır.
Örneğin, hâlen iktidarda olan AKP’nin programında, “Partimiz, bu vasfıyla, tüm vatandaşlarımızı, cinsiyetleri, etnik kökenleri, inançları, ve dünya görüşleri ne olursa olsun ayrım yapmaksızın kucaklamaktadır. Bu çoğulcu anlayış temelinde, yurttaşlık bilincinin geliştirilmesi ve üzerinde yaşamakta olduğumuz vatana mensup ve sahip olmanın gururunun bütün yurttaşlarımızla paylaşılması Partimizin temel hedeflerindendir.” denilmektedir.
Parlamenter rejime askerî müdahaleler, hiç kuşkusuz sivil demokratik rejimin kökleşememesi nedeniyle yapılabildi. Her şeye karşın, sivil demokratik rejimin kökleşmesi yolunda çok önemli mesafe kat edildi. Buna karşın, darbelerin yol açtığı mağduriyetin sürmesi, sivil kamu görevlilerinin mağduriyeti giderilirken askerî personelin mağduriyetleriyle baş başa bırakılmaları, mağdur askerî personel arasında ayrımcılık yapılması, eşitlik ilkesini ve ayrımcılık yasağını olduğu kadar, hak ve adalet duygusunu herhalde zedeleyicidir.
Bir daha bu tür haksızlıklara ve mağduriyetlere yol açılmasını önleyecek yasal düzenlemeler yapılması, geniş kapsamlı ve ayrıntılı bir çalışmayı gerektirir.
Bu aşamada elbette, geçmişte açılan, kapanmamış yaraların sarılması talep edilmelidir. Ve elbette bu talep, mağduriyet bencilliğine, merhamet dilenciliğine düşmeden ifade edilmelidir.
Ve elbette, 1960 darbesinin mağdurlarını şefkatle kucaklayan devletin, sonraki süreçlerde mahkeme kararı olmadan mesleklerinden çıkartılan askerî personeli aynı şefkatle kucaklayacağını bekleyen, daha çok bekler.
Ve elbette 28 Şubat’ın yıldönümünde mutlak çoğunluktaki müstebite toz kondurmayan mağdurlar, kondurmadıkları tozla kirlenecekleri gibi, mağdur kimliğini de yitirirler…
Her şey bir yana, darbelerin mağduriyeti divana kalacak olsa bile,
Özür dileme erdemi de mi yitirilmiştir?
Rahmi Yıldırım