Uyarı

JUser: :_load: 239 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.
Çarşamba, 26 Ocak 2011 12:23

LÜTFEN...ACELE EDİN..!

Adını duyduğum her an içim ürperir,

Gözlerim dalar gider çok uzaklara,

Zihnimde binlerce soru canlanır yeniden,

Neden..? Neden..? Neden..?

LÜTFEN...ACELE EDİN..!

 

 

 

 

 

Allah'ın verdiği canı ancak Allah alır.

 

İmanlı bir yürek taşıyan,nefis müdafası dışında hiçbir cana kastetmez.

 

Kendi nefsine asla..!

 

Şahsen tanımasam da çok iyi biliyorum,O'da iyi bir mü'mindi,

 

Diğer binlerce kader arkadaşı gibi.

 

O'da dindar olduğu için ordudan ihraç edilmiş,

 

Yaş'zedeler arasında yerini almıştı.

 

İyi bir mü'min olduğu,Genelkurmay'dan tasdikli idi..!

 

Örnek bir insan,başarılı bir askerdi.

 

Başa gelen her halin bir imtihan olduğuna O'da inanırdı mutlaka.

 

En sıkıntılı anında bile,''Görelim Mevlam neyler,neylerse güzel eyler..''diyebilecek şuurda idi.

 

Fakat,neden canına kastetmişti..?!

 

Bir suikaste kurban gitmiş olma ihtimalini de düşünmüştüm.

 

Zira O'nu çok sevdiği mesleğinden ve ordudan atanlar,sivil hayatta da rahat bırakmamış,adım adım takip etmişlerdi.

 

İbrahim diyarı,Şanlıurfa'da bin bir zorlukla bulduğu işinden de etmişlerdi.

 

Peygamber şehri Urfa'da;Peygamberler yolunda yürüyen,bu yolda canını feda etmekten tereddüt etmeyecek bu güzel insan,öğretmen evinin terasından kendini aşağıya bırakıp hayata veda ediyor..!

 

Yüzlerce Yaş'zede arkadaşımla görüştüm.

 

Çok can yakıcı,iç parçalayıcı hikayelerini dinledim,

 

Kendi yaşadıklarımı da hatırlayarak. 

 

Gözyaşlarıyla birlikte '' bıçağın kemiğe dayandığı an'' ları müşahede ettim birçoğunda.

 

Fakat,çok şükür O hariç intihar edeni duymadım,

 

İnşaallah yoktur ve temennim olmaz..!

 

Evet O,Yaşzede Binbaşı Abdülmuttalip Yıldırım'dı.

 

Geçenlerde ağabeyi ile tanışma fırsatım oldu.

 

O'da eski bir asker,hayat görüşleri farklı da olsa kardeş...

 

Zihnimdeki soruların cevabını ondan öğrenmeye çalıştım.

 

Bir suikaste kurban gitmediğini,intihar öncesi terasta yalnız olduğunu ve atladığını gören şahitler varmış.

 

Peki neden..? dedim...Neden intihar etmiş..?

 

Konuşmanın zor olduğu,kelimelerin boğaza düğümlendiği,gözlerin buğulandığı bir söyleşi...

 

İşsiz bırakılmıştı,

 

Üstelik emekli maaşı da kestirilmişti,

 

Eşi ve üç çocuğu O'nun eline bakıyordu,

 

Fakat O çaresizdi,

 

Sıkıntılar her gün daha bir büyüyor,dağ gibi üstüne üstüne geliyordu...

 

Yine bir gün akşam eve geldi,boynu bükük,eli boş...

 

Çocuklarından biri, bir ihtiyacını dile getirdi,

 

Fakat,alabilecek parası yoktu.

 

Hanımıyla göz göze geldi,

 

''Keşke dedi,keşke bu günü göreceğime ölseydim.''

 

Bu, onların duyduğu son cümleleri olacaktı,nereden bilsinler.

 

Yatsı namazını kılıp evden çıktı,

 

...Ve bir daha dönmedi,dönemedi...

 

 

 

Düşünüyorum,

 

İşsiz,aşsız bırakılmış,onuru zedelenmiş binlerce Yaş'zede,

 

Benzer sıkıntıları elan yaşıyor.

 

Her an tetikteyim ve endişeliyim...Sanki..!

 

 

 

Merak ediyorum,

 

Siz, endişe duymuyor musunuz..?!

 

Özellikle, Yaş'zedelere umut verenler...

 

Her geçen saniye,hayat ve gönüllerde bir şeyleri yok ederken...

 

Lütfen,acele edin...

 

 

 

 

 

Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI

 

 

 

 

Sevgili Mustafa Hacımustafaoğulları yarama tuz bastı. Rahmetliyle paylaştığı çok şeyi olan, mahremini bilen bir insan olarak, bir öykü konusu ettiğim rahmetliyle ilgili konuşmam vacip oldu. 28 Şubat öyküleri yazmaya karar verdiğimde öncelik O'ndaydı. Burada herşeyi olmasa da paylaşılacak kimi şeyleri dile getireyim.
             
              ABDULMUTTALİP YILDIRIM  


İlk görev yerim Diyarbakır'dı. Bekârdım ve orduevinde kalıyordum. 


Ben Devegeçidinde, O, Kor.Topçu Alayındaydı.


Fırsat buldukça biraraya gelirdik(1983-86). Milliyetçiydi, devlete, orduya aşırı güveni vardı. Çok sohbetlerimiz oldu. Çok tertipli düzenli bir insandı. 


Babasını çok küçük yaşta kaybetmişti. Abisi Deniz Harp Okulundan atılmıştı. Şu an İstanbul'da avukatlık yapıyor. Ne garip bir tecelli ki, Abdulmuttalip'in  Silivri'de yatan Ergenekoncu katillerinin avukatlığını yapıyor abisi...


Her hatırlayışımda yüreğime paslı bıçaklar batıyor.


Annesinin evlenmesini kabullenemiyordu. Anne ve baba hasreti yüreğini ezip geçiyordu. Annesinden bahsetmek istemez, sık sık babasından bahsederdi.


Öğrencilik hayatı ortaokuldan itibaren hep yatılıydı. 


Kur'an merkezli sohbetlerimizden oldukça etkilenirdi. Çok temiz bir yüreği vardı. Evi, evimiz gibiydi.


Zihni değişim ve dönüşümü sonrası sorunlar başlamıştı. Çok zeki bir insan olmasına karşın anakronik sıkıntılar yaşamaya başlamıştı.


Olan bitenleri kavramakta zorlanıyordu. Komutanların, özellikle subayların dindar subay astsubaylara karşı tutumlarını anlamlandıramıyordu. 


Devletin, ordunun kendi insanına tuzak kurmayacağına inanıyordu.


Allah'ın emirleri karşısında çok hâlisane tutumları vardı. Hesabi davranmazdı. Allah'ın emirlerini hemen yerine getirme gayreti içinde olurdu.


Ben Edirne'ye, O Lüleburgaz'a tayin oldu. Fırsat bulduğumda ziyaretine giderdim . Tatillerde Ankara'da görüşürdük.Tatillerini hep birşeyler öğrenmeye ayırır, ailece bütün Türkiye'yi gezerlerdi.


Lüleburgaz'da başını epeyce sıkıntıya soktular. Komik zimmet suçlamalarıyla mahkemeye verdiler.


İzmir'e tayinleri çıktı. Eşi, Diyarbakır'da İmam Hatip Lisesini dışardan bitirmiş ve Kur'an Kursu Hocası olmuştu Diyanet'te. İzmir'de 9 Eylül İlahiyat Fakültesine girmişti. İzmir'de ziyaretlerine gittiğimde öğrenciliği sürüyordu.


İzmir'deki birliğinde de çok sıkıntılar çektiğini biliyorduk. Baskılar, alaylar, cezalar...


Ordu Komutanının hanımının elini sıkmadığı gerekçesiyle Siverek'e sürüldü. Sakıncalı personel kategorisiyle...Eşinin okulu için ailesini İzmir'de bırakmaya karar vermişti. Urfa İlahiyat'a yatay geçiş imkanı doğunca evini Urfa'ya taşıdı.


Kendisi Siverek'te görev yapıyordu.


Gördüğü eziyet ve aşağılanmalara,alaylara karşı direnme gücünü yitirmeye başlamış Urfa'da. Bunalıma girmiş, hastane süreci başlamış. Ne yazık bu süreçten haberim olmadı. Ahh niye olmadı...


Memleketinde izindeyken(Kayseri) hastanede yatmış. Hava değişimindeyken, büyük bir acımasızlıkla,kin ve nefretle dosyası YAŞ'a gönderilerek ordudan atılmış...


İzmir'de tedavisi ile uğraşan, ismini yanlış hatırlamıyorsam Ahmet Tahir Satıoğlu hoca, hastalığının ileri seviyede nevrotik bozukluk olduğunu İzmir'deki ortak arkadaşlarımıza ifade etmiş. Hastalığını da "Her an herşeyi yapabilir " olarak tanımlamış...


Urfa'da özel sektörde başladığı işten, şirket sahibinin askerlerden gördüğü baskı yüzünden ayrılması gerekmiş.


Urfa Belediye Başkanı danışmanı olarak düşük bir ücretle işe girdiğinde, emekli maaşı kesilmiş. Birgün, telefonda epey dert yanmış, kırık bir kalple şunları söylemişti : "Ne yapayım, elime silahı alıp dağa mı çıkayım?".


Bütün bunların ötesinde bardağı taşıran son damlanın, şu an Ergenekon çetesinin avukatlığını yapan abisinden geldiğini düşünüyorum.Abisi ile bahse tutuşmuşlar. Abisi, "O çok güvendiğin Müslüman kardeşlerin sana iş bile vermezler" demiş. Bir takım elbise üzerine iddiaya girmişler. Doğrusunu Allah bilir, bu iddiayı kaybetmek aklını kaybetmeyle sonuçlandı.


Öğretmenevinden hastaneye kaldırıldığı gece, otopsi yapılmadan, gece yarısı eşine cenazeyi almasını söylemişler.


Yaşlı bir komşularıyla, bir battaniyeye sarılı cenaze,eşi tarafından beyaz kartal arabalarına yerleştirilmiş... Bütün bir gece , eşi arkada yatan bir kadınının direksiyon salladığı arabayla Kayseri'nin Talas kasabasına getirilmiş.


Cenazeye yetişemedim. Ertesi gün bir arkadaş gurubuyla kasabaya vardık. Cenazeyi yıkayan din görevlisi, üzerine basa basa "9. kattan kendini atan insanın vücudunda morluk, kırık, çıkık olur. Sadece ayak tabanlarının altında siyah noktalar vardı " dedi.


Merhum şair Cahit Zarifoğlu'nun dizesiyle : "Ne çok acı var". Ne çok acılarımız var. Kahırlarımız, sürgünlerimiz, yüreğimizi delip geçen öykülerimiz var. Unutmayalım, unutturmayalım...Mücadelemizin para pul, makam mevkii, özlük hakları mücadelesinden önce Allah için, hakikat için verilmesi gereken bir onur mücadelesi olduğunu lütfen unutmayalım, unutturmayalım...    
Mehmet Yavuz AY /ASDER Ankara Şube 27.01.2011 saat :00.57

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Son Düzenlenme Cuma, 04 Şubat 2011 15:29
Mustafa Hacımustafaoğulları

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki bulentuzman Cuma, 28 Ocak 2011 13:02 yazan bulentuzman

    abimize yapılan asla unutlmayacak, unutturulmayacak ve Allah CC de unutturmasın, belki de bir gün hesabı sorulur, bilinmez ki zaman neler getirir.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...