Kırk haneli küçük bir dağ köyü.
Anadolu’nun batısında,ama kaderine daha sonra muttali olduğum, doğu şartlarında yaşatılan bir köy.
Yolu,elektriği,suyu olmayan,memleketin ortasında unutulmuş bir köy.
Evimizin kocaman tek bir odası vardı.Oturma odamız,salonumuz,mutfağımız ve yatak odamız burasıydı.Babamlar şehre göç ettiği için, rahmetli dedem ve ninemle bu evde yaşıyorduk.
Akşam yaklaşınca “İnce Ahmet”ismiyle maruf rahmetli dedem,gaz lambasını alır,camını özenle temizler ve geceyi aydınlatmak için hazırlardı.Gecemizi aydınlatan bu gaz lambalarıydı.Hali vakti iyi olanlar 14’lük denilen cam fanusu biraz büyük olanını,ona sahip olamayanlar 7’lik denilen daha küçüğünü,ona da güç yetiremeyenler camsız “idare” lambası denilenle idare edip giderdi.
Gece karanlık basıp lamba yandığında odanın içinde gölgelerle apayrı bir dünya oluşuyordu.
Şimdiki çocukların, gölgeleri bizim gibi tanıma şansı yok.Her yanı pırıl pırıl ışıtan elektrik lambaları gölgeleri yok ediyor…
Belki ben küçük olduğum için gözüme kocaman gelen odanın bir duvarının ortasında o zaman “baca” diye bilinen,iptidai şömine mevcuttu.Bu ocak devamlı yanar,hem odayı ısıtır hem de ateşin ortasındaki sac ayağında yemekler pişirilirdi.
Geceleri, ocağın ateşinin yalımları sağa sola,yukarıya salınırken,gölgeleri de duvarlarda gezindirirdi.Anlatımı mümkün olmayan,egzotik bir ortam…
Yaramazlık yaptığım zaman,genellikle rahmetli ninem sesini korkutucu bir şekilde çıkararak bacaya doğru “Harkıııııt,sepetini sarkııııt” diye seslenirdi.Şimdi yazarken de çocukluğumdan kalan korku ile içimin hafiften de ürperdiğini hissettim.
Hep,bacadan aşağıya simsiyah bir sepetin ineceğini ve acaip bir canavarın beni alıp gideceğini düşünüp korkar,sesimi keser, dut yemiş gibi olurdum.
“Harkıt”,her ne mahluk (!) ise, hiçbir zaman sepetini sarkıtmadı,ama benim içimden o korku hiç gitmedi.
“Harkıt”ı köyde göreni de duymadım.Fakat korkusunun bütün nesillere yettiğinden eminim.
…
Büyüyüp aklım erdikçe anladım ki,”Harkıt” korku cumhuriyetlerinin vazgeçilmez simgesiymiş.
Harkıt,değişik şekil ve biçimlerde hayatım boyu karşıma çıktı.
O’nu,halkı terbiye etmek için despot yönetimlerin devamlı kullandığına şahit oldum.
Resmi ideoloji adına,bazen “Laiklik” ,bazen “Atatürkçülük” ,bazen “Cumhuriyet” suretinde Harkıt önümüze çıkarıldı.
Yakın döneme kadar siyasilerin ensesinden Demokles’ in kılıcı gibi eksik edilmeyen “Darbe Harkıt’ı”,
Kimin ne zaman,hangi köşede bir kör kurşuna,planlı bir trafik kazasına,adresine postalanmış veya aracına konulmuş bombaya kurban gideceği bilinmeyen “Faili Meçhul Harkıt’ı”,
“Ergenekon Harkıt’ı”,
“Jitem Harkıt’ı”,
“Terör Harkıt’ı”…vs…vs..
Karanlığın hakim olduğu dönemlerde halkın yaşamından hiç eksik olmadı “Harkıt”.
“Öğrenilmiş çaresizlik” yöntemiyle şartlandırılan insanlar,bunun hayatın bir gereği ve vazgeçilmezi olduğuna inandırıldı.
Üstelik bu kişiler,Harkıt’ın, korku cumhuriyetinin bir yalanı ve tertibi olduğunun bilincinde olanları da şuur altlarındaki bu korku duygusuyla engelleme gayretine girdiler.
Bir gün babamın “Oğlum,elevizyonlarda,gazetelerde,çok tehlikeli konulardan bahsediyorsun,başına bir iş gelecek diye korkuyorum”ikazı bunun örneğiydi.
Kim bilir kaç dostumuzda iyi niyetle onu ikaz etmiş,korkularını depreştirmişti.
Harkıt’ın sillesini yiyip,damdan aşağı yuvarlanan bazı gariplerin bile “Ya,bu Ergenekon,Balyoz,Jitem..vs gerçek mi?” sorusunu, vurgun yemiş gibi anlamsız ifadelerle bakarak sorması da bu şartlandırılmışlığın farklı bir tezahürü.
Ordudan irtica gerekçesiyle atılan bir arkadaşın “Kendim atılıncaya kadar arkadaşların dindar olduğu için atıldıklarına inanamıyordum” serzenişi de öğretilmiş çaresizlik ürünüydü.
Babamın bu korku ve endişe dolu sözlerine karşı “Baba,sen hiç merak etme,arkamız kuvvetli.Allah’ın izniyle hiç bir şey olmaz” diyerek onu rahatlatmıştım.
Aslında,”bizim Harkıt’ımız” daha güçlüydü..!
Hangi Firavun’un,Nemrud’un sonu gelmemiş,korku düzeni tepesine çökmemişti ki?
Asıl yapmamız gereken,içimize yerleştirilen bu korkuları silip atarak,o korku cumhuriyetinin aktörleri ve figüranlarına “Harkıııııt…Sepetini sarkıııııt” diye haykırabilmek.
İnanın,şimdi onlar korku ve endişe içinde kıvranıyor.
Çünkü onlar, kendi kirli oyunlarını ve zalimliklerini herkesten iyi biliyorlar.
Kesin olarak biliyoruz ki;zalimler, zebanilerden bir Harkıt’ın sepetiyle cehennem çukurlarını boylayacaklar..!
Vesselam.
Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI
05 Ekim 2011