Fatih Karagümrük’te diğer arkadaşlarıyla birlikte bir öğrenci evinde kalan,Afyon’lu üniversite öğrencisi rahmetli Orhan Ünal’dan.
Ben de o zaman harbiyede okuyordum.
Orhan,hareketli,kabına sığamayan,hayat dolu bir gençti.
Hafta sonları zaman zaman Fatih’te birlikte oturup sohbet eder,dünyada ve ülkemizde yaşanan sorunları değerlendirip,çözüm yollarını tartışırdık.
12 Eyül 1980 öncesinde,derin odakların ülkeyi içine soktuğu kaos ortamı içindeydik.
Toplumun diğer kesimleri gibi gençlikte;sağcı-solcu,kominist-milliyetçi-İslamcı olarak bölünüp silahlandırılmış ve birbirine düşman edilmişti.Ülkenin dört bir yanından her gün onlarca insanın ölüm haberi geliyordu.Fail-i meçhullerse cabası.Karanlık odaklar,o dönemde ideolojik farklılıkları kullanarak toplumsal ayrışmayı ve çatışmayı şekillendiriyordu.
Şimdilerde etnik ayrımları tahrik ederek,halkı birbirine kırdırdıkları gibi.
Orhan’ı, kaldığı öğrenci evinde bir gece Dev-Sol militanları olduğu söylenen kişiler basmış ve üç arkadaşıyla birlikte hunharca katletmişlerdi.
İşte o Orhan’dı,Tayyip Erdoğan’ı anlata anlata bitiremeyen.
Anlatırken gözleri parlıyor,geleceğin büyük adamı diyordu.
“Erdoğan”ı,tanımadığım için, sadece takdir hisleriyle dinlemiştim.
Aradan yıllar geçti,Sayın Tayyip Erdoğan İstanbul İl Başkanıyken yakından tanışma ve görüşme imkanımız olmuştu.O zaman müşahede etmiştim;sorunlara vukufuyetini, teşkilatçılığını,duyarlılığını,yönetim kabiliyetini,anlayış ve çözüm yeteneğini.
90’lı yıllardı.Muvazzaf subaydım ve Etimesgut İşkence merkezinden de yeni çıkmıştım.Yaşadığımız sorunları paylaşıp dertleşme imkanımızda olmuştu.Kendiside o dönemlerde Silahlı Kuvvetler içinde yaşananlardan haberdardı.
Aradan yıllar geçti.Olmazlardan ilki gerçekleşti ve Tayyip Erdoğan dünyanın merkezi İstanbul’a belediye başkanı oldu.Başarıyla bu görevi icra etti ama memlekete vereceği daha büyük hizmetler vardı.İlahi takdir,gerçek devlet adamı olacakları Medrese-i Yusufiye denilen eğitim merkezinde geleceğe hazırlıyordu.Tayyip Erdoğan’da “şiir okuduğu için” Pınarhisar cezaevinde bu eğitime alınmıştı.ASDER camiası olarak üç kez ziyaretine gitmek nasip olmuştu.Mazlumların müdafaasını, kendiside mazlum olanlar ancak yapabilirdi.O’da bir mazlumdu.Ve bizleri çok iyi anladığından emindik.
Pınarhisar’daki eğitim (!) tamamlanmış,başkan artık verilecek göreve hazır hale gelmişti.İlahi takdire inanmayanlar,” muhtar bile olamayacak” diye zil takıp oynarken,Tayip Erdoğan ülkenin Başbakanı oluyordu.
Başbakan;mazlumları,”zindan arkadaşlarını” unutmazdı,hiçbir mazlumu unutmadığı gibi.Belediye başkanıyken,28 Şubat ikliminin en zor günlerinde çoluk çocuğuyla sokağa atılan birçok ordu mensubunu bizzat sahiplenmiş,onlara iş ve aş imkanı vererek,kimsenin cesaret edemediği yüreklilik örneğini göstermişti.
Başbakan olduğu zamanda unutmadı mazlumları.
Ama demiri dövmek için tavını beklemekte gerekiyordu.Yaşadıkları ağır sıkıntılar,mazlumların sabrını taşırsa da,tav zamanını beklemek kaçınılmazdı.
Nihayet 2010 yılında anayasada yapılan değişikliklerle,gelecekte yapılacak büyük değişimin ilk ve en önemli adımı atıldı.2011 yılı nisanında çıkarılan uyum yasasıyla,darbelerin asker mağdurlarından bir bölümünü kapsayan iade-i itibar yasası çıkarıldı.Giderilmesi gereken eksik yönlerine rağmen yapılanlar,dün kimsenin cesaret ve hayal bile edemeyeceği önemli işlerdi.
Ancak geçmişteki zalim yönetimlerin kırdığı yumurta kırkı geçmiş,memleketin dört bir yanı mazlumlarla dolmuştu.Hepsini bir anda tedavi ve telafi mümkün değildi.Ancak bu önemli görevin yüklendiği Başbakan,bütün mazlumiyetleri ortadan kaldırma niyetinde azimli ve kararlıydı.Zira O’nun çizgisinde olanlar,hiçbir işi yarım bırakmazlar,bırakamazlardı…
YAŞ mazlumlarıyla başladı,sırasıyla NEMLİ mazlumlar da,KURU mazlumlar da haklarını alacaklardı..!
Zalimler,zulümde her yöntemi kullanmaktan geri durmamışlardı.İşini YAŞ’ta bitiremediklerini,KARARNAME tuzağıyla halletmişlerdi.”Sanığın idamına,ifadesinin bilahare alınmasına..!”mantığındaki yönetim anlayışıyla…
Üniformasını yeni giymiş,tertemiz Anadolu kuzularını,daha okulda ÖĞRENCİYKEN, gözlerinin yaşına bakmadan nizamiyeye koymuş,bir anda tüm hayallerini ve geleceklerini karartmışlardı.
Adımdan emin olduğum gibi biliyorum ki,”Mazlumların Başbakan’ı” bunların hepsinden haberdar.Sırasıyla tüm mazlumların,gözü yaşlı,gönlü buruk ailelerinin,ana babalarının ve masum yavrularının gasp edilen haklarını ve itibarlarını iade edecektir.
Zira,“Adalet mülk’ün temelidir” düsturu,O’nun ruh dünyasında,yaldızlı levhalarda yazılı kuru bir ifade olmayıp, tam anlamıyla karşılığını bulan bir hakikattır.
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir Adl-i İlahi sorar Ömer’den onu…”mısralarında büyük şairin ifade ettiği manayı,gönlünün en derinlerinde hisseden hassasiyete ve ruha sahiptir.
Vesselam.
Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI
12 Ekim 2011