Salı, 31 Ocak 2012 00:00

Peygamber (SAV) Görseydi…

Akşam saatleri idi. İsteksiz ve karamsar kalbimdeki siyahlığı hatırlatırcasına öylesine karşımda duran ve bana bir şeyler yapmış olmak tesellisi veren bilgisayarımın başına oturdum.

Düğmesine bastığımda sanki tevbe eden bir kalbin huzur bulması gibi aydınlanarak açılıverdi. Bir anda o karamsar tablo gitmiş yerine nurlu, aydınlık ve ferahlık veren bir ekran gelmişti.
Demek, bakmak ve baktığını görebilmek çok önemli idi. O aydınlık içinde dolaşırken bir arkadaşımın 1950 öncesi Türkiye’sine ait bir nostalji albümü gönderdiğini gördüm. Büyük bir merak ve hevesle açtım sunumu.
Sayfaları tek tek o günleri yaşamış bir insan rolünde açmaya başladım. Beni bulunduğum durumda silkeleyen ve daha çok çalışmamızın gerekliliğini ortaya koyan bir tablo ile karşılaştım bir anda.
Hangi tarihte çekildiği belli olmayan ve Ahmet Hamdi Akseki Hoca Efendinin, başında sarık, sırtında batı usulü yakası parlak kumaştan yapılmış siyah frak, içinde papyon bağlı beyaz bir gömlek ve elinde baston tarzı bir sopa. Sopa diyorum çünkü asa demeye dilim varmıyor. Ve bir not; “Yılda bir verilen ve Atatürk’ün önemli kişileri kabul ettiği davete giden din adamı.”
Bir başka fotoğrafta ise şöyle diyor; ”Türkiye’de insanlar aşırıya kaçmadan içki içmeyi çok seviyor.” Bu fotoğraf ise iki Buzlu bira yazısı altında iki Türk gencini gösteriyor.
Peygamberimiz efendimiz (SAV) bu fotoğrafları görseydi ne yapardı. Bu sorunun cevabı bence kesin. Okuyucularıma göre ise meçhul… Ama o şu anda aramızda yok. Biz ne yapmalıyızı konuşmamız lazım gelir öncelikle…
Ancak şuna eminim ki o bu manzaraları Cenab-ı Hakkın izni ile zaten gördü ve ona bildirildi. Bugünlere bakan müteşabih hadisi şeriflerin kaynağı da onlar zaten. O yüzden bu zamanın ümmetine çok dua etmiş peygamber efendimiz (SAV).
Ben bu fotoğraflardan yola çıkarak günümüz fotoğraflarını yorumlamak ve anlamak istiyorum. Asıl önemli olanda bu zaten. Geçmiş değil. Bizim olan yaşadığımız an ve gelecektir.
Ahmet Hamdi Akseki Hocamızın kıyafetinin aslı sarık, cübbe, elinde asa ve usulüne uygun bir gömlek ya da benzeri bir giysi olmalıydı. Yani yüzyıllardır giyilen örf ve kültüre göre değişiklik gösteren asli kıyafetimiz. Bu yüzdendir ki o kıyafeti Batılılaştırarak değişime uğratma çabasına girdiler.
Elbette bir Müslümanı da ayıran en önemli unsur kıyafeti idi. Bakınız o kıyafeti bugün siz frakla giyerseniz hiç kimse itiraz etmez. Çünkü Hristiyanlık alameti olan bir giysiyi benimsemişsinizdir ve çağdaş bir insan görünümündesinizdir artık.
Bu kıyafetleri bir mecburiyet karşısında giymek müstesnadır ki kişi bundan dolayı dinen sorumlu olmaz. Bu konuda fikir birliği kesinlikle vardır. Ancak ülkemizde bir husus vardır ki ben bu kıyafetleri aslına uygun giyeceğim diyen kişi ya da kişilere karşı müthiş bir karşı duruş sergilenmekte ve buna zaman zaman şahit olmaktayız.
Yani bir Müslüman ben sarık saracağım, cübbe giyeceğim, asa taşıyacağım ve sakal bırakacağım diyorsa, bu şekilde ticaret yapmak istiyorsa, çalışmak istiyorsa, kesinlikle bu desteklenmeli ve itiraz edilmemelidir.
Bu tarz hizmeti bir insan yapamıyor olabilir. Hiç olmazsa kalbi itirazı olmamalı. Duaları ile desteklemeli. Ben yapamıyorum, bu kardeşim yapıyor ne mutlu ona demeli. Böylece niyetine binaen aynı sevabı eksiltmeden onunda hanesine yazacaktır yüce yaradan. Bundan hiç şüphesi olmasın.
“Yok, eğer şimdi zamanı değil. Bu tarz giyim hizmetimizi zora sokuyor. İktidar zaten güzel şeyler yapmaya başladı. Şimdi bu adamlar bununla ne yapmak istiyor.” Şeklinde bir haleti ruha girer ise işte o zaman kanaatimce kılık ve kıyafeti ortadan kaldırmak isteyenlerin işledikleri cinayete ortak olmuş olurlar. Elbette hayırda da şerde de niyet ile ortaklık tam vuku bulur.
Hem acaba o kalbi derinliklerine bakacak olursa gerçekten kendisi bu kıyafetleri giyemeyeceği için mi? Sarf ediyor o cümleleri. Çünkü darb-ı mesel olmuştur kişi yapamadığının yapılmasını istemez böylece kendisinde teselli bulur. Namaz kılamayan namaz kılanlarla oturamaz ya namaz kılar ya onları terk eder.
Ben kimsenin kalbini bilemem. Hüküm de veremem. Ancak kalpleri en iyi bilen Allah’tır. Hesap gününün sahibi de odur.
Madem ben yapamıyorum o halde yapan kardeşlerim adedince yaşamaktayım de ve bu iyi amelden hissedar ol.
Evet, ben yapamıyorum. Ama o yapanlara imrenerek ve huzurla bakıyorum. Umarım bende bu kardeşlerim adedince hissedar olurum. Allaha emanet olunuz. Sevgili dostlar…

Son Düzenlenme Salı, 20 Mart 2012 11:27
Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...