Gazze gazel oluyorken gazel okumak, Batı Şeria’da nifak kaynarken beddua etmek, Kudüs ve merkezdeki Mescid-i Aksa batırılıyorken sadece ah vah etmek neyi kurtarır? İnsanlığın nefsi-emmaresi: İsrail, … insaniyeti katlederken susmak, ne büyük bir sorumsuzluk, ne elim bir acı, ne büyük bir katliam…. Eliyle, diliyle müdahale edememek veya etmemek, kalbiyle buğz edememek veya etmemek vicdanların buzlaşması demek.
Buzlaşmış vicdan üzerine hangi insani değeri inşa edebilirsiniz? Binaları yükseltebilirsiniz fakat insaniyeti yüceltemezsiniz. Vahşi hayvanların bile korktuğu zulmü işleyenler, kalplerini yiyen aç kurtlar olabilir ancak.
İnsanlığın son deminde insanlık sürünüyor, şırıngalanmış dünyevileşme zehrinden, sefahat sersemliğinden ayağa kalkamıyor... Film seyreder gibi savaş seyrediyor veya haberleri de film zannediyor.
Nasıl olsa uzak diyarlar! Öyle mi acaba? Neme lazım duvarından atlayıp öteye geçemiyor, bilmiyor ki o duvar bir gün yıkılacak da altında kalacak. Zulme karşı sukut, insanlığın sukut-u hayali... Ayıkken uyur gezerler zulüm tokadıyla mı uyanacak?
Adam sıraya koymuş pataklaya pataklaya geliyor, dünyanın gözü önünde koca bir millete sokak çocuklarının ağzıyla küfrediyor. Gizlemiyor artık kendini, aleni geliyor, Deccalizmin yeni versiyonu sinemalarda, futbol sahalarında…Toplaşmış kafaları, sefahate düşmüş duyguları, şüpheler üşüşmüş düşünceleri ve hatta tüm insanlığı köle yapabilir artık!
Şu anda siyonizm saati tıkır tıkır işliyor. Yakım, yıkım, kan, gözyaşı…Biz bu hale nasıl düştük? Hadis-i şerifde gelmiş ki:”Ahir zamanda Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslamın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev’i beşeri herc’ü merc eder ve koca Alem-i İslamı esaret altına alır” deniliyor.
ÇARE..? Zamanın bediisinin sözlerinde; ”Ey ehli iman! Zillet içinde esaret altına girmek istemezseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı..” innemel mü’minune ıhvatün “ kal’a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı ve ne de hukukunuzu muhafaza edebilirsiniz”
Hal de belli, çare de… Belli olmayan bizim belirsiz tutumlarımız ve tutarsızlıklarımız, post kavgaları, küçük hesaplar. İçte olan büyük cihadı küçümsememiz , basit hevesler, tamah, tembellik ve dünya için vatanperverlik. Nefis esaretinden tam kurtulamamak, kalp ülkesini keşfedememek, kainatın oyun ve oyuncak olsun diye yaratıldığını unutmak…
Temizlenmiş bir kalbin akıl uhuvvetiyle vücut hanesinde muhabbeti hakikatle tesis etmek; aile fertleri arasında hürmet ve muhabbetin iyice yerleşmesi, komşuluğun kardeşliğe dönüşmesi, mahalle ve şehir dairelerinde açılımın devam ederek memleket ve alem-i İslam’a uzanması, ve insanlığı kuşatması…
En önemlisi de, hizmeti dava şuuruyla icra eden cemaatlerin; kendi içinde ve diğer kardeşlerle olan münasebetlerinde muhabbeti azami seviyeye çıkarmak…Demem o ki; herkesin yapabileceği iş var ve herkes işini iyi yapacak. Yok olmağa razı değilsek(!), var olmak için çalışacağız.
Gazel okunacak zaman değil, yüreksiz gayretler bir işe yaramıyor. Gönüllerde kopacak bir ”huuu” fırtınası, kum tanelerini zalimlerin gözüne sokacak güçtedir. Kumsallarda gönül eğlendirmekle olmaz bu işler.
VELHASIL, sözün bittiği yerdeyim ve varlığımızın sebebi olan DUA ile yazımı bitirmek istiyorum; Ya Hayyu Ya Kayyum Ya Kahhar Ya Cebbar, yeryüzündeki Müslüman kardeşlerimizi zalimlerin şerrinden muhafaza eyle, Eman ver bize, emniyet diliyoruz. Ya gafur ya selam, kusurlarımızı bağışla, şeytani nefis füzeleri ıskalayarak üzerimizden geçsin de ebedi Gazze’lerimiz gazel olmasın Ya Rabbi….İzzetin, Celalin, Azametin, Kibriyan hürmetine istiyoruz, Ey Rabbi Rahimim, istemeyi sen verdin bize, zira biliyoruz ki vermek istemeseydin istemek vermezdin…..
MEHMET KANMAZ
(Mazlumun ahı)