Perşembe, 11 Şubat 2021 12:46

28 Şubat Darbesi Bitti mi...

 

Yazmak, kalemini kılıç da eylemektir. Başındakini Ömer bilen dostun harcıdır, gerektiğinde kalem kaldırmak; Ruz-i mahşerde boyun bükmesin diye… Her eleştiriyi başkaldırı, kabullenmemeyi reddediş sayanlar, aşırı uçlarda sırat-ı müstakim arayan basiret körleridir. Oysa gerçek dost, arkadaşının hakikatle buluşması için yol ayrımına razı olandır. Hakikati benliğine önceleyenler yalnızlığa aşinadır.

***28 Şubat, TSK’ lerinde  BÇG grubunun, semirdiği bünyede mutlak hak iddiasında bulunma cinnetinin tarihidir. Bir batıl-mistik yapılanmanın, bireysel egosunu kitlesel egoya dönüştürmüş modern Barsisa’nın telkinleriyle yeşerttikleri meş’um kutsileri   zulümle taçlandırdıkları gündür.

Hamdolsun, yüzleştiğimiz bu spiritüel cinnet, toplumsal bilinçte gecikmeksizin karşılığını buldu ve milletimiz tarafından kabul görmeyip  püskürtüldü; ama maalesef devlet kadrolarında ve o yargıda bu  kalkışmanın adil yargılaması yapılamadığı için toplumsal ve psikolojik etkilerinin 1000 yıl mı veya ne kadar süreceğine dair henüz bir şey söylemek için erken.

***Zira BÇG   cunta yapısının devamı olan TSK’lerindeki ulusalcı grup ile perinçek grubu etkilerini ve kadrolaşma planını Fetö darbe teşebbüsü sonrasından bugüne geldiğimiz noktada arttırmakta olup, vatansever kadroların tasfiye edilme süreci  ise maalesef Cumhurbaşkanımıza rağmen  hızla  devam ediyor.…

Kamudaki tedbirler, yani devletin ilgili mekanizmaları vehameti vaktinde fark edip ihtilalci yapı ve işbirlikçileri vaktinde yargılanabilseydi, devletin imkanlarını devlet aleyhine kullanmaya dönük 15 Temmuz darbe teşebbüsü gibi ikinci bir girişimin önüne geçilebilirdi.

Yaşananların psiko-sosyal açıdan pratikte ne gibi olumsuzluklara gebe olacağına dair belirsizlik, çözüm adına üzerinde mutabık kalınmış bir yol haritasından da bizi mahrum bırakıyor. Endişe verici olanı ise, bu yol haritası zafiyeti, özellikle kamusal alanda bu haklı mücadeleye gölge düşürecek bazı suiistimallere kapı aralayabiliyor…

28 Şubat  mücadele sürecinin, gelinen noktada hak edenler kadar bazı hak etmeyenleri de içine alan bir yaklaşıma dönüşme riskiyle karşı karşıyayız. Her ne kadar başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere hükümet yetkilileri bu suistimalata kapı açılmaması adına bazı tedbirler için adım atıyor ve ikazda bulunuyor olsalar da, suç tespiti için belirlenen kriterler ve özellikle asker kanadı ile ilgili yürütülen kovuşturma sürecinde ve üç yıl önce  verilen ve bizlerde ağır travmaya yol açan karar sonrası yaşanan gecikme ve hala onaylanmayan mahkumiyet hezeyanı  yukarıdaki endişeyi doğruluyor.

Bu tür soru işaretlerinin ve suistimalatların asgari seviyeye inmesi için yetkililerin özellikle dikkat etmesi gereken birkaç nokta olduğunu düşünüyorum. Bunlardan öncelikli olanı, en temel hukuk doktrinlerinden bir olan adaletin geciktirilmeden sonuçlandırılması ve müşteki ve mağdurların haklarının bir an evvel verilmesidir.

Yukarıdaki tespitler BÇG yapısı mücadelenin hukuki sürecinde yaşanan aksaklıklara dair durum tespiti ve tavsiyeden ibarettir. Asıl problem ise mücadelenin 15 Temmuz meş’um kalkışmasına sebep olması ve ardından ortaya çıkan milli birlik ve beraberlik şuurunu uzun vadede sekteye uğratma potansiyeli taşıyan bir psikolojik zeminde sürdürülüyor olması…

Fert ve toplulukların meşruiyetinin ancak mevcut siyasi erke (tüm iç/dış politikadaki tavır ve tutumları da dahil olmak üzere-) itaat yahut teslimiyetle mümkün olabileceği gibi bir algıyla beslenen bu ortam, en makul tavsiye ve eleştirileri, milli iradeye saldırı olarak değerlendiren ve eleştiri sahiplerine “kripto fetö” damgası vurmaya hazır, bir ötekileştirme zemini de bazen ortaya konulmaktadır.

***Siyasi görüş ayrılıkları bir yana meslek ve meşrepleri muhtelif her vatan evladının ve özelikle de Asder mensubu kardeşlerimin 1997’den 2016 “Fetö darbe teşebbüsüne kadar ve devamında sergiledikleri destansı duruş, herhangi bir parti, grup, düşünce ekolü v.s ye mâl edilemeyecek genişlikte ve derinlikteydi. Hamiyet-i diniye şuuruyla beslenen milli birlik mefkûresinin ete kemiğe bürünüşüne şahit oldu bir kez daha tarih…

Bürokrasi, milli beraberlik zeminini siyasal erke dayanma vesilesi kılan menfaatperestler için münbit bir zemin olan his ve vehmin, ilke ve liyakate öncelendiği mevcut ortamda had safhada bir teyakkuz ve dikkatle adımlarını atmalıdır. Bilinmelidir ki, kifayetsiz muhterisler sadakatin liyakate tercih edildiği ortamlarda, hırslarını sadakat olarak sunmaktan çekinmezler!

Onun için siyasi ve idari kadrolar, 28 Şubat postmodern darbecileri ile mücadele adına giriştikleri haklı direniş için,   adalet ve iz’anın hakim olduğu ilkeli bir zeminde mücadeleyi tavsiye eden olayın içinde olan bilgili ve uzman kimselere kulak vermek zorundadır.

Unutmayın, makul insanların yol arkadaşlığını reddederseniz, sadakatini siyasi gücünüze endeksleyen özellikle yargı ve TSK’lerinde halen varlığını devam ettiren Kemalist-jakoben ve Maocu perinçek muhterislerinin yoldaşlığına razı olmak zorunda kalırsınız.

Dostlar; ben şu kanaateyim ki, eğer 2023 seçimleri sonrasında Cumhurbaşkanımız tekrar seçilirse yeni bir darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kalacağımız noktasında çok güçlü endişelerim var… Siyasi kadrolar  bu durumu dikkate almalıdır...                                  

Benden söylemesi…

Mehmet Kanmaz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...