Perşembe, 13 Mart 2008 03:35

Senaryo mu çözüm arayışı mı?

CHP lideri Baykal'a göre "Büyük bir senaryo var." MHP lideri de aşağı yukarı ona katılıyor.

Baykal, senaryoyu Amerika'nın oluşturduğunu, hükümetin ve askerin bu senaryoda rol almaya razı olduğunu, hava ve karadan yapılan sınır ötesi harekâtın, toplumun gazını almak için yapıldığını- yaptırıldığını, sonunda kamuoyunun "siyasi çözüm"e hazır hale getirilmek istendiğini, "Talabani'nin daveti"nin de işi "siyasi çözüm"e sürüklemenin ilk adımı olduğunu, bu arada bir de Anayasa değişikliği yapılacağını ve ondan sonra artık "Anayasa'nın Türk milletinin anayasası olmayacağını" söylüyor. Büyük bir işam.

"Amerika'nın kullandığı bir siyasi iktidar ve bu kullanıma razı olan bir askeri yapı." Çok büyük bir işam. Böyle bir işam karşısında önce Genelkurmay Başkanı'nın "İspat etsinler üniformamı çıkarırım", ardından Başbakan Erdoğan'ın "Siyaseti bırakırım" demesi kaçınılmaz. Peki gerçek ne? İlk bakışta insanın, "Aaa, sahiden de Baykal'ın dediği gibi oluyor" tepkisini vermesi mümkün.

Talabani geldi, DTP yöneticileri ile önce Meclis Başkanı Toptan, ardından Cumhurbaşkanı Gül, ardından Başbakan Yardımcısı Çiçek görüşmeler yaptı. Bir paketten söz edilip duruyor. Amerikalılar operasyonun sürdüğü günlerde bile "Bu iş sadece silahla olmaz, siyasi çözüm de gerekli" diyorlar. Kuzey Irak'tan gelen seslerde de "Meselenin siyasi boyutu dikkate alınmadan çözüm olmaz" sözleri duyuluyor. Evet, tüm bu gelişmeler, ucu ucuna eklenince "senaryo" kurgusu öne çıkıyor.

Baykal, "İş sonunda PKK ile masaya oturma noktasına gelecek" bile diyor. Ve o iddia için de "Acaba mı?" kuşkusu doğuyor. Ama ana muhalefet mantığından çıkıp, bir başka mantığı devreye sokmak da mümkün. Yani Baykal'ın bu senaryosuna mukabil, bir başka senaryo daha oluşturmak... Şunları düşünelim: -Türkiye'de hem askeri hem sivil kanat, çok uzun zamandan beri terörle mücadelenin sadece askeri yöntemle mümkün olmadığını seslendiriyor. Son MGK'da da bu, kayda geçirildi.

Öncelikle dağa çıkışın önlenmesi, bunun için de dağa çıkışın zemininin ortadan kaldırılması, bunun için de bölgede sosyal, kültürel, ekonomik adımlar atılması düşüncesi Ankara'nın ortak kabulü halinde. Bu, kamuoyunun da benimsediği bir düşünce...

Amerika'nın "PKK ortak düşmanımızdır" dediği, terör örgütünün uluslararası planda tecrid edildiği, hava ve kara harekâtı ile "PKK'nın bitiş sürecinin başladığı"na inanıldığı, yani Türkiye'nin önemli bir psikolojik üstünlük sağladığı bir safhada, bölgede atılacak olumlu adımlarla terörün sosyal zemininin yok edileceği de, öngörülen, dillendirilen bir tasarım. Ben de yazılarımda bunu ifade ettim. Ve ben, hükümeti, askerleri bilmem ama (!), benim bu düşüncemin Amerikalılar'la bağlantılı olmadığına yüzde yüz eminim. -Gelelim Talabani'ye... Talabani Irak'ın Cumhurbaşkanı.

Evet bir Kürt. Ama ne yapalım ki Irak'ta o cumhurbaşkanı seçildi. Ve ne yapalım ki Irak'ta Kürtler var. Irak'ta Kürtler'in var olduğunu Amerikalılar yanında, Irak'ın Arapları da, Şiileri de, Sünnileri de, Türkmenleri de kabul ediyor. Farklı Arap ülkelerinden gelen 1500 Arap parlamenter Erbil'de, yani Kuzey Irak'ın başkent diye takdim ettiği şehirde konferans düzenliyor.

Erbil'de elçilikler açılıyor. vs. İran Devlet Başkanı Ahmedinejad Bağdat'a geldi, Talabani ile kucaklaştı, hatta ona, onun en sevdiği tanımlama ile yani "Mam- Amca" diye hitap etti. Talabani'nin üstünü çizmek, Ankara için, sürdürülebilir bir diplomasi midir? Baykal olsa "Ben seni tanımayrum" mu diyecekti? -Ya DTP ile görüşmeye ne demeli? DTP'yi yok farz etmek mümkün mü? Adamlar, yüzde 10 barajın olduğu, üstelik o barajın, onların önünü kesmek için konulduğu bir sistemde, engelleri aşarak Meclis'e bir grup taşımışlar. Demek ki, onları taşıyacak bir toplumsal zemin var. Ne yapmalı o toplumsal zemini?

Oy hakkını elinden mi almalı? Bunu Baykal başarabilir mi? Olmaz. O zaman onlarla görüşeceksiniz, onları cüzzamlı konumuna sürüklemek, sorun çözmüyor, aksine sorunu besliyor. Kaldı ki, onlarla görüşmek, onların her talebine evet demek anlamına da gelmiyor. Aksine belki onları, "Türkiye realitesi"ne çekmek için de görüşmek gerekiyor. Bu durumda, Talabani'yi çağırdınız, DTP'lilerle görüştünüz, bölgede terör zeminini ortadan kaldırmak için sosyal, kültürel, ekonomik hatta siyasi ve hukuki anlamda beyin fırtınası gerçekleştirdiniz... Bunlar olmamalı mıydı?

Bunları yapmak illa da Amerika'nın ya da Avrupa'nın taleplerine eklemlenmek anlamına mı geldi? Böyle düşünmek yerine "Keşke bunları, Amerika ve Avrupa'nın seslendirmesine gerek kalmadan yapabilseydik" demek daha doğru olmaz mı? Baykal'ın komplo teorisi, misyonsuz kalmış bir ana muhalefetin kendi kendini dolduruşa getirmesi gibi görünüyor. Gevşek zeminde gaza basmak, heyecanlı ama boş nutuk, yani bir patinaj... Oysa böyle yol alınmaz.

Ahmet Taşgetiren

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...