Cuma, 04 Nisan 2008 01:46

Hayaller uyuşmayınca...

Ne diyeceğiz ki şimdi biz bu karara?Denebilecek her şeyi bitirmişiz; her türlüsünü söylemişiz. Daha ne diyeceğiz? Bundan sonra olacakları mı? "Bak işte, gördünüz mü; ne söyledi AB'nin genişlemeden sorumlu adamı, AB'yle ilişkilerin içine ettiniz" desek olmaz.
Çünkü onlar zaten AB'yle ipleri koparmak için can atıyorlardı. Her horozun kendi çöplüğünde öttüğü, horozların asla birbirinin kümesinde olup bitenlere karışmadığı eski model dünyadan çok memnundular zaten; bütün dertleri onu korumaktı. "Dolara bakın, yabancı para çıkışına bakın; beğendiniz mi yaptığınızı" desek yine olmaz. Çünkü, mutlaka çok beğeniyorlardır yaptıklarını, hatta belki de geçmişlerdir internetlerinin başına; doların ateşi arttıkça, borsa kadeh tokuşturuyorlardır. Öyle ya; her şeyin başı ekonomi değil mi? Ekonominin belini kıracaksın ki, gerisi kolay gelsin...

"Yasamayı, yürütmeyi felç edeceksiniz; devletin başı; başbakanı ve yürütmesi yargılanır durumdayken, iktidar partisi kapanma tehdidi altındayken; siyasi istikrarın nasıl sağlanacağını düşünüyorsunuz" desek saflığımıza bıyık altında gülerler herhalde. Zaten bütün umutlarını "yönetilemeyen bir Türkiye" tablosuna bağladıklarını hâlâ anlamamış oluşumuzla dalga geçerler.

"Ya şimdi Ak Parti'ye oy veren milyonlar demokrasiden umutlarını keserlerse; biz seçiyoruz seçiyoruz onlar indiriyor; içine ederiz biz bu demokrasinin derlerse, yetti artık deyip "sokağa inerlerse" ne olacak" desek hepten açığa düşeriz. Cevaplarının "Ahh, keşke; nerde o günler" olduğunu bilmiyor muyuz? Aslında yıllardır Türkiye'nin Cezayir'e dönmesi rüyalarıyla yatıp kalktıklarının farkında değil miyiz?

Nasıl da sinir oluyorlardır bu halkın o sabır taşı çatlatan sabrına. Bunca parti kapadık, bunca darbe yaptık; adamları hâlâ indiremedik sokaklara; lanet olsun bu sabra, bu tevekküle demiyorlar mıdır? "Bakın, demokrasi tedavülden kalkarsa Kürtlerin hiç bir umudu kalmazsa, artık onları tutamazsınız" desek yine olmaz. Çünkü onlar zaten Kürt sorununun demokrasi yoluyla çözümünü hiçbir zaman istemediler.

O sorunu hep varlıklarını, iktidarlarını güçlendiren bir koz olarak gördüler. O sorun orada bir çıbanbaşı gibi hep kalmalıydı ki, onlar da sürekli bölünme fobisini kışkırtabilsin ve kendisini bölünmez bütünlüğü korumanın yegane teminatı olarak tutabilsin...

Gördüğünüz bundan sonra olup biteceklerle ilgili; yol açtıkları tahribatın büyüklüğüyle ilgili ne söylesek boş... Çünkü artık apaçık ortada ki onlar ve biz; yani küçük bir grup "Cumhuriyet eliti" ve halkın büyük çoğunluğu "ulusal çıkar" deyince birbirinden tamamen zıd şeyleri anlıyoruz. Bizim felaket senaryolarımız onların umutları oluyor. Üstünde birlikte yaşadığımız bu topraklar için akla kara kadar birbirinden farklı projelere, fikirlere ve özlemlere sahibiz. Bambaşka Türkiye hayallerimiz var. O yüzden de uzlaşmak bu kadar zor oluyor işte...

Öyle birer adım atalım demekle çözülmüyor hiçbir şey... Boyuna "Başka Türkiye yok" deyip duruyoruz ama, elimizdeki bu Türkiye'de nasıl bir hayat kuracağımız konusunda asla anlaşamıyoruz. Herkesin gönlünce sereserpe yaşayabileceği özgür ve müreffeh bir ülke ideali ile herkesin bir avuç bürokratın istediği gibi yaşayacağı, havası yasaklarla boğuculaşmış kapalı bir ülke ideali arasında bir orta yol bulmak mümkün mü? Olmuyor işte, olmuyor...

Gülay Göktürk

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu kategoriden diğerleri: « Sabır, zafer!.. Aman dikkat!.. »

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...