Salı, 19 Ağustos 2014 17:12

ANA, ANAM, ANNELER…

Anam… hep dersin ya, “Bu kapıda sizin için durdum.” diye. Babam askerdeyken daha 18 yaşında gencecik bir gelinken, beni sırtına sarıp tarlaya gittiğini, ormana gittiğini, hem çok korktuğunu ve ağladığını, benim daha yaşına bile girmeyen bir bebekken bile benimle ağladığımı anlatırdın ya...

Güller Gülü (SAV) buyuruyor ya; “Cennet anaların ayakları altındadır.” diye. Sen de söylersin gelinlere kızlara, özellikle de hamileliğin zor günlerinde. “Yavrum, analık kolay mı?” diye. Analık zordur elbet. Evlat hep vermeden alan değil mi anneciğim, hangi yaşta olursa olsun.

Anneciğim, bize önce “Yok!” kavramını öğrettin. Yoktu gerçekten. Babacığım, fabrikada çalışırken yemekte çıkan portakalı, elmayı cebine koyar eve getirirdi çocuklarına. Fabrikadan verilen aylık dört kalıp sabunla o ay bizi de çamaşırları da yıkardın. Hatırlıyor musun annem, ortaokul birinci sınıfa giderken bir parka almıştınız bana. O kadar büyüktü ki yürüyen parka gibiydim. Sonra onu lise ikiye kadar giydim. Artık ceketimden bile kısaydı, mont gibiydi. Ama mutluyduk annem. Hep birlikte. Sevginleydik hep.

Anne, tarlada çalışırken dayım gelmişti, boynunda bir fotoğraf makinesi ile. 9-10 yaşlarındaydım sanırım. Üstten bakılıp resim çekiyordu. Resmimizi çekmişti. Senin ayağında bez donun (şalvar) vardı. Yanımızda öküzlerimiz. Ne çok severdim o öküzleri. Kaküllerini tarardım. Sonra babaannem Hacc’a giderken satmıştı da çok ağlamıştık arkalarından… Sen dayıma kızmıştın “Çekme bu halde resim!” diye. Annem iyi ki çekmiş bak, o yaşlardaki tek resmimiz ikimizin de. Ayrıca ben her gün bakıyorum o resme.

Sonra okumak için kursa gittim, sen gitmemi istememiştin. Ben hiçbir şeyin farkında bile değildim. Eve sadece yazın bir ay gelebiliyordum ya. Bitlenmiştik kursta. Daha sonra yine bitlendim gerçi dağa çıkınca... Neyse, annem duvarın dibine çöküyordum, hani rahmetli dedem, damın duvarına çöküp de yaslanırdı ya, aynen öyle. Geceleri kalkar, kursun büyük salonunun duvarının dibinde hıçkırıklarla ağlardım anne. Seni çok özlerdim. Hep kokun kaldı burnumda annem... Sızlatır burnumu hep doyamadığım kokun… Özlediğim sevgin annem...

Yıllar geçti annem. Yaşlanıyoruz. Tabii sen senin yaşadıklarını biliyorsun. Hani dedin ya geçenlerde telefonda ağlayarak; bir şey oldu zannetmiştim ağlarken sen. “Tarlada dolaşıyordum, 35 sene önce kardeşin Mustafa’ya tokat atmıştım gereksiz yere. Tam ordayım, çökekaldım buraya. Neden vurdum çocuğuma diye ağlıyorum.”

Annem. Biz de seni çok özlüyoruz. Her gün seni yaşıyoruz. Küçük kardeşim sana küstü diye dedin ya ağlayarak. “Ben onu üç sene emzirdim.” Annem sevgi verdiğin bir günün bile hakkı ödenir mi?

Babaannemi çok sevmeme hep kızdın. Haklısın annem de Allah’tan korkarım, kanımda kanı var, sevgisi var. Ama senin ve babam için çok üzülüyorum. Her şey kilitli. Şeker bile, sabun bile, yağ bile. Ev iki katlı ve dört oda. Ama biz kocaman ortaokul, lise talebesi idik. Anne, baba, üç delikanlı olacak oğul, bir küçük kız çocuğu, bir bebek oğul. Yani beş çocukla aynı odada yatıyor, kalkıyorduk. Neler çok görülmüş anam babacığımla sana. Olsun anam, Allah senin imanla geçirdiğin, sabırla yaşadığın günlerin karşılığını verecek elbet.

Sonra annem, birliğimle Güneydoğuya gittim. Üsteğmenim. 24-25 yaşındayım. Cudi Dağı’nın dibindeyiz. Bitlendik, aç, çamur, pislik, özlem... Tek iyi şey, ast, üst tüm personel birbirine sevgi ve saygı ile bağlı. Tabur komutanı, ailenin dedesi, bölük komutanları baba ve amcalar, takım komutanları ağabeyler...

Arada bir Silopi’ye inip arıyorum seni. Kış çok sert. 1990-91 kışı. Diyorsun ki; “Yavrum burada fırtınada evlerin çatıları uçtu. Ne yapıyorsunuz?” “Ana burada havalar çok iyi.” diyordum sana hep. Nasıldı biliyor musun ana? Çadırlarda kalıyoruz, üstleri akıyor, içinde çamur... Yağmur oluğu diye çadırın içine adeta kanallar açtık. Dere gibi. Bir gün dedin ki annem; “Oğlum gece yarısı dışarıya çıkıyorum, aya bakıyorum. Oğlum da bakıyordur diye.” Ana o günden sonra dağda gece kaldığımız pusularda aya dürbünle bakıyordum, anamla aynı anda bakmak için. Sonraki yıllarda ve halen hep bakarım aya anam. Anamla aynı anda aynı yere bakarım diye. Ne müthiş bir sevgi seninki be annem, sen Düzce’nin Çele Köyü’nde, ben Silopi’de dağ başında, aynı anda aya bakarak özlem gidermek...

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, annenize ve babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de güzel söz söyle! Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de Sen onlara (öyle) rahmet et (diyerek dua et!)” İsra 23, 24. Yine Allah’ımız (CC): “Biz insana, anne babasına (en güzel bir biçimde davranmasını) emrettik. Çünkü annesi onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. O halde Bana ve annene babana şükret! Dönüş Banadır.” Lokman 14.

Annem Allah’ımız (CC) talimatını vermiş zaten. Hamdolsun ki senin fıtratına annelik şuurunu, bize de evlatlık mes’uliyetini vermiş.

Annem. Sonra acemi birliklerinde bölük komutanı oldum. Hatırlar mısın hani babam anlatmış sana askerden gelince. “Acemi birliğinde onbaşı koğuşun kapısına dikildi, palaska ile çıkarken acemi erlere gelişigüzel vuruyor. Palaskanın ucundaki demir sırtıma vurdu, çok canımı yakmıştı.” diye. Sen de demiştin ya; “Oğlum, subay olunca bir asker döversen sana hakkımı helal etmem.”  Babam gülmüştü sana. “O ocağa ne insanlar geliyor, çocuğu bunaltma.” diye. İşte Anneciğim öyle bir acemi bölüğünün komutanı oldum yüzbaşı iken. Neyi farkettim biliyor musun?

Ana, Anadolu senin gibi, yürekli, fedakar, vatansever, imanlı analarla doluymuş meğer. Hani Harp Okulu’na beni ziyarete gelince nizamiyeden geçen Harbiyeli’leri görünce babama demişsin ya; “Bu çocuklar tornadan çıkmış gibi, hepsi birbirine benziyor. Hangisini kucaklayayım oğlum diye.” Aynen onun gibi anam, Anadolu’nun tüm anaları kucaklanası, elleri öpülesi imiş meğer. Neden mi? Gelen askerler Anadolu’nun her yerinden geliyorlar. Türk, Kürt, Abaza, Çerkez, Arnavut, Gürcü, Boşnak, Sünni, Alevi... Ama annem, hepsi tornadan çıkmış gibi, terbiyeli, fedakar, saygılı, itaatkar, devlete ve millete kurban olmaya gelmişler.

Hani Çanakkale’de 100 sene önce oğlunu kınalayıp gönderen ana ne yazmıştı komutana. “Evladım, bizde üç kıymete kına yakarlar, koça kına yakarlar, Allah’a kurban olsun diye. Gelin giden kıza kına yakarlar, gittiği evde eşine evlatlarına kurban olsun diye. Askere giden oğula kına yakarlar, vatanına, milletine, dinine feda olsun diye.” Annem hala tüm analar oğullarını aynı terbiye ile yetiştirip askere gönderiyorlar. Hem de hepsi. Meğer askerliği bu necip millet analardan öğreniyormuş. Biz sadece, selam vermeyi, silah tutmayı ve harp etmeyi öğretiyormuşuz. Askerliğin ruhunu anneler veriyormuş. O şehit cenazesinde dudaklarını ısırıp kanatıpta yine gözyaşını saklamayı beceren anneler.. Anam, ülkenin gerçek koruyucu melekleri de annelermiş. Siz o yüce ruhu vermeseniz, evlatlar şehit olmaya düğüne gider gibi gidebilirler mi?

Annem, geçen sokakta yürürken insanların gelişigüzel, tüm çamaşırlarını kurutmak için dışarıya astıklarını gördüm. Sahi ben ne senin ne de babamın atletini bile görmedim hiçbir yerde. Sen nerede kurutursun annem çamaşırlarını? Gerçi köyümüzde kimsede görmedim. Bu iffet ve asalet! Ne büyük bir ahlak seviyesi annem. Allah devam ettirmeyi tüm milletimize nasip etsin. Aynı şekilde sizleri ben pijamalarınızla da görmedim. Bu nasıl bir özlem anne biliyor musun? Hani gevur memleketlerinde uzun süre kalırsın da ezan sesi özlersin, minareler görmek istersin ya. Toplumun geçmişteki bu iffetini de şimdilerde öyle özlüyoruz annem.

Şunu gördüm annem, “Ana her yaşta ana, çocuk da her yaşta maalesef çocuk.”

Kız eğitimli ve yetişkin. Kaçmış eşine. Hem de bir Müslüman Türk ülkesinden başka bir Müslüman yurda. Aylar geçmiş. Evlenmiş, hamile bir de… Anası, babası gelecek. Günleri, saatleri sayıyor hem de çocukken saydığı gibi.. “İki gece uyuyacacağız, üçüncü gece gelecekler.” diyor eşine. Tam gelecekleri gün anne arıyor ve “Kızım babanın işi çıktı, biz üç gün erteledik gelişimizi..” O koca kadın olmuş, doçent olmuş evlat hışımla anasının yüzüne kapatıyor telefonu. Neden mi annem? “Çocuk işte!” diyeceğim güleceksin. Ama dedim ya çocuk her yaşta çocuk, ana hep ana. Ağlarken “Ana!” diye ağlıyoruz her yaşta. Düşünün diyor ki sonra doçent hanım eşine; “Küçük çocukken annemi babamı beklerken de böyle beklerdik, iki gece uyuyacağız, uyanacağız, sonra annemler gelmiş olacak.”

Annem seni çok özlüyoruz.

Tabii çok değer verdiğimiz bir anne daha var hayatımızda; eşimiz... O’nun anne olurken yaşadıklarına, ağrılarına, çaresizliklerine tanıklık ediyoruz. Bu arada, annelik hamilelikle başlıyor. Babalık mı? O doğumdan sonra. Kocalar hamilelikle beraber baba gibi davranmalı, eşini yalnız bırakmamalı. Onun evladı için verdiği çaba ve emeğe anlayışla, sevgi ve saygı ile bakmalı.

O sevgi ile yolunuzu bekleyen eşinizi büyüten bir anne daha var. Kınalayıp kızını binbir ümitle gelin gönderen. Hatta kızının gönlü olsun diye babayı bile kırabilecek fedakarlıkta, elleri duada hep iyi haber bekleyen ana... “Ana kızına taht kurar, kız bahtı kocadan arar.” Atasözümüz var ya. O ana da koca olarak, senin kızının bahtını kurmanı bekler.

“Ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz.” demiş ya atalar ana. Sen dert yükünü de, efkarımızı da, sevincimizi de çeken en değerli varlığımızsın. Sen “Ananın bastığı yavru incinmez.” misali söyle anam. Senin söylediğin herşey küpe kulağımıza. Haa bir de şaşırma, hala süren cahilliğimize annem. Sen de söylemiyor musun, “Böyük anamın lafları geliyor aklıma!” diye. “Yaşlandıkça kıymetini anlıyorum. Ne akıllı kadındı.” diye. Demek dünyanın düzeni böyle anam. Analar her yaşta çekiyor demek ki çocuklarını, ya da çocuklarından çekiyor. Ne diyelim annem, “Seni çok seviyoruz.” demekten başka. Biz hep alan taraftayız. Ne ile ödenir ki ana hakkın? Çiçekle mi? Basit hediyelerle mi? Anneler günündeki komplimanlar, kandildeki telefonlar, bayram ziyaretleri ile mi? Hayır!..

Anne, sen bize hakkını ebediyen helal et, yoksa ne yaparız biz? Duaya da devam et, Allah kendi merhametinden vermiş annelere. Ana duasını Rabbim geri çevirmez inşaallah.

ANNE

İlk kundağın

Ben oldum, yavrum;

İlk oyuncağın

Ben oldum.

 

Acı nedir

Tatlı nedir... bilmezdin

Dilin damağın

Ben oldum.

Elinin ermediği

Dilinin dönmediği

Çağlarda, yavrum

Kolun kanadın

Ben oldum

Dilin dudağın

Ben oldum.

 

Belki kıskanırlar diye

Gördüklerini

Sakladım gözlerden

Gülücüklerini...

Tülün duvağın

Ben oldum!

 

Artık isterlerse adımı

Söylemesinler bana

'Onun annesi' diyorlar...

Bu yeter sevgilim bu yeter bana!

 

Bir dediğini

İki etmiyeyim diye

Öyle çırpındım ki

Ve seni öyle sevdim sana

O kadar ısındım ki

Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim

Gün oldu kırdın...

İncinmedim;

İlk oyuncağın

Ben oldum.. Yavrum

Son oyuncağın

Ben oldum...

 

Layık değildim

Layık gördüler

Annen oldum yavrum

Annen oldum!

 

Arif Nihat Asya”

 

Evet annem, sen her şeyimiz oldun. Gücüm sadece “Seni çok seviyorum anne” diyerek sana sımsıkı sarılmaya yetiyor.

Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

3 yorum

  • Yorum Linki Halil MERT Cuma, 22 Ağustos 2014 02:27 yazan Halil MERT

    Çok teşekkür ederim. nezaketinizden dolayı...
    ben de anama yadım bu mektubu. Sonra da ağlayarak telefonda okudum kendisine..
    Allah'a emanet olun.
    0532 466 54 32
    81mert@gmail.com

    Raporla
  • Yorum Linki CEMAL ERDOĞAN Perşembe, 21 Ağustos 2014 11:47 yazan CEMAL ERDOĞAN

    Halil Abi,
    Şair hissederim söyleyemem demiş ya, siz hissettiklerimizi yazmışsınız, Okuduktan sonra anamı aradım. Dua, dua, dua almama vesile oldu.
    Gaflet içinde bu güzellikleri yaşamayı unutuyoruz. Biliyorumki birçok kişi ana, baba, eş, çocuk, dostları ile sorunlar yaşıyor. Güzel kaleminle benzer yazılarına muntazırız.
    Saygılarımla,

    Cemal ERDOĞAN
    E. Hv. Yb
    0505 319 58 57

    Raporla
  • Yorum Linki Sabri DUMAN Çarşamba, 20 Ağustos 2014 11:04 yazan Sabri DUMAN

    Kıymetli Ağabeyim, hakikatlı ve hissiyatlı bu güzel yazınızı gözlerim dolarak okudum. Allah razı olsun, nefsimi gafletinden bir derece uyandırmaya vesile oldu inşâallah.
    Saygılarımla.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...