Türkiye, Türkiye’den ibaret değildir.
Son Türk Keneşi (Türk İşbirliği Konseyi)’inde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Türk Konseyi’nde Cumhurbaşkanımız; “6 DEVLET, TEK MİLLETİZ” diyerek, “Azerbaycan’ı olduğu gibi Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ı da kendimizden ayrı görmedik, görmüyoruz. Türkistan Coğrafyası bizim ata yurdumuz, ana ocağımızdır. Hepimiz aynı dili konuşan, aynı dine inanan, tarihi, kültürü, medeniyeti bir, 300 milyonluk çok büyük bir aileyiz. Kazak, Kırgız, Özbek, Tacik ve Türkmen kardeşlerimizin de Türkiye’ye aynı nazarla baktıklarını, ülkemizi kendi evleri gibi gördüklerini biliyorum.” diyor ve devamında daha da önemli şunları söylüyordu. “Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da yaşayan Türkiye kökenli insan sayısının 20 milyonun üzerinde olduğunu tahmin ediyoruz.” diyor ve “Türk Cumhuriyetleri’nden de kendi vatanlarından uzakta yaşayan 10 milyonlarca kardeşimiz, bir başka ifadeyle diasporamız var. Değerli dostum İlham Aliyev’in dediği gibi ‘Bir milletin iki diasporası olmaz’. Biz Kazak, Özbek, Türkmen, Azeri, Kırgız, Tatar, Çerkez, Ahıska, Çeçen tüm kardeşlerimize Türk diasporasının doğal bir üyesi nazarıyla bakıyoruz.”
Özetle, Cumhurbaşkanımız diyor ki, Bağımsız Devletlerimiz birdir, beraberdir. Devletlerimizden mahrum gurbet yaşayan tüm kardeşlerimiz ise hepimizindir. Rusya’da, Avrupa’da, Afrika’da yaşayan Türkiye kökenliler Kazakistan içinde dışarıdaki yurttaşları gibidir, Azerbaycan içinde. Aynı şekilde, dünyanın her yerindeki Kazak, Kırgız, Çeçen, Türkmen vd. Türkiye için kendi gurbette yaşayan vatandaşları hatta Devlet-i Aliye vatandaşları gibidir.
Kuzey Afrika’da yaşayanlar kim? Aslında Devlet-i Aliye’nin (Osmanlı) vatandaşları değil mi? Gelecek tasavvurumuzun nasıl şekillendiğini de buradan tasavvur edelim.
Ülkemiz yeni bir sürece girmiştir. Artık büyük ve köklü mirasına sahip olup meydana çıktığını bizzat Cumhurbaşkanımızın ağzından duyurmuştur.
Son Türk Keneşi’nde Kazakistan’ımızın Kurucu Cumhurbaşkanı N. NAZARBAYEV, Türk Dünyası’nın Aksakalı ilan edilmiştir. Özbekistan üye olmuştur. Türkmenistan geliyor. Macaristan Başbakanı “Biz Kıpçak Türkleri’yiz.” deyip AB’nin Suriye Harekâtı sürecinde aleyhimize karar almasına engel olmuştur.
Türk Keneşi’ne Babür Devleti’nin manevi mirasını yüklenen Pakistan’da davet edilmelidir.
Ülkemizin Milli Birlik adına gösterdiği gayretler Türk Dünyası’nda insanlar üzerinde ciddi etki yapmaktadır. Aynı etki Ümmet Coğrafyası’nın özellikle de Devlet-i Aliye Vatandaşlarının üzerinde de etkilidir. Lübnan’da halkın yönetime gösterdiği tepki ortadadır.
ASRİAD, Asrın İşadamları Derneği olarak Kazakistan’a bir İş gezisi düzenledik. Son Türk Keneşi’ndeki BİR MİLLET, ALTI DEVLET söylemi sokakta karşılık bulmuş.
Türkiye’nin Suriye Harekâtı ile ABD ve Rusya gibi güçler karşısındaki kararlı duruşu halk üzerinde ciddi etkiler bırakmış, Türkiye’ye, Milletimize ve bizzat kendilerine duydukları özgüveni artırmıştır.
Görülen özetle şudur. “Bize göre Turan şarttır. İttihad-ı İslâm (Ümmetçilik) ise Farzdır.” S. Ahmet ARVASİ Hocamız: “Tarih göstermiştir ki, Türk Milleti güçlü olduğunda, Ümmet-i Muhammed (SAV) felaha ermiştir. Türk Milleti sıkıntıya düşmüş, Ümmet-i Muhammed (SAV) kan ve gözyaşına mahkûm olmuştur.” diyor. Türk Milleti ayağa kalkmadıkça bu da değişmeyecektir. Hâsılı Turan, hem rükün hem de şart konumundadır.
Son yıllarda sosyal medya aracılığı ile her türlü sulandırma ve bilgi kirliliği yapılmakta, fitne ve endişeye sebep olacak şeyleri ısrarla birileri pompalamaktadır.
Bir hamiyetperver Harbiyeli Ağabeyim Osmanlı ve Ecdada atılan iftiraları yazmış bana.. Güya Osmanlı ve Müslüman Ecdad Türklüğü reddetmiş. ALLAH'tan M. Kemâl Paşa "Türk kasırgadır, güneştir." diyerek Hakkı teslim etmiş.
Öncelikle.. M. Kemâl'i övmek için neden Ecdadı yerme gereği duyar bir insan?
Bu dangalaklara tek sorum şu?
"HAN" unvanını kimler kullanır, Osmanlı'da kiminle birlikte ve neden “HAN” kullanıldı?
Bu garabet adamlar acaba Dünya Türklüğü'nü tanıyorlar mı? Acaba TÜRK, cumhuriyet devrimleri ile dayatılan yeni tip mi?
Mazisi ile kavgalı hele de tarihinde Büyük Medeniyetler olan bir ecdada küfrederek nasıl Türklük ve Büyük Millet iddiaları var?
Motu (Mete)siz, Cengiz'siz, Atilla'sız, Alparslan'sız, Fatih'siz, Yavuz'suz, Batu Han'sız, Timur'suz, Şah İsmail'siz, Buhari'siz, Yesevi'siz, Bektaşi'siz, Maturidi'siz, Yunus'suz, Farabi'siz, Piri Reis'siz, Abdulhamid'siz, Enver'siz, Kuşçubaşı'sız, Zenci Musa'sız, Gaspıralı İsmail'siz, Aytmatov'suz.... Türk olunur mu?
Unutmayın!..
Kendi geçmişine direnenler, başkalarının geçmişini dilenirler..
Bir devre arkadaşım da şöyle bir yorum yapmışlar..
"Atatürk ün anlattığı milliyetçilik, Anadolu da yaşayan halkların bir isim altında toplanmasıdır ve arkasından hemen halkçılık gelmiştir anlamlı olarak ."
Evet, İnkılap Tarihi derslerinde tam da bu anlatıldı..
Ne kadar güdük bir yaklaşım.
Büyük bir Millet, 1923’te zorunlu çizilen sınırlarla tanımlanabilir mi?
İşte sırf bu yeni Türk Yaratma davası bile Atatürk olmasına engel Mustafa Kemal Paşa'nın.
10.000 yıllık bilinen tarihi olan, kökleri taaa Japon Denizi'nden Avrupa içlerine yayılmış, -düşünün daha 7 ay önce Beşiktaş'ta dahi 3000 yıllık Kurganlar (eski Türk mezarları) bulundu-, bir Milli tarih ve bilinci yok edip, üzerine Anadolu'yu aslından, İman, töre ve edebinden, tarihinden kopartıp yeni ve kendinizce Avrupalı bir millet yaratacaksınız. Sonra da kendinizce 1923'te yarattığınızı zannettiğiniz bu millete ATA olacaksınız.
Bu sosyolojik bir zulüm ve suikasttır ki, hala sancılarını çekiyoruz.
İstiklal Harbi'ni dayandırdığın temelleri kendi ellerinle yıkmak hangi gayeye hizmettir? Ki o temeller Selçuklu'yu da Osmanlı'yı da kuran temellerdir.
Sonra Anadolu'da herkesin kafasına zorla "Sen Türksün!" diye vuracaksın.
Dünya Türklüğü'ne, Medeniyet Coğrafyana sırt çevirmesen bu gün o büyük ihtişamlı mazine ve Büyük medeniyet Coğrafyana hiç kimse itiraz etmez ve bölücülük gibi bir sorunun da olmazdı. Ama sen 1923'te Millet olduk dersen ülkeyi böyle bölünme noktasına ellerinle getirirsin…
Şu tuzaklara da düşmeyeceğiz.
Biz ırkçı değiliz. Irkçılığın her türü haramdır. Turan fikrinin özünde İslam ve Milletimizin derin tarih ve birlik bilinci vardır.
Türk Milleti, birlikte yaşadığı diğer dindaşlarını dışlamamış, kardeşçe yaşamıştır. Araplar bunun en büyük örneğidir. Bu manada da “Arap Birliği’ne inat Türk Birliği” gibi ahmakça şeyler görüyoruz. Arap Birliği Ümmetin nüfuz alanında tutulursa birlik beraberliğe katkı sağlar.
Türk Birliği neden ezeli Düşmanımız Avrupa Birliği’ne inat değil de Arap Birliği’ne inat kurulsun? Bunu okuyunca diyecek ki ihanetle kol kola girmiş kesimler “Araplar bizi arkadan vurdu.” Be ahmak adam, sana mermi atan Ş. Hüseyin ile Suud avanesi. Arap’ın onda biri. Kim attırdı mermiyi? İngiltere, Fransa..
Neden mermiyi attırana, kardeşlerini senden kopartana, bu gün de PKK bölücü ihanetini destekleyene düşman değilsin de, İman kardeşlerine düşmansın?
Aziz Milletim.
Türk Dünyası, başta esir ve mahkûm edilmiş Doğu Türkistan olmak üzere sana bakıyor. Devlet-i Aliye Vatandaşları sana bakıyor. Ümmet-i Muhammed (SAV) sana bakıyor. Mazlum insanlık sana bakıyor.
Sen güçlü olursan insanlık daha mutlu olacak.
Güç için İman gerek, kararlılık gerek, çok çalışmak gerek, üretmek gerek, teknolojiye sahip olmak gerek, Milli ve yerli olmak, dışa bağımlılıktan kurtulmak gerek.
Birlik olmak gerek…
Ulvi gayelerin için hayalperestlikle suçlayanlara aldırma. Yunan’ın Megola İdeası’nda İstanbul’u başkent yapacakları maddesi var. Oysa senin senin gibi düşünen seni özleyen dünyanın her yerinde kardeşlerin var.
- Gökalp Merhum diyor ya:
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan;
Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan…”
Sizleri Atayurdumuzdan bir özlem şiiri ile selamlıyorum.
UZAKTAKİ KARDEŞİME
“Bu şiir, Türkiye'nin Kurtuluş Savaşına atfen, Büyük Şair Mağcan Cumabay tarafından Kazakistan'da 1918–1919 kışında yazılmıştır."
Uzakta ağır azap çeken kardeşim
Solmuş laleler gibi kuruyan kardeşim
Etrafını sarmış düşman ortasında
Göl gibi gözyaşı döken kardeşim
Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim
Ömrünce yaddan cefa görmüş kardeşim
Hor bakan, yüreği taş, kötü düşman
Diri diri derini soymuş kardeşim
Ey Pirim! Değil miydi Altın Altay
Anamız bizim? Bizlerse birer tay
Bağrında yürümedik mi serazat
Yüzümüz değil miydi ışık saçan ay?
Alaca altın aşık atışmadık mı?
Tepişip bir döşekte yatışmadık mı?
Anamız olan Altay’ın ak sütünden
Beraber emip, beraber tadışmadık mı?
Akmadı mı bizim için dupduru bulak
Şarıldayıp, gürül-gürül dağdan inerek
Hazırdı uçan kuş, kopan yel gibi
Dilesek bir bir atlar, tıpkı Burak
Altay’ın altın günü nazlanarak
Gelende sen pars gibi bir er olarak
Akdeniz, Karadeniz ötelerine
Kardeşim, gittin beni bırakarak
Ben kaldım yavru balaban, kanat açamam
Uçsam diye davransam bir türlü uçamam
Yön bulduran, yol gösteren can kalmadı
Yavuz düşman koyar mı şimdi beni vurmadan
Kurşunlar genç yüreğime saplandı
Günahsız temiz kanım su gibi aktı
Kansız kalıp kuruyup bayıldım
Karanlık hapse sıkıca kapattı
Görmüyorum gece gezdiğimiz ovayı
Gündüz güneşi, gece gümüş nurlu ayı
Nazlı nazlı ipek kundaklara sarmalayıp
Bizi büyüten altın anam Altay’ı
Ey Pirim! Ayrıldık mı ulu bütünden?
Dağılıp yılmayan yağan oklardan
Türk’ün pars gibi yüreği varken
Korka kul mu olduk düşmandan sinen
Kudrete hamle eden Türk’ün canı
Gerçekten hasta mı, bitti mi hali?
Ateşi söndü mü yürekteki, kurudu mu?
Kaynayan damarındaki atalar kanı
Kardeşim sen o yanda, ben bu yanda
Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza
Layık mı kul olup durmak?
Gel gidelim Altay’a, ata mirası altın tahta
MAĞCAN CUMABAY
1893 yılında kuzey Kazakistan’ın Petropavlovsk bölgesinde dünyaya gelen Kazak edebiyatçısı, gazeteci, pedagog ve Türkolog olan Mağcan Cumabay’ın Türkiye Türkleri’nin gönlünde özel bir yeri ve önemi vardır. 11 Şubat 1938 tarihinde inandığı değerlerden taviz vermediği için kurşuna dizilerek öldürülen Mağcan Cumabay, “Uzaktaki Kardeşime” adlı şiiriyle Anadolu’da Kurtuluş Savaşı veren Türkiye Türkleri’ne mücadele azmi vermiştir. Onun bu asil davranışı Türk Dünyası’nı ne kadar yürekten takip ettiğinin de bir işaretidir.
Allah’ım, cennetinde buluştursun inşaAllah büyük şehidimizle bizleri..