FİKİR FAKİRLİĞİ VE TANIM KARMAŞASI
Bir zamanlar insanlarımız daha fakirdi, daha eğitimsizdi. Kıt kaynaklarla geçiniyordu. Ama idealleri vardı. Hayalleri vardı. Sevdiği bir ülkesi, güvendiği bir devleti, övündüğü bir ordusu vardı. Farklı düşündüğünü zanneder, VATAN-MİLLET-DİN ve DEVLET deyince aynı şeyleri söyler, benzer tepkiler verirdi. Çünkü kutsal bildiği değerler tanım olarak insanımızda aynı değerleri ifade ederdi.
Geleceğe dair ümitleri vardı. Ayrıntısını bilmese de tarihine bağlıydı. Bölgesinde Milletimizin büyük olduğuna inanırdı. Devletimizin yedi düvele meydan okuyacağına inanırdı. Kıbrıs barış Harekâtı başlayınca Askerlik Şubelerinin önüne doluşmuşlardı. Askere alınmak için. Hemde Edirne’den Kars’a kadar.
Sonra 12 Eylül oldu. ABD başkanı “-Bizim çocuklar başardı.” dedi. Akabinde kurulan hükümetin Başbakanı “-Benim memurum işini bilir.” dedi. Halkımız hayali ihracatlar, İSKİ yolsuzlukları, olağanüstü dış borçlanma, medyanın ahlakına yaptığı yoğun yozlaştırma taarruzu ile karşılaştı. Sonra PKK diye bölücü evet ilk kez bölücü bir terör örgütü çıktı.
Bu arada komünist blok çöktü. Bağımsız Türk Devletleri çıktı. Çevremizde gündem çok hızlı değişmeye başladı. Türkiye artık aleni olarak dışarıdan dayatılan programların bir parçası, figüranı oluyordu. Vatandaş artık bunu kabullenmeye başlamıştı. Maalesef her gün düzenli olarak hem de beş kez Allah’ın önünde secde eden Müslüman Türk, Kürt, Arap kim varsa “ABD olmadan bir şey yapamayız.” ümitsizliğine düşmüştü. Oysa ümitsizlik şirkti. İfade etmekte zorlanıyorum ama bu lakaytlığın, iman sorununun arka planında aslında tamahkârlık, rahat yaşama, çalışmadan kolay ve hızlı kazanma gibi Müslüman’a yakışmayan talepler vardı. Bu ahlaksız talepleri Allah’tan isteyemeyeceğine göre başka bir mercie başvurmayı uygun gördü. O da ABD ve Batıydı en genel manada… Yani küresel ağalar, sermaye grupları…
Allah ne buyuruyor. “Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin –hayâsızlığı- emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vaat ediyor. Allah geniş olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 268)
Artık bir araya gelme zamanıdır.
Geçmişte emperyalizme, sömürüye karşı direnmiş tüm ahlaklı düşünce gurupları…. İdealist insanlar… Güçlü ve Büyük Türkiye İdealine inananlar, bunu talep edenler… Ülkede sosyal adalet isteyenler, gelir dağılımı dengelenmeli diyenler… Ülkenin tam bağımsız olmasını isteyenler… Türk’üyle, Kürd’üyle, Sünni’siyle, Alevi’siyle bu milletin geçmişi edep ve terbiyesiyle barışmasını isteyenler… Artık bir araya gelme zamanıdır.
Bakın strateji uzmanları bir ülkenin Milli Gücünü hesaplarken, Maddi gücünüzü bir katsayı ile çarpıyorlar. Sonra da Milli gücünüzü buluyorlar. Nedir bu katsayı? Ortak irade/Milli kararlılık katsayısı.. Bu katsayı Yunanistan için bir, İsrail için iki, Türkiye için 0,5 yani yarım olarak belirlenmiş. Maddi gücün içinde, nüfusunuz, askeri, ekonomik, siyasi gücünüz var. İhracatınız, üretiminiz var. Düşünün tüm bunlar toplanıyor. İsrail’in Milli gücünü bulmak için maddi gücü iki ile çarpılıyor. Sizin Milli gücünüzü bulmak için Maddi gücünüz ikiye bölünüyor.
Nedir bu Ortak irade/Milli kararlılık katsayısı?
Ülke insanının tüm manevi değerleri, bu değerlere ve birbirine bağlılığı, gelecekte birlikte yaşama azim ve kararlılığı, ülkedeki siyasi birlik ve kararlılık, katılımcılık, vatandaş memnuniyeti…. İnsanların ülkenin geleceğine duyduğu güven ve itimat… İşte tüm bu manevi değerler, anlayacağınız Çanakkale’de etten duvar olan iradeye biz Ortak irade/Milli kararlılık diyoruz. Bu katsayı siyaset olarak nerede durursanız durun eğer Milli zeminde, emperyalizme karşı bir yerde ve her türlü işbirlikçiliğe karşı iseniz sizi çok ilgilendiriyor. Eğer İsrail gibi 2.0 olmazsa, Japonya gibi 1.75 olmazsa, en azından Yunanistan gibi 1.0 olmazsa işiniz zor. Bu defa Yunan’ı Polatlı’da da durduramazsınız. ABD’yi Kuzey Irak’ta durduramazsınız.
Şimdi bunları söylerken, maalesef emperyalizmin en büyük vebası, öldürücü hastalığı Mikromilliyetçiliği yani Unsuriyetçiliği de unutmayın. Türkler, Araplar, Kürtler… Hatta Acemler… Ortak hareket etmek zorundasınız. Etrafınız kuşatıldı. Bu gün Irak’ta ABD askeri kadınların ırzına geçerken Türk, Kürt, Arap olmasına ya da Şii veya Sünni olmasına bakmıyor. İsminin Zeynep olması, Müslüman olması yeterlidir. Öldürülenlerin Ahmed, Hasan, Ali, Ömer olması yeterlidir.
Kopenhag Kriterlerinden medet ummak? Ne büyük hata!
Bakın ayrıca tüm Devlet-i Aliye vatandaşları… O ataların evlatları. Size ABD yurttaşları yani seçmenleri 100 yıl sonra bile Müslüman Türk olarak bakıyor. Siz ise çizdikleri sınırlara itaat ediyor, daha da kötüsü adeta “-Gelin, daha da parçalayın!” dercesine iktidarı ile muhalefeti ile Kopenhag Kriterlerinden medet umuyorsunuz. Düşünsenize dedelerinizle yedi düvelde onlar savaşmadı mı? Onlar ülkenizi işgal etmedi mi? Onlar nenelerinizin ırzına saldırmadı mı? Onlar Ermenileri kışkırtmadı mı? Onlar Halepçe katliamı için Saddam’a kimyasal silah vermedi mi? Katliam yaptırtmadı mı? İran’a saldırtmadı mı?
Ortadoğu’da II’nci Abdulhamid Han’ın toprağına Ata toprağınıza İsrail’i onlar kurdurtmadı mı? Müslüman Arap aşiretlerini onlar ayartıp paralarla ve basit menfaatlerle kandırıp ordunuzu arkadan vurdurtmadılar mı? Kuzey Irak’ta Barzani ailesini onlar kullanmadı mı? Halen kullanmaya devam etmiyorlar mı? Coğrafyamızda dökülen kan ve gözyaşının müsebbibi onlar değil mi?
Sonuç olarak çok değil 30 yıl öncesi gibi, aynı yöne bakıp aynı şeyi görebilen ama çözüm için sen ben kavgası etmeden bir araya gelmek zorundayız. Çözümü bizi Anadolu’dan atmak isteyen Haçlı Zihniyetlilerde değil, kendi insanımızda, coğrafyamızda ve medeniyetimizde bulmak zorundayız. Bunun içinde tanımlarımızı kendi tarihimizde bulup yeniden yapmak zorundayız. Algımızı düzeltmek zorundayız.
Halil MERT
(E) Topçu Yarbay
Strateji Uluslararası İlişkiler ve Yönetim Uzmanı