Cuma, 22 Şubat 2008 01:38

Ne olacak Türkiye'nin hali?

‘Ne olacak Türkiye’nin hali?’
      veya yazılı olmayan kurallar

Nevzat TARHAN
       
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

      Üniversitelerin birinde bir Alman, bir Rus, bir Amerikalı ve bir Türk   bilim adamına filler üzerinde araştırma ödevi veriliyor. Aylar süren çalışmalar sonunda çıkan sonuçlar rapor ediliyor.

Rus araştırmacı “Fillerde Sosyalizm”, Amerikalı bilim adamı “Fillerde Kapitalizm” başlığı ile çalışmasını getirirken Alman araştırmacı “Fil İlmine Giriş” adını taşıyan yedi cilt kitapla gelir. En çarpıcı olanı ise Türk araştırmacıya ait olan “Ne Olacak Fillerin Hali?” isimli çalışmadır.

Son zamanlarda laiklik, irtica, baş örtüsü konusunda yapılan tartışmalar aslında bu ‘yurdum insanı reaksiyonu”na dönüştü.

Merkez medya “411 el kaosa kalktı” gibi başlıklarla ‘korku siyaseti’ yapıyor. Ünlü ve saygın bir psikiyatrist ile bir gazeteci “Türkiye’ye elektroşok tedavisi yapılmalı” diyerek darbe iması yapıyorlar. Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı ve eski bir Jandarma Genel Komutanı “Hukukun rafa kaldırılacağı günler yakındır” diyebiliyor.

Korkunun siyasette kullanılması yeni bir psikolojik savaş taktiği değildir. Ama bunu ‘yurdum insanı usulü’ acemice ve komik gerekçelerle yapmak herhalde bize özgüdür.

Komik çünkü haklı ve mantıklı bir nedensellik bağı kurmadan “kaos” ve “darbe” iması yapıldı. Eğer bu iddialar 2001 krizi dönemi yapılsaydı askeri bir darbeyi sonuç verebilirdi.

Malum 11 Eylül 2001 trajedisini Amerika yaşamasaydı Türkiye’de sıra dışı bir şeyler olacaktı. O dönemde Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu arasındaki ‘Güvenlik Sendromu’ polemiği vardı. Ekonominin açıkça iflas ettiğini söyleyen bir Genelkurmay Başkanı bazı hazırlıkların peşinde  olduğu izlenimini veriyordu. Ancak 11 Eylül trajedisi Türkiye için şans oldu. ‘Harbiye marşı’ veya Hasan Mutlucan türküleri ile uyanmak isteyenler o tarihde hayal kırıklığına uğradılar.

Askeri darbe yasal mı?

Bunun yasal olduğunu savunanlar TSK İç Hizmet Kanunu’nu gerekçe gösteriyorlar. 35’nci maddeye göre Silahlı Kuvvetlerin Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi vardır.

Yazılı kural bu kadardır. Daha sonra yazılı olmayan kurallar devreye girer. 13 tane Orgeneral Cumhuriyetin tehlikede olduğuna ittifakla karar verirse darbe meşru oluyor.

Bu yazılı olmayan kural hangi çağdaş ülkede var? Anayasada neden yazılmadı? Doğruysa neden açıkça telaffuz edilmiyor?

Bu tarz soruları devam ettirebilirsiniz. Bunun bir örneğinin emekli Orgeneral Recep Ergun olduğunu söyleyebiliriz. Özal döneminde Birinci Ordu Komutanı olan Recep Ergun Paşa ordunun içerisindeki Necdet Öztorun’un Genelkurmay Başkanı olmısına ve akrabasal  geçen Genelkurmay Başkanlığı makamı devrine itiraz etmeseydi. Öztorun Genelkurmay Başkanı ,Yirmibeşoğlu ikinci başkan iki yıl sonra da başkan olacaktı. Kenan Evren  Cumhurbaşkanı olarak 13 Orgenerale karşı çıkamazdı. Tıpkı 12 Mart’a Cevdet Sunay’ın karşı çıkamamış olması gibi.

Eğer bugün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 411 milletvekilinin kabulü ile ekseriyetle geçmiş olan anayasa değişikliğini Meclise geri gönderirse gizli bir muhtıra aldığını kabul etmemiz gerekecektir. Bakalım Başbakan’ın gösterdiği milli irade yanındaki duruşu Cumhurbaşkanı gösterebilecek mi?

Eğer normalleşeceksek, sivilleşeceksek AB Birliği’ne girmekte samimi isek, Silahlı Kuvvetlerdeki yazılı olmayan kurallarla mücadele etmeliyiz.

TSK bünyesinde siyasetten uzak sadece görevini en iyi şekilde yapmak isteyen sessiz çoğunluk da bunu istiyor.

Sayın Cumhurbaşkanı makamın hakkını vermezse hesabını da veremez.

Korkunun siyasette kullanımı yeni bir uygulama değildir. 12 Eylül’den önce pompalanan komünizm korkusu, ABD’nin orantısız tepkilerle ortaya çıkardığı terör korkusu, bugün ileri sürülen İran korkusu bunun örneklerindendir.

Sapık birisinin bacakları kezzaplı şırınga ile yakmasını sunarken buna ‘mini etek’ anlamı yüklemek, daha önce yaşanan ‘testis senaryosu’ ile de tesettürlü bayan doktorların üzerinde korku üretmek kastı vardır.

1400 yıl önceki örnek:

Tarihte benzer olaylara sıkça rastlanır. Ebu Sufyan Medine’ye Nuaym isimli bir tüccarı gönderiyor. Bol para ile rüşvetlendirdiği bu tüccar, Medine sokaklarında dolaşarak Ebu Süfyan’ın büyük bir askeri gücü olduğunu propaganda ediyor. Tabii Hz. Peygamberin istihbaratı yok, ordusu yok ama teslimiyeti var. Bu olay üzerine nazil olan ayet: “İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. Şayet iman etmiş kimselerseniz onlardan korkmayın, benden korkun” diyor. (Al-i İmran-175)

‘Korku siyaseti’ bugünde çalışıyor. Sanki iç savaş çıkacakmış havası verilmeye çalışılıyor ve ardından “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nu işletmeli” diyerek ‘silahlı siyaseti’ni teşvik ediyorlar. TSK’nın re’sen böyle bir yetkisi yoktur. TBMM açıktır ve memleket sorunları için yüksek performansla çalışmaktadır. Devletin diğer erkleri de görevleri başındadır. Kaos olduğunu ortaya koyabilecek akli, mantıki ve hukuki hiç bir sebep yoktur.

‘Toplumsal şizofreni’ denilebilecek psikolojik yarılma ve çok başlılık ve sosyopsikolojik bütünlüğün bozulduğunu gösterecek bir belirti de yoktur.

Tam tersine ‘toplumsal şizofreni’yi askeri darbelerle düzeltmeye çalışan 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat elektroşok tedavilerinin hiçbir faydası olmamış hatta zararları olmuştur. TBMM ve demokratik laik cumhuriyet olgunlaşamamış, muasır seviyeye çıkış gecikmiştir. İspanya ve Kore bile Türkiye’yi geçmiştir.

Demek ki teşhis yanlış, tedavi yanlış… Birçok şizofreni türünde elektroşok tedavisi artık çağdışıdır. Geçersiz bir tedavi yöntemini ilaçla düzelebilecek bir hastaya uygulamak hatadır. Hastalığı kronikleştirme riski vardır.

Daha çağdaş, daha insancıl, ‘dokulara saygılı hekimlik’ anlayışı varken demokratik olmayan, silahsız güçlerle yapılacak bir düzenlemeyi savunmayı tanımlayacak bir kelime buldum: “Modern İrtica”

Evet bugün askeri darbeleri çözüm seçeneği olarak düşünmek “modern irtica”dır.

Bugünlerde ABD’nin 12 Mart öncesi darbe hazırlıklarını bildiğini belgelerdeki gizliliği kaldırarak açıklamış olması darbeciler için kötü bir haberdir. Satır arasını okuyanlar için bu çok önemlidir. Dünyanın jandarması olarak ABD, darbe heveslilerine “Problemlerinizi demokrasi içinde halledin” demek istiyor olmasın!

Askeri darbe hem anayasal hem de insani bir suçtur.

Çağdaş değerleri savunan bireyler darbeyi asla bir seçenek olarak düşünemezler.  

Toplumun da eskisi gibi artık ‘sürü psikolojisi”nde olmadığı toplum mühendisleri ve darbe heveslileri tarafından biliniyor olmalıdır!

Son Düzenlenme Cuma, 22 Şubat 2008 01:40
Prof.Dr. Nevzat Tarhan

Yönetim Kurulu Başkanı

www.nevzattarhan.com | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...