Ecdadımızın,tarihini;gazalar,zaferler,fedakarlıklar,şehadetlerle tezyin ettiği şerefli ordumuzun şahs-ı manevisine kara bir leke daha sürmenin gayreti içine girmişlerdi.
Adalet kantarının topuzunu kaybetmiş yargı mensupları,yoldan çıkmış üniformalı güruhun karşısında el pençe divan durmuş,talimatlar alıyor,divaneler gibi alkış tutuyordu.
Bir türlü rüşdünü ispatlayamayan siyasi kadrolar,her darbede şapkasını alıp kaçan manga komutanının şefliğinde,yedek subaylık dönemlerinden kalan psikolojiyle hazır ol vaziyette, telaş ve şaşkınlık içindeydi.
Kazıklı Voyvoda'nın 1997 versiyonları, millet iradesinin tecelligahı olan TBMM'ne savaş açmıştı.
Güçlüden yana tavır almakta mahir olan medya,işbirlikçilik ve şakşakçılıkta üzerine düşeni yapmaya amadeydi.
Sözde halkın temsilcisi olan sarı renge aşık sendika ağaları,beşli çete halinde Voyvoda'nın kazığını yağlıyordu..!
Toplum olarak çok ağır bir sınavla karşı karşıyaydık.
Üzerimizde kapkara bulutlar dolaşıyordu.
Akıl,mantık,ilim,düşünce dağa çıkmış,kin,nefret,intikam nefislere hakim olmuştu.
Tampon ile toslanacak duvar arasına konulan ''post'' marifetiyle, kazanın çok ağır bilançoları zamana yayılmıştı.!
Darbe kansız olmuş,fakat yürekleri kanatmıştı.
Üniformalı çete mensupları,önce silah arkadaşlarına darbe vurmuştu.
Darbeye maruz kalan binlerce masum fakat ''sakıncalı'' piyadeler,izbe,karanlık ve tehlikeli sokaklara savrulmuştu.
Gönülleri yaralı,gözleri yaşlı Yaş'zedeler ordusuna nefer olmuşlardı.
Zaman çok derdin ilacıdır.
Sabır ile,koruk üzüm olur.
Darbeciler,şubat soğuğu bin yıl sürecek diyordu,
Allah'ın;zamanın ve mekanın sahibi olduğuna inat...
Şiir okuyan ''Adam''ı,muhtar bile olamaz diye kodese tıkan Bremen Mızıkacıları zil takıp oynamıştı...
Ülkenin sahibi sadece biziz saplantısıyla histeri nöbeti geçirenlere inat,Millet şiir okuyan Adam'a emanetini tevdi etti.
Ve,emanetime adam gibi sahip ol,namerde kaptırma diye sıkı sıkı tembihledi.
''Dik duracağım,ama diklenmeyeceğim'' diyerek çıktı meydana,
Kavga çıkarmadan kavgayı yürütmek (!) niyetiyle.
Bin yıl süreceğini iddia ettikleri zemheri soğuğu beş yıl bile sürmemişti.
Sadece hesap soran,hiç hesap vermeyenlere hesap sorulma devri başlamıştı.
Kara bulutlar yavaş yavaş dağılıyordu.
Sokağa atılan, üniformalı mazlumlar da umutla yüreklerindeki yaranın sarılacağı anı beklemeye durdu.
Nerelerden nerelere geldik...
Sabır...Sabır...Sabır...
Allah sabredenlerle beraberdir.
Dokuz ay on gün sabırla bekleyen insan,doğum anında sabırsızlaşır,
Bir an önce kucağında görmek ister yavrusunu.
Fakat,doğum sancısız olmaz,geciktirmeye gelmeyeceği gibi aceleye de gelmez.!
Ancak;yılları,ayları,günleri sabırla dizeleyebilen,
Son demde de sabretmesini bilmeli ve sabrının tılsımını bozmamalı,ecrinden mahrum olmamalı.
Sizleri biraz daha sabırlı olmaya davet ediyorum,
Umarım yanlış anlamazsınız...
Sabır,savaş,zafer...
Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI