Pazartesi, 26 Mayıs 2008 03:14

Mahallenin öğretmeni ve imamı, kim kaybetti?

Mahallenin öğretmeni ve imamı,
kim kaybetti?

Nevzat TARHAN
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Şerif Mardin hocamız mahalledeki rekabette öğretmenin kaybettiğini söylüyor. Psikolojik savaş stratejistlerinin eline bir mahalle malzemesi daha verdi sayın hocamız.

Yeni bir kutsallar savaşına veya fikirler tartışmasına hazır olalım. Şimdi seküler ulusalcılar ‘Biz demedik mi savaşı kaybettik, ya Cumhuriyet ya ölüm’ diyecekler. Mahalle baskısı kavramı siyasi bir kavram değildi ama medya bunu siyasi baskı aracı haline getiriverdi. Aslında hocamız siyasi değil fikri tartışma istiyordu.

Aslında tartışmak fikrine güvenen insan için, gerçeği arayan birey için ve kendini geliştirmek isteyen fert için bir fırsattır. Konuyu ideolojik değil bilimsel zeminde tutmayı başarırsak Türkiye kazanır.

Şerif Mardin hocanın gözünden kaçan bazı gerçekler var. Bu gerçekleri incelersek aslında hem öğretmenin hem de imamın kazandığını görürüz.

Birincisi; mahalledeki öğretmen imam kavgası Cumhuriyetle birlikte başlamadı. Tanzimat’la başladı. Mektepler kurulunca medrese ehli ve tekke ehli ciddi hatalar yaptılar. Fenni ilimleri dünyevi diye küçümsediler. “Bunlara ihtiyacımız yok” diyerek dışladılar. Medreselerde fizik ve kimyayı bilmeyen hocalar yetişti. Tıpkı bugün Afganistan’ın Talibanı gibi... Üstelik mekteplerde din ilimlerinin okunmasını istemeyen bir tavır bile gelişti. Sadece fen ilimleri okuyan mektepliler ise semavi ahlakın yerine çıkar ahlakını koydular.

Sonucu görüyoruz. Sadece din eğitimi almış taassup içindeki radikal dindarlar. Dinin sadece kelime anlamı ile yetinen zahirci, selefi algılama... Diğer taraftan dinin her türlü tezahürünü gericilik gören şekilci laiklik ve bencil, kibirli aydın tipi...

İkinci gerçek: Tanzimat’tan beri eğitim iki başlı gitti. Cumhuriyet’te başın birini kestiler. Yani medrese ve tekkeler kapandı. Aslında kapanmaya değil ıslaha ihtiyaç vardı.

Din ihtiyacı insanın gelişmişlik düzeyine göre çağdaş talebini oluşturdu. Sosyolojik kökler yeni filizler verdi. İmam-Hatip okulları bu filizlerden birisiydi. Din ile pozitif bilimi birleştiriyordu. Tevhidi tedrisat eğitimi içinde çağdaş bir yorum getiriyordu. Siyasetin arka bahçesi olma iddiaları bu dalı zayıflattı. İmam Hatipler Cumhuriyet’le toplumun değerlerinin buluşması için bir fırsattı ama harcandı. İmam Hatip mezunu hocalar köyde imamla öğretmeni birleştiren bir rol oynuyordu. İmam Hatip mezunu bir genç, öğretmenle rekabet duygusu içinde değildi ki öğretmen rekabeti kaybetsin!

Üçüncü gerçek, öğretmenin mahalleye yeni değerler getirirken insanları çok aşağıladığı ve Jandarma ile birlikte mahalleye dış baskı yaptığı gerçeğinden hiç söz etmiyor sayın hocamız!

Bizim toplumumuz aç yaşar hürriyetsiz yaşayamaz. Kurtuluş savaşında işte bu ruh ile muzaffer oldu.

Toplum resmi baskıya karşı efendiliğini bozmadı ama alıcılarını kapayarak pasif tepki verdi.  Sistemden geçinen ‘Tek Parti’ üyeleri öz evlat muamelesi gördü. Toplum devlete küstü. Baskıcı annelerin çocuklarında okul reddi görürüz. Anne akademik başarıyı çok istediği için genç ters role girer ve ders çalışmaz. Aynen bunun gibi Anadolu insanı öğretmen reddi gösterdi.

Dördüncü gerçek,  mahallede olan dergahların kalkmasıydı. Her dergahta hocalar ahlak hocalılığı yapıyordu. ‘İyi, doğru ve güzele’ giden yolu gösteriyordu. Kapısında ‘Önce edep’ yazılan dergahların yerini arabesk kültür aldı. Başka yürüyüşü öğrenemedik kendi yürüyüşümüze de kaybettik. Halkı küçük gören resmi ideolojinin elitistleri ise modernliği şekilciliğe indirgedi. Alternatif iyi doğru ve güzeli tartışmadı bile. Toplum ise köylü kalmayı tercih etti. Fakat soğuk savaş sonrası ‘Bir elinde Kuran bir elinde bilgisayar’ olan Cumhuriyet aydınları sosyolojik gerçeklik oluşturdular. Bugün bu gidişi tehlike görmek gericiliğin bir türü olsa gerek.

Beşinci gözden kaçan gerçek ise, ‘Mahallede göz, bakma, birbirini kontrol etme’ vurgusunun dar çerçevede ele alınmasıdır. Mahallenin yeniden inşasında göz baskısı gerçekten büyük önem taşır. Mardin Hoca ‘Elalem ne der?’ baskısının medya ayağının önemini maalesef atlamıştır. Bugün mahallede komşular kavga ettiğinde karakola şikayet etmek yerine ‘Seni gazeteye televizyona vereceğim’ tehdidini daha çok kullanıyorlar.

Toplumun yeniden inşasında değerlerin paylaşılması çok önemlidir ama devletin değer dayatmasının bilimsel olmadığı da bir diğer gerçektir.

Bizim toplumumuz büyük toplumdur aydınlarını adam etmeyi bile başarabildi. Ama bunu Mardin hocanın dediği şekilde Darwinist sosyolojinin rekabetçi bakışı ile anlayamayız. Oğuz boyunun asaleti ve Kur’an ahlakının yüceliği ile anlayabiliriz.

Prof.Dr. Nevzat Tarhan

Yönetim Kurulu Başkanı

www.nevzattarhan.com | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...