Çarşamba, 28 Aralık 2022 15:38

Türkiye’nin bağımsızlığı adalar denizine bağlıdır

Türkiye ile Yunanistan arasında süregelen anlaşmazlıklar zincirinin en büyük halkasını kuşkusuz Adalar denizinin özelliklerinden kaynaklanan anlaşmazlıklar oluşturmaktadır. Doğu Akdeniz’deki son gelişmeler, Türkiye ile Yunanistan’ı yine karşı karşıya getirdiği bir sırada, Atina’nın Adaları silahlandırması ve bazı müttefikler üzerinden bölgeyi silah deposuna çevirmesi iyi niyetle okunmadığı gibi, Ankara tarafından dikkatle izlenmektedir. Atina’nın vurdumduymaz tavrına karşın, Türkiye’nin haklı gerekçeler ile Adalar bölgesinde anlaşmazlıklarını tekrar gündeme taşıması, ABD ve bazı AB ülkelerinin zaman zeminden yararlanma hamlelerini görmekteyiz. Hamle ve zeminler, Türkiye’nin caydırıcı gücü üzerinden test edilmesi tehlikeli bir sürecin işaretidir.

Türkiye’de yetkin makamların Ege kaynaklı anlaşmazlıklarda Yunanistan’ı haksız ve hukuksuz bulduklarını, Adalar bölgesinin tarihsel anlaşmazlıklarını haklı sebepler ile karşı durduklarını, önemli maddeler dâhilinde sıralanmaktadır. Ege sorununu, dünya denizlerindeki mevcut ve potansiyel uyuşmazlıklar arasında, çatışma ve risk konumuna getirmiştir. Yunanistan’ın tezleri dayandırmaya çalıştığı, ancak Türkiye’nin taraf olmadığı, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde meskûn ve gayri meskûn ada, adacık ve kayalıkların karasularının bulunması, meskûn ve kendine özgü ekonomik yaşamı olan adaların ise ayrıca kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeleri olması nedeniyle mevcut uyuşmazlık daha da önem kazanmaktadır. 

Bununla beraber, deniz hukukundaki son yıllardaki gelişmeler, ağırlıklı olarak denizlerin kullanımına yönelik genel esasları içerdiğinden Ege denizi gibi özel bir coğrafyaya sahip bir bölge için problemin çözümüne yardımcı olmaktan uzaktır. Bu nedenlerle; Ege ada, adacık ve kayalıklarına ilişkin gerçekler; coğrafi, tarihi, hukuki ve politik yönleriyle incelenerek, ikili ve çoklu ilişkilerde kanıt olarak kullanılabilecek doğru bilgilerin ortaya çıkarılması önem taşımaktadır. 

Adalar sorununun çözüm şekli ister politik isterse askeri güç kullanımı ile olsun, sonuçta dayandırılacağı nokta “hukuk” olmak zorundadır. “Adalar Denizi’nde Egemenliği Tartışmalı Ada, Adacık ve Kayalıklar Sorunu” olarak ortaya konulan meseleye, Öncelikle Adalar Denizi’nin çok temel özellikleri ve Adalar ana temeli üzerinden yapılan anlaşmalara bağlı kalmaktır. Ancak Atina’nın hukuk tanımazlığı süreci tehlikeli bir manevraya çevirmesi gelecek adına masaların da devrilmesi anlamına gelecektir.

Kardak krizi ile başlayan sürecin, adacık ve kayalıklar üzerinde rejim/statü kuran uluslararası antlaşmalar tartışılacaktır. Sorunun ortaya çıkmasına neden olan Kardak Krizine neden olan olaylar ile sorunun kısa dönemde çözümü ve sonuçları referans gösterilir mi bilmiyorum ancak, konuya yönelik güncel Türk ve Yunan tezleri ve hukuki bir temelde tartışılıp uluslararası çözüm önerileri ile dost devletler statüsü kazandırılmalıdır.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki deniz sınırını belirlemek için girişimde bulunulmuş olması da 28 Aralık 1932 belgesinin geçersizliğinin bir kanıtıdır. Yunanistan’ın 1950’lerdeki girişimleri böyle bir sınır olmadığını Yunanistan’ın da kabul ettiği anlamına gelmektedir. Yunanistan böyle bir metne dayanarak, Kardak Kayalıkları ve benzer statüde bulunan kayalıklar üzerinde egemenlik iddiasında bulunamaz. 

Ege’nin neredeyse tamamı üzerinde egemenlik hakkı olduğunu iddia eden Yunanistan’ın müzakere masasına oturtulmasının, Ege Denizi’ndeki haksız jeopolitik statünün tartışmaya açılmasını sağlayabileceği ve Türkiye’nin unutulmuş haklarının gündeme getireceği değerlendirilmelidir. Türkiye, antlaşmalardan ve uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını korumakta tereddüt etmemek ve “Lozan ile Kurulan dengeyi yeniden tesis etmek” üzere aktif politika uygulamak durumundadır. Aksi takdirde ortaya çıkacak boşluk, yakın tarihimizde sık sık görüldüğü üzere, Yunanistan tarafından batı ittifak merkezinde diploması oyunu oynayarak Türkiye’nin yenilgisi kaçınılmaz olacaktır. 

 

Türkiye için Adalar Denizi’nin dondurulmuş statüsünün bugün için korunması, Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarına yoğunlaşması bakımından önemlidir. Nitekim Adalar Denizi’nin bir Yunan gölüne dönüşmesi, Türkiye’nin yanında tüm Karadeniz ülkeleri ile buradaki açık sular üzerinden ticaret yapan tüm dünya ülkelerini ilgilendirmektedir. Özelikle ABD merkezli kuruluş veya İngiliz zekâca aklına karşın, Türkiye son derce hamlelerine dikkat etmek zorundadır. Adalar Denizi’nin benzersiz coğrafyası, benzersiz bir çözümün gerekliliğini de beraberinde getirecektir. Tüm bu olup bitenlere karşı, Türkiye pro aktif diplomasiyi profesyonelce kullanmalıdır. Vesselam.

Sabri BALAMAN

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...