Perşembe, 31 Ağustos 2023 11:15

Ordunun Şerefi Kime Aittir?

İyiliklerin bir kişiye kötülüklerin ise tamamıyla orduya verildiği dünyanın en garip ülkesidir Türkiye. 

Bu durumun koca bir millete hakaret olduğunun farkında bile değil insanlarımız. Durumun vahametinin farkına varılması için bu yazının dikkatlice okunması gerekir.

İyilikler ve başarı paylaşılınca büyür. Buna mukabil kötülükler ve başarısızlıklar belirli bir kişiye hasredilirse küçülür. 

Bunun farkına varmış özellikle Batılı ülkeler, galibiyet ve başarıları tek bir şahsa mal etmekten özellikle kaçınırlar. Çünkü başarı bütünüyle milletin hakkıdır, şahsa ve komutanlara verilemez. 

Komutanların görevi, ülkesinin çıkarlarını ölümüne müdafaa etmektir. Zaten bu maksatla yetki verilerek o göreve getirilmişlerdir. Bu nedenle kazandığı başarılardan ötürü herhangi bir karşılık beklemesi düşünülemez.

Buna mukabil başarısızlıklar ve kötülükler şahıslara ve komutanlara yüklenir. 

Aksi takdirde ülkenin şerefi beş paralık olur. O vatanda yaşayan insanlar kendi milletine güvenemez ve motivasyonu çöker. İşte yöneticilerin ve komutanların adeta günah keçisi olması bundandır. 

Hitler ve Mussolini buna en güzel örnektir. Alman ve İtalyanlar, dünya savaşlarındaki başarısızlıklarını bu şahıslara yükleyerek milletlerinin namusunu kurtaramaya çalışmışlardır.

Gelin görün ki; yıllardır Batılılaşma çabası içinde olduğunu söyleyen aydınlar, devlet adamları ve siyasetçiler, bu ve benzeri anlayıştan tamamen uzaklaşmışlardır. Beyinleri bu şekilde çalışmaz. Varsa yoksa “tek adamdır”. Başarı onun hakkıdır. Mağlubiyet ise ordu ve halkındır. Cahil halka rağmen ülkeyi Kamâl Atatürk kurtarmıştır. Halaskarımız ve kurtarıcımız odur. O olmasaydı biz ne olurduk?

Elbette bu absürt durumun kabul edilmesi mümkün değildir. Zira bu sözleri, ülkeme ve halkıma yapılmış bir hakaret olarak kabul ediyorum. Fakat burada durumun vahametini anlamak için farz-ı muhal olarak şu hususu kabul edelim.  

Mümkün değildir ama ülkeyi tek bir kişi kurtarmış olsun. Her türlü başarı ve muvaffakiyeti Kamâl Atatürk’e vermiş olalım.

İyi de vatanı kimden kurtardık, şu kıçı kırık Yunanlılardan mı? Yoksa Ermenilerden mi?

Cihan devleti olan 600 yüz yıllık Osmanlı devletini, Yunanlı ele geçirmiş ve bizi esir etmiş öyle mi?

 Yunanlıdan bu vatanı kurtardık değil mi? Bunun için 95 yıldır törenler yapıp Yunan işgalinden kurtuluşumuzu kutluyoruz.

Bu farz-ı muhal dahi düşününce çok utanç verici ve yüz kızartıcıdır. Aleme nam salmış bilim, teknoloji, siyaset ve her türlü sanat alanında dünyaya örnek olmuş bir millet; 500 yıl korunması altında kalmış küçücük Yunanistan’dan kurtulmanın törenlerini yapıyor.

Demek ki insanlara farkındalık meydana getirecek bir etki yapmak gerekiyor. 

Yoksa uyutulmuş ve uyuşturulmuş beyinleri harekete geçirmenin imkânı yok. İşin kötüsü gelişmiş ülkelerin gözünde alay konusu olmaktan kurtulamıyoruz.

Bunu güzel söz söyleyerek ve edebiyatla yapmak çare değil galiba. Eğer çare olsa 25 yıldır yazdığım makalelerin yaptığım konuşmaların bir etkisi olurdu. Bu kadar basit bir konuda dahi 21. Yüzyılın birinci çeyreği dolarken zerre kadar bir iyileşme olmadı.

Bu akılsızlığın, milletini küçük görmenin, Batılılara uşak olmanın önüne geçmek için çareler aramak gerekiyor. 

Bu işin siyasetçilerle yapılacağına dair hiçbir olumlu gelişme yok. Bilakis gençliğinde “tek adamlığa” karşı çıkmış milli ve manevi değerlere önem veren insanlar en büyük Atatürkçü olmuş. Cumhurbaşkanı makamında oturanlar daima “Beni başkasına benzetmeyin, benzetecekseniz Atatürk’e benzetin” diyebiliyor.

Varın siz kendinizi kime benzetirseniz benzetin. Kimi önder ve örnek olarak alırsanız alın. Bu vaziyet kendi seviyenizi ve ruh halinizi gösteren önemli bir delil olur. 

Ben asla kendime ve milletime bu hakareti yapmam. Milletimin ve kahraman ordumun başarısını bir şahsa yüklemem. 

Yunanlı gibi küçük bir ulusun şanlı bir geçmişe sahip bir ülkeyi ele geçirdiğini kabul edip onlardan kurtulduğumuzu söylemem. Kurtuluş ve İstiklal Savaşı diye utanç dolu bir söylemi tekrarlamamak.

 Dini ve milli değerlerimizi ayaklar altına alıp, harflerimizi dahi değiştirecek kadar geçmişime kalkıp sövemem. Bunu yapanlar benim gözümde sefildir, zavallıdır, vesselam…

Dr. Vehbi Kara

Dr.Vehbi KARA

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...