Pazartesi, 27 Ağustos 2012 23:16

Millî ayıbımız giderildi

Pek çok eksiğimiz bulunabilir; ama biz milletçe vefasız olmamalıyız düşüncesiyle Özbekler Tekkesi'nin önünden geçerken derin bir acı duyardım. Çünkü Zenci Musa son nefesini bu tekkede vermişti; onu hatırlatan bir tabela veya mezar taşı yoktu.

Mehmed Akif'in şu beyitine rastlamıştım; "Eşref Bey'in emirberi Zenci Musa / Omuzundan arşa çıktı Nebi İsa" Üstad boş yazmazdı; kimdi bu Musa? İzini sürmeliydim. Aslen Sudan'lıydı; dedesi Kahire'ye gidip Türklerin yoğun olduğu bir mahalleye yerleşmiş. Babası Girit'e göçmüş; Musa burada doğmuş. "Torunum İslam ahlakıyla büyümeli" arzusunu duyan dedesi Musa'yı yanına almış. Musa Türk çocuklarıyla oynarken Türkçe öğrenmiş; iki metre on santim boyunda yağız bir delikanlı olmuş. Bir gün İtalyanların Libya'ya çıkarma yaptığını, Osmanlı subaylarının yerli gençleri teşkilatlandırarak karşı koymaya çalıştıklarını öğrenir; Musa da tüfeğini alır, Libya'daki direnişe katılır.

Bir avuç subayın gayretleri, Şeyh Sunusi Hazretleri'nin maddi ve manevi destekleriyle Libyalı gençlerden oluşan mukavemet gücü toplu, tüfekli, uçaklı İtalyan ordusunu sahile mıhlar. Dünyaya rezil olmaları üzerine İtalya Kralı'nın kayınpederi Karadağ Kralı "Balkan Savaşı" için devreye girer. Rus çarı da hükümetimizi aldatır; "Yıllardan beri Trakya'da bunca askeri silah altında tutuyorsunuz; yazıktır, terhis edin; Balkan savaşı çıkmaz" diyerek Çar bize teminat verir. Bizimkiler de ona inanıp yüz yirmi tabur askerimizi terhis ederler. Bunun üzerine bir araya gelen Balkan devletleri bizden alacakları toprakların paylaşımında aralarında anlaşmazlık çıkarsa, Rus Çarı'nın hakemliğine razı olacaklarında anlaştılar. Balkan Savaşı patlak verdi; particilik kavgasıyla çalkalanan ordumuz feci şekilde yenildi; Manastır'dan Büyükçekmece Gölü'nün yakınındaki Muratlı tepelerine çekildi; Alman imparatoru "İstanbul Bulgarların olmalıdır" şeklinde beyanatlar verirken Bulgarlar da başkentimize girmek için hazırlık yapıyorlardı. Hükümetimiz ise Enez-Midye hattının ötesini Bulgarlara verip İstanbul'u kurtarmanın peşindeydi.

Milli Savunma Bakanı Libya'ya felaketi bildirip "Buraya gelin" dedi. Gelmeleri gerekirdi; fakat Şeyh Sunusi Hazretleri onlara güvenip her şeyiyle savaşa angaje olmuştu. Enver ve Eşref Beyler onu ziyaret ederek durumu anlattılar. O mübarek insan gözyaşlarıyla şu cevabı verdi: "Gidiniz evlatlarım; Libya bizim kolumuz, bacağımız; kolu, bacağı kaybedersek, yine yaşarız. Fakat İstanbul kalbimizdir; onu kaybedersek yaşayamayız." Yerlerine Yüzbaşı Ali'yi bırakan genç subaylar döndüler. Musa da onlarla beraber geldi.

Muratlı tepelerinde Bulgarlara karşı düzenledikleri baskında Musa önemli görevler yaptı. Bugün Tekirdağ'da, Kırklareli'nde, Edirne'de bayrağımızın dalgalanmasında Musa'nın teri ve emeği var. Ardından başlayan Birinci Dünya Savaşı'nda Musa değişik yerlerde görev yaptı. Kanal Harekatı'na katıldı; Kanal'ı karşıya geçenlerden birisi de o idi. Şam'da, Selamet Bataryaları'nda hizmette bulunurken su verdiği anda bir katana kolunu ısırınca, can havliyle kulak tozuna bir tokat indirir, koca hayvan cansız yere yuvarlanır. Eşref Bey Musa'yı Divan-ı Harb'den zor kurtardıklarını belirtir. Arap bölücülüğünün önüne geçmek için Eşref Bey, Mehmed Akif, Şerif El Tunusi Necit çöllerinde dolaşırken Musa da onlara muhafızlık yapar. İşte bu sırada Çanakkale'de kara savaşları başlar; ilk raundların bizim olduğunu El-Muazzam İstasyonu'nda öğrenen Eşref Bey haberi vahadaki Mehmed Akif'e Musa ile gönderir.

Nerede tehlikeli bir görev varsa, Musa hizmete hazırdı. Yemen kuşatma altında idi; aylardan beri para gönderilememişti. Şerif Hüseyin'in arkadan vurulması için de İmam Yahya'nın kuvvetleri teşkilatlandırılmalıydı. Bunlar için tahsis edilen 300 bin altını Yemen'e götürecek 43 vatan evladından biri de Musa idi. Cembele denen mevkide İngiliz, Fransız, İtalyan subaylarının emrinde 25 bin kişilik bir kuvvetle kuşatıldılar. Çembere alınırlarken Eşref Bey, emrindekilerle saldırdı; toz toprak içinde boğuşma sürerken Musa develerle altınları kaçırdı; götürüp 7. Kolordu Kumandanı Ahmed Tevfik Paşa'ya teslim etti.

Birinci Dünya Savaşı'nın gidişatı belli olunca Anadolu'da başlatılacak direnişte kullanmak üzere eldeki silahların bir kısmını değişik yerlere sakladılar. Bunların nerede olduklarını bilenlerden biri de Musa idi. Mütareke yapılınca, Anadolu'ya silah kaçırmak için Musa İstanbul'a geldi. Galata Gümrüğü'nde gündüz hamallık yapıyor, gece silah kaçırmaya çalışıyordu. Verem oldu; hastaneye yatıp millete yük olmak istemedi. Bavulunu alıp Özbekler Tekkesi'ne gitti. Şeyh Ataullah Efendi ona bir oda verdi. Bir gece ruhunu teslim etti. Bavulundan Kur'an-ı Kerim, Türk bayrağı, Osmanlı haritası, kefeni ve Eşref Bey'in resmi çıktı. Onu tekkenin haziresine defnettiler.

Üsküdar Belediyesi'nin izni ile Akabe Vakfı tarafından Musa'ya ait bir plaket Özbekler Tekkesi'ne kondu. Geç de olsa milli bir görevi yerine getirmişlerdir. Bu toprağın çocuğu olarak şükranlarımı sunarım.

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.  

27 Ağustos 2012, Pazartesi

Mehmet Niyazi ÖZDEMİR

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Son Ekledikleri: Mehmet Niyazi ÖZDEMİR

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...