Cuma, 10 Ocak 2014 10:22

Sivil toplum kuruluşlarının darbe ve iktidar ile imtihanı

Sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin serbestçe yapılmasından yanayız. Ancak sivil toplum örgütlerinin de halkın iradesini kısıtlayıcı iradelerle herhangi bir işbirliğine girmemelerini, yurt içinde ve yurt dışında her türlü sosyal, kültürel ve eğitim faaliyetlerini rahatça yapmalarını, herhangi bir araçsallaşmaya ve istismara sebep olmamalarını beklemek en doğal hakkımızdır.

 

Günümüzün birçok önemli sosyal bilimcisi bir 'Sivil Toplum Yüzyılı'nda yaşadığımızı söylerler. Bilindiği üzere sivil toplum kuruluşlarının temel amacı güç karşısında bireylerin haklarının korunması için mücadele etmektir. İletişim araçlarının da yayınlaşmasıyla toplumsal hareketlilikte önemli bir yeri olan ve açık toplumun bir göstergesi olan sivil toplum kuruluşlarının muhalif bir duruşa ne kadar sadık kaldıkları şeklindeki bir tartışma da günümüzdeki sosyal politika uzmanları için önemli konu.

Hayata ilkeler ve değerler ekseninde bakan her insanın bir görevi de her on yılda bir irili ufaklı darbeler yaşanan Türkiye'de bazen sıradan vatandaşı bazen de büyük halk kitlelerini devletin veya devleti eline geçirmiş bir takım seçkinci zümrelere karşı savunmak ciddi bir sorumluluktur.

İsterseniz biraz da bu ciddi sorumluluğu yerine getirirken nasıl bir tüzükle, kimlerle ve hangi kaynaklarla yola çıkmak gerektiği üzerinde duralım. Öncelikle belirtelim ki otoriter rejimlerin hakim olduğu toplumlarda sivil toplum kuruluşu faaliyeti göstermek susuzluğunu gidermek için mayınlı tarladan geçerek su temn etmeye talip olmaktır. Sizin bu hayati ihtiyacı karşılamanız karşısında ise mayınlı tarlaları savunmayı bir namus ve varlık sebebi gören bir zihniyetle karşı karşıya kalmanız hatta ölümü bile göze almanız ise kaçınılmaz olacaktır.

HİZMET GÖTÜRMEK!

Sivil toplum kuruluşlarının özgünlüğü; devletin veya bir takım güç merkezlerine karşı bireylerin temel hak ve hürriyetlerini savunmaktır. Peki devletten yardım veya görmesi durumunda bu kuruluşların özgünlüğüne ve tutarlılığına bir halel/zarar gelir mi gelmez mi şeklindeki bir soru da cevap bekleyen önemli bir sorudur. Bazı STK temsilcileri hiçbir yerden maddi ve manevi katkı alınmamalı derken başka bazı STK temsilcileri ise her sosyal devletin vatandaşına hizmet götürmek gibi temel bir görevi olduğunu ileri sürerek bu hizmetlerin devletin de katkısıyla sivil kuruluşlar eliyle yapılmasında hiçbir sakınca olmadığını ifade eder.

28 Şubat Darbesi'nde çalışmaları ciddi anlamda engellenen bazı İslami sivil toplum kuruluşlarının 2001 krizinden sonra kurulan Ak Parti hükümetleri ile birlikte yeni bir döneme girmeleri ve daha faal olmak için çaba gösterdikleri, maddi imkanlarının da arttığına dair genel bir kanaat olduğunu belirtmekte sakınca yoktur. Peki yapılan hizmetler neye/kime hizmet ediyor ve risk taşıyan yönleri var mıdır diye bir soruya da cevap vermek gerekir diye düşünüyoruz. Birçok sivil toplum kuruluşunun çalışmalarına ve toplantılarına katılan, gözlemleri olan gönüllü bir aktivist olarak bu soruya cevap bulmak gerekir. Bu yazıyı da bir görev bildiğim için kaleme aldım. Hemen belirtelim ki hem İslami sivil toplum kuruluşlarının hem de bir yönüyle sivil toplum kuruluşu gibi çalışan yerel yönetimlerin hizmet amaçlı çalışmalarını ele alan başka yazılarım da oldu.

Peki kamuoyunda daha çok dershaneler ile başlayan ve 17 Aralık 2013 günü yaşanan 'yolsuzluk operasyonu, yargıçların siyasete müdahalesi' (Prof. Dr. Mazhar Bağlı'nın tanımlamasıyla ise Dost Darbesi) şeklindeki olayların yaşandığı benim de daha doğru bir tanımlama olarak gördüğüm yeni bir 28 şubat sürecine karşı sivil toplum kuruluşları nerede durmakta, kime hizmet etmekte?

DERSHANELER MESELESİ!

Türkiye kamuoyu son yıllarda sivil toplum kuruluşları denildiğinde bundan daha çok hükümetle irtibatlı olan İslami sivil toplum kuruluşlarını anlamaktaydı. Ancak dershaneler meselesi ve dershaneleri korunması gereken birer milli kal olarak gören hizmet camiasının da bu olaylar karşısında gösterdikleri tepki ve eylemlerle hatta desteklerle aslında hükümetle irtibatı diye suçladıkları bazı İslami sivil toplum kuruluşları kadar bir güce/organizasyona sahip oldukları görüldü. Daha açık bir ifade ile hizmet camiası olarak bilinen camianın yolsuzluk operasyonu/yargıçların siyasete müdahalesi olaylarındaki duruşu seçimle işbaşına gelen bir hükümetin yıkılmasına yönelik bir büyük irade ile iletişim içerisinde olduklarına dair genel bir yaklaşımı doğrulayan en önemli kanıt bu tartışmalarda hizmet camiasının resmi sözcüsü konumunda olan gazeteciler ve yazarlar vakfından peşpeşe yaptığı açıklamalardır. Aynı camianın dershaneler konusunda ise çeşitli sivil platformlar oluşturarak meseleyi bir milli mücadele ruhu ile savunduklarına şahit olduk.

Öncelikle belirtmem gerekir ki bütün bu çabaları ve savunmaları doğal ve temel bir hak görmekteyim. Herkes gibi ben de bu ülkenin bir gerçeği olan hizmet camiasıyla bazı ortak zeminlerde bir araya geldik. Maklubeler yedik, iftarlar yaptık, gazetelere abone olduk, eğitim çalışmalarının başarısı için dua ettik.

Ne yazık ki 28 Şubat 1997 yılından itibaren İslami hizmetler yapmak için faaliyete başlayan bazı sivil kuruluşların çalışmalarına mesafeli bakmaya çalıştım. Bu mesafeli bakışıma yerel yönetimleri de dahil ettim. 2013 yılının son günlerinde yaşadığımız bazı siyasi ve sosyal olaylar bana 2014 yılından itibaren islami hizmetler yapmak için faaliyet yapan sivil kuruluşlara karşı daha dikkatli olmak gerektiğini hatırlatıyor. Yazılarımda, üyesi olduğum e gruplardaki yorumlarımda ve şu sıralar camianın katıldığım istişare toplantılarında bu yöndeki görüşlerimi açıkça dile getirmeye çalışıyorum. Örneğin Türkiye'de insan hakları mücadelesinde önemli hizmetleri olan bir derneğimiz olan Mazlumder'in istişari toplantılarında da bu hassasiyetleri ve yaşananları doğru okumak gerektiğine dair görüşleri dile getirmeye çalışıyoruz.

HALKIN İRADESİNE KARIŞMAK!

Seçimle kurulan hükümetlere karşı muhalefet etmek ve hesap sormak için darbe dönemlerinden kalan hukuk ve halk iradesine dayanmayan kayıt dışı siyasi yöntemlerle başvurulan çeşitli operasyonların da halkın vicdanında derin yaralar açacağının ve hukuka olan güvenin sarsılacağını düşünüyoruz. Yargıçların siyasi otorite üzerindeki baskılarının bir süre sonra son zamanlarda iyileşme umudu gösteren insan hakları alanındaki kazanımları ve en önemlisi çatışma ortamını geriye götürüp barış sürecini sabote edecek gelişmelere zemin hazırlamasının da en az yolsuzluk kadar zararlı olduğu gerçeğinin dikkate alınması gerekir. Kamuoyunun ağırlıkla 'bazı hukukçuların amacı yolsuzlukların üzerine gitme gerekçesi aslında seçimler öncesinde Ak Parti hükümetine ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a karşı kurulan bir operasyondur' şeklindeki genel algısı güven bunalımına yolaçmaktadır. Herkesin  bu tür girişimlerden kaçınması büyük önem taşımaktadır.

Sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin serbestçe yapılmasından yanayız. Ancak sivil toplum örgütlerinin de halkın iradesini kısıtlayıcı iradelerle herhangi bir işbirliğine girmemelerini, yurt içinde ve yurt dışında her türlü sosyal, kültürel ve eğitim faaliyetlerini rahatça yapmalarını, herhangi bir araçsallaşmaya ve istismara sebep olmamalarını beklemek en doğal hakkımızdır.  Olaylara değerler ve ilkeler bağlamında bakmayı önemseyen herkes Yeni Türkiye'nin; temiz toplum, adil bir yönetim ve halkın iradesine saygıyı temelli olması için çaba göstermeli. Hükümetler iç ve dış operasyonlarla değil, halkın iradesiyle değişmelidir gerçeğini kamuoyuyla paylaşmak isteriz. Türkiye'nin yeni bir derin kamplaşmaya, kaosa, yargıçlar diktatörlüğüne ve hesap vermeyen iktidar gücüne kurban edilmemesi için herkesi sağduyulu olmalıı. Bu konuda sivil toplum kuruluşları öncü bir rol üstlenmeli.

İslami hassasiyetleri olan birçok STK'nın yeni bir 28 Şubat darbesine karşı yayınladıkları Milli İrade Bildirisi'nden(elbette eleştirilecek yerleri vardır) rahatsız olanlar; farkına varmadan aslında darbecilere destek olduklarını da bilmeli. Prof. Dr. İsmail Kara'nın da belirttiği üzere yeri geldiğinde 'Cemaatler sadece STK değil, devlete müdahale görevi de görmelidir' şeklindeki bu görüşe göre uyarı ve müdahale hakkı birçok konuda kusuru ve yanlış icraatları olanların sivil toplum kuruluşları eliyle meşru bir iktidara karşı kullanılan bir hak olmamalıdır.

Mahmut Balcı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...