Perşembe, 25 Şubat 2016 12:41

Oniki Ada’yı Yunanistan’a nasıl kaptırdık?

Oniki Ada’nınYunanistan’a nasıl terk edildiğini, hatta “terk” ötesi “hibe”edildiğini anlatıyorduk... 

İkinci Dünya Savaşı sona ererken, Almanya saflarında dövüşen İtalya,savaş sonunda yenilince, nasılsa elinden çıkacağını bildiği adaları,Almanya’nın da tavsiyesi üzerine Türkiye’ye teklif etti...

Zaten Lozan görüşmelerine kadar, adalar, “işgal altında Türk toprağı”sayılıyordu.Yani tarihi referanslarımız sağlamdı.

Osmanlı adaların fethi için vaktiyle on binlerce şehit vermişti.SadeceKanuni Sultan Süleyman döneminde, 50 bine yakın şehidimiz vardı. BaştaRodos olmak üzere, adaların fethi uğruna ölmüşlerdi.

Ancak kendisine “Milli Şef” dedirten İsmet Paşa yönetimindeki Türkiye,İtalya’nın teklifini hiç dikkate almadı. Tartışmadan ve tartıştırmadan reddetti...

Paşa’ya göre, “Ne kimseye bir karış toprak verirdik, ne de kimsenin bir karış toprağını alırdık. Misak-ı Millî sınırları dışında hiçbir iddiamız yoktu”...

Oysa adalar Misak-ı Millî sınırlarının içindeydi. Sadece adalar mı? Batum, tüm Trakya, Musul, Kerkük de öyleydi. 

Bir kez daha içimize büzüldük, öylece kala kalırdık!

Gelin bu hikâyeyi 1942 yılına kadar Fethiye İl Genel Meclisi üyesi olanSüleyman Harmanlar’ın anılarından okuyalım:

“1942 sonlarına doğru bir gün yüksek rütbeli üç Alman subayı ve bir sivil(İstanköy’lü Nazım Bey), Vali İbrahim Edhem’i (Akıncı) ziyaret ettiler. Şüphelendim. Onlar gittikten sonra vilayet makamına gittim: ‘Hayrola Vali bey, bu yüksek rütbeli Alman subaylarının ziyaret sebebi ne?’

“ ‘Çok mühim’ dedi. ‘Oniki Ada Başkumandanı mektup göndermiş, Oniki Ada’yı size teslim edelim. Yalnız Yunanlılar dâhil, Yahudilere vermeyeceğinize dair imza verin, dedi. Ben de acele Ankara’ya yıldırım telgrafı ile durumu bildirdim. Ankara’dan, ‘Bir karış yer istemeyiz! Bir karış da yer vermeyiz’ diye cevap geldi. Ben de içim sızlayarak Almanlara durumu bildirdim” (Adviye Fenik, “Ya şu Oniki Ada”, Son Havadis Gazetesi, Kasım 1971).

Böylece Oniki Ada 1945 yılında müttefiklerin eline geçti. 

İtalya ve Almanya, II. Dünya Savaşı’nın mağlupları olarak tasarruf hakkını kaybetmişlerdi. Türkiye’nin ise yaklaşık dörtyüz sene hâkimiyeti altında kalan adalar konusunda ne bir itirazı ne de talebi sözkonusuydu. O kadar ilgisizdi ki, adaların akıbetinin tartışılacağı Paris görüşmelerine bırakınız“taraf” olarak katılmayı, “gözlemci” olarak bile katılmamıştı. Galipler tarafından resmen davet edildiği halde, İsmet Paşa, katılmayı uygun bulmamıştı. Gerekçesi de oldukça duygusaldı: 

“Savaşa girmeyen Türkiye’nin savaş sonunda herhangi bir çıkar peşinde koşması uygun olmaz!”

Bu yaklaşım Yunanistan’ın ekmeğine kaymak oldu. Adalarda yaşayan nüfusun çoğunluğunun Rumlardan oluştuğunu bahane ederek, tezini güçlendirdi. Ve tabii ki karar, tam mânasıyla Yunanistan’ın istediği şekilde çıktı.

Bize de kala kala “Adalardan modalara geçilir/ Yar elinden zehir olsa içilir” türküsünü çığırmak kaldı. Zehir içtik!

Paris görüşmelerine Türk hükümeti katılsaydı, belki Oniki Ada’yı alamazdı, ama sahillerimizin çok yakınında (tabir caizse burnumuzun dibinde) bulunan bazılarını alabilir, o zaman, “Yunanistan adaları silâhlandırıyor”diye endişeye mahal kalmazdı.

Olmadı. Bizim “dış politika dâhimiz” dünden bugünleri kestiremedi! Ve İtalya 10 Şubat 1947’de Paris Antlaşması’nı imzaladı. Yunanistan da Nisan 1947’de Oniki Ada’yı resmen devraldı.

Yalnız Kanuni Sultan Süleyman’ın fetih seferi esnasında canlarını veren 50 bin şehidimizin kemikleri hâlâ sızlıyor ve CHP bu hatanın hesabını vermeden hâlâ bağırıyor: “Yanlış dışpolitika uyguluyorsunuz!” 

Asıl büyük yanlış Lozan! Sınırlar öyle yerlerden çizildi ki, kontrol imkânsız.

Şunu söyleyin bari: Biz Lozan’a, savaşı kaybetmiş olarak mı gittik, kazanmış olarak mı?

Bu bile malum değil: Zira “kazanmış gibi” gittik, “kaybetmiş gibi” döndük!

Son Düzenlenme Perşembe, 17 Mart 2016 11:03
Yavuz Bahadıroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...