Pazartesi, 09 Kasım 2020 23:35

İDSB Deklarasyonu

İDSB, Batıda Yükselen İslam Düşmanlığını Tel’in Etmek için Kanaat Önderlerini Bir Araya Getirdi

Son zamanlarda Batı dünyasında değişik şekillerde yükselen ve özellikle de Fransa merkezli önce karikatür sapkınlığı, sonra Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un İslam hakkında kabul edilemez ifadeleri, coğrafyamızda büyük tepkilere neden oldu. Bu konudaki ilk tepkisini daha önce 66 ülkeden 354 üyesi ile bir basın açıklaması yaparak dile getiren İDSB, İslam düşmanlığının bir fikir özgürlüğü olmadığını müntesiplerinin tüm dünyada 2 milyarı sadece Avrupa’da 30 milyonu aştığı bir ortamda bu tür sun’i krizler çıkartmanın başta Avrupa ülkeleri olmak üzere kimseye bir fayda sağlamayacağını aksine Batıda hızla yükselmekte olan aşırı sağ eğilimlere destek mahiyetine geçeceğini, dünya çapında barış ve huzur iklimine de zarar vereceğini tekrar vurgulamak için “Batıda Yükselişte Olan İslam Düşmanlığını Tel’in Toplantısı” başlığıyla online bir toplantı düzenledi. Toplantıda dünyanın dört bir yanından kanaat önderleri bir araya geldi.

Türkiye’den İDSB Genel Sekreteri Av. Ali Kurt, İDSB Onursal Başkanı Necmi Sadıkoğlu, İDSB Genel Sekreter Yardımcısı Eyüp Akbal, TGTV Yönetim ve İcra Kurulu Başkanı Av. Hamza Akbulut, Uluslararası Hukukçular Birliği (UHUB) Genel Sekreteri Av. Necati Ceylan ve İstanbul Kadın ve Kadın Kuruluşları Derneği (İKADDER) Başkanı Funda Akyol’un yanı sıra yurtdışından Yemen Dostluk ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Abdulraqeb Abdullah Hussein Obad, Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Prof. Ali Karadaği, Malezya’dan Global Peace Mission Malaysia (GPM) Başkanı Ahmad Azam Ab Rahman, ABD’den Kashmiri American Council başkanı Dr. Ghulam Nabi Fai, Lübnan’dan Cemiyetu'l-Wa'yi ve'l-Muvasi Başkanı İmad Said, Cezayir’den Et Tecemmu'ul İktisadiyi'l Cezairi Başkanı Aicha Bel Hadjar, Fas’tan Muntede'z Zehra li'l Mer'eti'l Mağribiyye Müdürü Dr. Soumaia Ben Khaldoon, Cezayir’den Islamic Cooperation Youth Forum (ICYF) Baş Danışmanı Dr. Fadila Grine, Bangladeş’ten Social Agency for Welfare and Advancement in Bangladesh (SAWAB) Başkanı S. M. Rasheduzzaman da uluslararası konuşmacı olarak yer aldı.

40’ı aşkın ülkeden yüzlerce STK temsilcisinin takip ettiği toplantı sonunda üç dilde yayımlanan deklarasyon ile batıda yükselmekte olan İslam düşmanlığı hep birlikte kınanarak bu yükselişi körükleyen kesimler aklı selime davet edildi.

 

Av. Ali KURT

İDSB. Genel Sekreteri

DEKLARASYON

Batıda yükselişte olan İslam ve yabancı düşmanlığını şiddetle reddediyor ve kınıyoruz!

Son zamanlarda Batı dünyasında ardı ardına İslam düşmanlığının en uç öreklerini görmekteyiz. Doğu blokundaki parçalanma sonrası yeni düşman olarak kendine İslam’ı seçen uluslararası düzen, her ölçekte dinimize ve İslam ülkelerine yönelik bazen örtülü, bazen açıktan mütemadi bir savaş veriyor.

15 asırdır nice medeniyetlere ilham kaynağı olmuş dinimize açıkça savaş açan, hasis çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir etik veya uluslararası hukuk kuralını dinlemeyen bu yeni haçlı anlayışı şiddetle kınıyor ve ithamlarını reddediyoruz. Sözde insan hak ve hürriyetleri müdafii (!) görüntüsü altında ikiyüzlülüğün en çirkin örneklerini veren bu zihniyete, kanla yazdıkları emperyalizmin tarihini, Avrupa ve dünya tarihini hatırlatıyor aynaya bakmaya davet ediyoruz.

Bu hastalıklı zihin dünyası, kendi kültür kodlarına ve medeniyet değerlerine yönelen yönetimleri alaşağı etmek üzere içerde ve dışardaki hainleri desteklemekte, çirkin emellerine bahane olarak kullandıkları terör örgütlerini koruma kalkanı içine almaktadırlar. Bu çerçevede kendi değerlerine sahip çıkan liderleri diktatör ilan ederek, siyasi, ekonomik veya askeri darbelerle, son dönemde vekâlet savaşlarıyla sindirmeye çalışılmaktadır.

İslam düşmanlığının Batıda artık bir cinnet halini aldığı görülmektedir. Fransa Cumhurbaşkanı Makron “İslam, tüm dünyada krizdedir”, “Aydınlanmış bir İslam oluşturma”, “Fransa İslamı” gibi akıl ve mantık sınırları dışındaki hezeyanlarıyla 2 milyarın üzerinde takipçisi olan bir dine açıkça savaş açmaktan çekinmemektedir. Ülkesinin nüfusunun yaklaşık %10’unu oluşturan Müslümanları “STK’larını kapatmak”, “İnanç göstergelerini (şiar) her yerde yasaklamak” gibi tehditlerle açıkça hedef gösterip ötekileştirerek nefret suçu işlemektedir. Diğer taraftan ahlaksızlığı kendine meslek edinmiş Charlie Hebdo gibi paçavraların inanç dünyamızı mümkün olan en iğrenç ve adi tarzda alay konusu edinerek İslami değerlere saldırmasını sapık bir özgürlük anlayışıyla desteklemektedir. Özellikle Fransa’da durumun histeri krizine dönüştüğünün son örneği, 10 yaşındaki çocukların tüm hukuk normlarına aykırı surette silah tehdidi altında terörist muamelesi ile karakola götürülüp 11 saat aç susuz sorgulanmalarıdır.

Bir kez daha ifade ediyoruz ki, İslam barış dinidir. Bizler haksız yere öldürülen bir kişiyi tüm insanların katline denk tutan bir medeniyetin temsilcileri olarak hiçbir terör eylemini onaylamıyoruz. Ancak Fransa’daki bu cinnet hali, sözde insan hak ve hürriyetlerinin beşiği (!) iddiasındaki tüm Avrupa’ya maalesef hâkim durumdadır. Hollanda’da kendi sorunlarına bir çözüm üretemeyen çapsız politikacılar siyasi arenadaki varlıklarını İslam düşmanlığı ile sağlamaya çalışmakta, Kur’an ayetleri fuar lobilerinin zeminine yerleştirilebilmekte, Almanya’da camilerimiz sabah namazında ayaklarındaki pis botlarıyla polislerce hücre evi imiş gibi basılabilmektedir.

Bir yandan antisemitik ve dindar Hristiyanlara yönelik tavırlar cezalandırılıp, AİHM kararlarıyla güvence altına alınırken Müslümanlar aleyhine negatif ayrımcılık uygulanmaktadır. Son yıllarda hızla yayılmakta olan İslam düşmanlığının bir tezahürü olan İslamofobik retorik, politika ve yayınlar, bu eksende kurulan PEGIDA gibi platformlar, aşırı sağ siyasi partiler ve diğer sivil toplum uzantıları, dünya tarihini kana bulayan bu hastalıklı ruhun dışa vurumlarıdır. Bütün bunlar yeni bir medeniyetler çatışmasını tetiklemek istercesine Avrupa’yı pençesine almış görünen faşizmin ve yaklaşmakta olan totalitarizmin ayak sesleridir.

Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasını esas tutma iddiasıyla Kopenhag kriterlerini tüm dünyaya dayatan demokrasi münafıklarının samimiyetsiz çifte standartları, acıkınca putlarını yiyen Mekke müşriklerine ne kadar benziyor!

Kendi medeniyetlerine olan inancını yitiren ama başka toplumları dizayn etme sevdasından vazgeçemeyen, sömürgelerinde milyonlarca insanın kanını akıtıp yerel zenginliklerini yüzyıllar boyu yağmalamakla inşa ettikleri zenginliklerinden güç alan bu çarpık zihniyet “üstün ırk/kültür” narsist yaklaşımıyla defalarca insanlığın başına bela olmuş, tüm dünyayı cihan savaşlarıyla ateşe vermekten çekinmemiştir.

Sürekli bir düşman arayışı içindeki ruh halinin bir tezahürü olan, siyasi konjonktüre göre oluşturulan ikiyüzlü politikalar altında yapılan İslam karşıtı söylem ve kültürel faşizmin arkasında kendi medeniyet/sizlik/lerini ‘tarihin sonu’ gören çarpık bir anlayış yatmaktadır.

Endişe ile izlemekteyiz ki kendini İslam ve Müslüman karşıtı olarak lanse eden sivil veya siyasi organizasyonlar, görünüşte hükümet ortağı olmasalar da ülkelerin kültürel ve siyasal iktidarlarına kurucu ortak olabilmekte, küresel barış ve huzur atmosferini zehirleyebilmekte, iktidar partilerinin ve devlet aklının söylemlerini ve politikalarını belirleyebilmektedirler.

Bu eksende Uluslararası toplumun aldığı birçok karara rağmen Kudüs, ABD’nin himayesi altındaki Siyonist rejim tarafından başkent ilan edilmekte İslam düşmanlığı üzerinden üretilen nefret dili, "Yüzyılın Anlaşması" olarak lanse edilmekte, bu ihanet anlaşmasına taraf olmaları için İslam ülkelerine dahi baskı yapılabilmektedir.

Takipçileri 2 milyarı aşan ve tarihte nice devletler kuran bir medeniyetin kültür kodlarına ve değerlerine karşı artık alenen yürütülen bu düşmanlık ve nefret suçu sıradanlaştırılmaya, normalleştirilmeye ve içselleştirilmeye çalışılmaktadır.

İslam karşıtı yayın ve yaklaşımlar Yeni Zelanda saldırısında ve Avrupa’nın sözde “ileri” ülkelerinde Müslümanlara yönelik olarak her yıl sayısı binlere ulaşan saldırılarda açıkça görüldüğü üzere basit bir fikir özgürlüğü kapsamı içerisinde değerlendirilemez.

66 ülkede 354 STK üyemizle kutsal değerlerimize dil uzatan bu marazi aklı şiddetle reddediyor ve kınıyoruz. Uluslararası toplumu ve idarecileri aklıselime davet ediyor, bu ayrıştırıcı ve ötekileştirici dili bir an önce terk etmeye, ülkelerinde asimilasyona değil entegrasyona dayalı politikalar üretmeye davet ediyoruz.

İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği olarak bir kez daha diyoruz ki tevhid dininin fertleri olarak bizler, Batının hem siyasi, hem ekonomik, hem askeri, hem de kültürel hegemonyasını ancak İslam dünyasının birlik ve beraberliği ile çözebilir ve bu saldırılara karşı dirençli olabiliriz.

Müslüman ülkelerin idarecilerini geçici ve sadece müessif bir olay anında verilen refleksif, zayıf tepkiler yerine, proaktif bir tavırla bu hücumlara ve hain planlara karşı uyanık ve dirençli olmaya, sağduyulu çevreler ile beraber hareket ederek, hiçbir manevi değer tanımayan bu marazi hareketlere karşı ortak tavır ve siyaset geliştirmeye çağırıyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Son Düzenlenme Pazartesi, 09 Kasım 2020 23:41
ASDER Genel Merkezi

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...