Türkiye’de demokrasinin, farklı bahanelerle ortalama 10 yılda bir sekteye uğratılması olağan hale getirilmiştir. Post modern darbe, e-darbe tarzı sürekli form değiştiren darbe ve muhtıralar, sağlıklı bir demokrasi ve hukuk devletine geçişi sürekli başka baharlara bırakmaktadır.
Daha henüz 28 Şubat postmodern darbesinin ölümcül etkilerinden kurtulamamış siyaset kurumu, şimdi de halkın yarısının oyları ile iktidara gelmiş AK Parti’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesi ile kapatılmak istenmesiyle komaya sokulmak durumundadır. Anayasa Mahkemesi, hukuki anlamda tatmin edici gerekçelerle hazırlanmamış ve tamamen soyut suçlamalarla dolu bir iddianameyi kabul etmek sureti ile Cumhuriyet Başsavcılığının zeminini hazırladığı “yargı muhtırası”na ortak olmuştur.
Anayasa Mahkemesi’nin, cumhurbaşkanı hakkında dahi siyasi yasaklılık talep eden, tatmin edici hiçbir gerekçesi olmayan iddianameyi kabul etmesi bu konudaki şüpheleri arttırmıştır.
İddianamenin Anayasa mahkemesine intikalinden 2 gün önce İşçi Partisinin bilgisayarına kaydedildiğinin Ergenekon soruşturması kapsamında ortaya çıkması bile iddianamenin geçersizliği için yeterli bir nedendir. Buna rağmen kamuoyu nezdindeki itibarı ve meşruiyeti 367 kararı ile tartışılır hale gelen Anayasa Mahkemesi, iddianameyi iade ederek davayı hiç görüşmeden reddetmek yerine davayı esastan görmeye başlamıştır. Bu durum yargı eliyle halkın vesayet altına alınmasından başka bir manaya gelmeyecektir.
Siyasi partilerin soyut sebeplerle kapatılması en başta hukuk devleti ilkesiyle çatışmaktadır. Basit gerekçelerle iktidar partisinin kapatılması, millet iradesini ve milleti yok saymaktan başka bir şey değildir. 1960 ihtilalinden sonra 24 siyasal partiyi kapatılmasına tanıklık eden Türkiye artık bu ayıptan kurtulmalıdır.
Uluslar arası sözleşmeler ve Türkiye’nin de bağlı olduğu AB kriterleri uyarınca terör ve şiddeti yöntem olarak benimsememiş siyasi partilerin kapatılmasının hukuki değil, siyasi bir tasarruf olduğu açıktır. Hukukun evrensel ilkeleri ile çelişen bu görüntüden Türkiye’nin kurtarılmasının zamanı çoktan geçmiştir!
Türkiye artık gerçek gündemine geri dönmeli ve sorunlarına kalıcı çözümler üretmelidir. Kaos oluşturmaktan başka bir işe yaramayan ve azgın azınlık tarafından üretilen suni gündemleri terk etme kararlılığını göstermelidir.
Bu azgın azınlığın, Türkiye’nin belki de en büyük terör örgütü olan Ergenekon karşısında üç maymunu oynaması ve kapatma davasını sevinçle karşılaması, tarihin objektifiyle kötü bir fotoğraf karesi olarak tescillenmiştir. İddianameyi kabul ederek davanın esasına girmesiyle, ne yazık ki Anayasa Mahkemesi de aynı fotoğraf karesinde yer almıştır. Mahkemeyi bu kareden çıkaracak tek şey her yönüyle siyasi olan bu davayı reddetmektir.
Toplumun temel problemi, halkın değerlerinden uzak olduğu halde kendilerini devletin vazgeçilmez ve tartışılmaz sahibi olarak gören bu zümrenin, halkın değerleri ve taleplerine karşı kesintisiz sürdürdüğü mücadeledir. Meşruiyetini toplumun iradesinden almayan ve halkın değerleri ile esaslı şekilde çatışan bu zümre önemli noktaları işgal etmekte olup, vesayet rejiminin devamı için hukuku hiçe saymaktadır.
Nitekim yakın bir tarihte halkın yarısının oyunu alan bir partinin kapatılmasına yönelik iddianamenin en somut gerekçesi, özgürlüklerin önünü açıcı düzenlemeler yapmaktır. Üniversitelerdeki kılık kıyafet nedeni ile eğitim ve öğretim hakkı önündeki engelleri kaldırma çabası ve bu yöndeki beyanatlar bile suç addedilmektedir. Milletin %80’ine yakın bir kısmının iradesi doğrultusunda oluşturulan anayasa değişiklikleri nasıl bir partinin kapatma sebebi olarak kabul edilebilir ?
Meşruiyetini halkın iradesinden alan Anayasal düzeninin, yargı erkinden beklentisi yasama ve yürütmeye müdahale etmeksizin hukukun gereğini yerine getirmesidir. Bu dava yasama ve yürütmeyi ve dolayısıyla egemenliğin sahibi olan halkı, yargıya boyun eğmeye zorlamaktadır. Meşruiyetini halktan almayan ve üstelik halka karşı kullanılan bir yetkinin varlığını kabul etmek mümkün değildir.
Son gelişmelerde göstermiştir ki ; Türkiye’nin askeri müdahalelerin gölgesinden uzak, halk iradesini yansıtan yeni ve sivil bir anayasaya ihtiyacı vardır. Yeni anayasa ile millet iradesini vesayet altından kurtaracak düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek yargı organlarının yapısında halk iradesini gösteren değişiklikler esas alınmalıdır. Yoksa mahkeme kararlarının başındaki “Türk Milleti Adına “ ibaresinin bir anlamı olmayacaktır.
.
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU
(AKABE VAKFI, AKDER, ANADOLU GENÇLİK DERNEGİ, ASDER, HUKUKÇULAR DERNEĞİ, İHH, MAZLUMDER, ÖZGÜRDER, TAYDER, TİYEMDER,
ULUSLAR ARASI HUKUKÇULAR BİRLİĞİ)