Cuma, 17 Nisan 2009 03:54

Risalehaber.com Sitesi Genel Başkanımız Sayın E.Tuğgeneral Adnan TANRIVERDİ ile Roportaj Yaptı.

TSK inançlı askerleri tasfiye ederek halkla bütünleşemez

ASDER Genel Başkanı Adnan Tanrıverdi, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un konuşmasını RisaleHaber’e değerlendirdi
16/04/2009 - 11:00
Röportaj: Cemil Yüzer - RisaleHaber

Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Genel Başkanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un konuşmasıyla ilgili RisaleHaber'in sorularını yanıtladı…

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un yaptığı konuşmayı genel hatlarıyla nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasını, genel hatlarıyla yapıcı olarak değerlendiriyorum. Bir noktada silahlı kuvvetleri topluma kabul ettirme ihtiyacından doğan bir konuşma olarak görüyorum.

Sayın Başbuş konuşmasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) dine karşı olmadığını, Peygamber Ocağı olduğunu söyledi. Diğer taraftan irtica gerekçesiyle inançlı askerler, YAŞ kararlarıyla görevden alınıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Başbuğ, TSK’nın dine karşı olmadığının kabul edilmesini istiyorsa o zaman dinin gereklerini hayatına uygulayan insanların davranışlarını da anayasanın 24. maddesinin gereği olarak kabul edip, bu insanlara tahammül etmek de TSK’nın dikkat etmesi gereken bir konumdur. Yani hem dine karşı olunmadığı ifade edilip, hem de uygulamalar yaşantısından dolayı ya da eşinin başının örtüsünden dolayı bazı kişiler silahlı kuvvetlerden tasfiye ediliyorsa, herhangi bir yasal suça iştirak etmeden, yargılanmadan işlem yapılıyorsa bu sözler icraata geçememiş sözler olarak kabul edilir. Eğer toplumun TSK’nın üzerindeki dini hususlardaki şüphelerin kaldırılması isteniyorsa,  icraatta da TSK evvela kendi içerisinde inancını yaşayan insanlara hukuk çerçevesinde yaklaşması gerekir.

Ayrıca da toplumun dini inançlarından dolayı bir kısım uygulanan hukuk dışı işlemleri, TSK’nın tasvip ediyor ve destekliyor görünümünden çekilmesi gerekiyor. Bunu söylerken, üniversitelerdeki başı örtülü kızlarımızın engellenmesiyle ilgili girişimleri kastediyorum. Yani hem kendi içinde, hem de toplumda dini inançların kişilerin kendi özgür iradesiyle yaşanmasını tehdit olarak görmekten vazgeçmesi gerekiyor.

Başbuğ, cemaatlerin birer tehdit olarak algılanmasını sağlayan cümleler de sarfetti. Bunları nasıl yorumluyorsunuz? Cemaatler gerçekten de tehdit midir?
Kesinlikle değildir. Cemaatleri toplumun ihtiyaçlarından kaynaklanan bir organizasyon olarak görmek gerekiyor. Bu tamamen inanca dönük bir meseledir. Eğer cemaatleri iyi anlaşılamıyorsa, bunun için bir kısım yabancı sosyal bilimcilerin yaklaşımıyla bu mesele anlaşılamaz. Dinin kendisinin öğrenilmesiyle anlaşılabilir. Tabii ki silahlı kuvvetler veyahut onu yönetenler, İslamiyet’i tam anlamıyla bilme konumunda olmayabilirler. Ama bu konuda kendilerine müşavirlik yapacak din bilginlerini kadrolarında barındırmak ve kıtalarda din görevlilerini istihdam etmek suretiyle TSK, İslam dinini yaşamak isteyenlere özgürlük alanını açtığını göstermesine dair güzel bir adım da atmış olur.

TSK toplumla nasıl bütünleşebilir?
TSK’mız kendi içindeki inançlı insanları tasfiye ederek, toplumla bütünleşemez. Toplumun dokusu neyse, onun silahlı kuvvetlere yansıması gerekir. Bu yansıma olmadığı sürece, bugün ılımlı olarak görünen bir kısım komutanların davranışları, daha sonraki kadrolar tarafından farklı şekilde uygulamaya sokulup, TSK ile milletin arası kadrolaşma nedeniyle yine açılma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Bundan vazgeçmek gerekiyor. Vazgeçilmesi de hukuk dışı tasfiyelerin durdurulmasıyla mümkündür. İnşallah önümüzdeki şuralarda yargı kararıyla suçlu olduğu tespit edilenlerin dışındakilerin, sorgusuz sualsiz emeklilik işlemine son verilir.
ASDER Genel Merkezi

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki Necati Doğrusöz Çarşamba, 10 Haziran 2009 02:10 yazan Necati Doğrusöz

    Asrımızın çok mühim bir din âlimi:
    "Dinsiz bir millet yaşayamaz" diyor.
    Bunu teyid eden diğer bir ifadesinde de:
    "Din, hayatın hayatı; hem nuru hem esası; ihya-yı dinle olur, bu milletin ihyası" diyor.
    Dinsiz bir millet yaşayamayacağı gibi, dinsiz bir ordu da harp edemez. Bin yıldır ordumuz "Allah, Allah..." diyerek düşmana saldırmış, Allah yolunda savaşta "Ölürsem şehit, kalırsam gazi.." demiş ve bu imanla kahramanlık destanları yazdırtmışken, TSK'da bu imanı tehlike gibi göstermenin sadece askerlik mesleğinde bile ne büyük tehlike meydana getirebileceği düşünülemiyor mu?
    Yoksa, TSK'da ve sivil toplumda, "Allah" kelimesinin sadece savaşta askeri ölüme göndermek için kullanılması faydalı, bunun dışında bir özelliği olmayan (Hâşâ) bir kelime olması mı isteniyor?
    Bu anlayış ve davranışın, hoşgörülen, kabul edilen bir hal olması yanlış beklentisi ve saplantısından çıkılması gerektiği düşünülemiyor mu?

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...