Uyarı

JUser: :_load: 235 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.
Salı, 05 Mayıs 2009 04:40

HAKSÖZ DERGİSİ GENEL BAŞKANIMIZLA RÖPORTAJ YAPTI

Haksöz dergisi Genel başkanımız Sayın E.Tuğgeneral Adnan TANRIVERDİ ile röportaj yaptı.Röportaj Haksöz dergisi Mayıs sayısında yayınlandı. Roportajı okumak için tıkla
 

HAKSÖZ DERGİSİ İLE ERGENEKON RÖPORTAJI


  1. Ergenekon yapılanması operasyonlarla ortaya çıktığı şekliyle birtakım isimler, çevreler, örgütler içermekte. Sizce Ergenekon, gerek yapısal-örgütsel, gerekse de zihniyet itibariyle nasıl bir arka plana sahip, nereye oturmakta?

C-1 Ülke yönetimi 1960 ihtilalinden sonra fasit bir darbe dairesi içine girmiştir.

Yaşadıklarımız, darbeciliğin ve özellikle de, iktidarı teslim ettikten sonraki kısmının darbeciler için çok zor olduğunu gösteriyor. İş hayat memat meselesine dönüşüyor.

Darbeciler, iktidardan ayrılırken, kendilerini güvenceye alacak tasfiyeleri yapmış, yeni örgütlenmeleri ve kadrolaşmaları oluşturmuş; yeni bir darbe eskilerin kurtarıcısı olmuş, yeni darbe veya müdahalelerle eskiler rahatlarken, yeniler de kendi geleceklerini teminat altına alacak yeni örgütlenmeyi oluşturmuşlardır. Her yeni örgüt bir ideoloji dürtüsü ile hareket etmiş, ama darbeyi yaptıktan sonra da devrilme korkusu yeni örgütlenmelere sebep olmuştur.

Darbecilerin hayat ve itibar kaygısı, darbe ortamının ve tehdidinin canlı tutulması ihtiyacını doğurmuş; siyasî iktidardaki kaymalar ve eksen değişiklik teşebbüsleri, müdahaleler ve dayatmalarla önlenmeye çalışılmıştır.

Cumhuriyet Türkiye'sinde İrtica ve Kürtçülüğe dayalı Bölücülük değişmez iki İç tehdit olarak kabul edilmiştir. SSCB'nin dış tehdit olduğu dönemlerde kominizm de bölücülükle beraber yine öncelikli iç tehdit olarak gösterilmiş, bu durumda dindarlar kısmen rahat etmişlerdir

Ülke olarak, 28 Şubat Darbe dönemini yaşadık.

28 Şubat; Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanının işbirliği ile, iyi planlanmış, önceden hazırlanmış, psikolojik harekat ile toplum sindirildikten sonra, talepleri 28 şubatta açıklanan, uygulaması aşama aşama geniş zamana dağıtılan, yasal kılıfla kamufle edilmiş bir MİLLİ GÜVENLİK KURULU (MKG) DARBESİDİR. Hazırlanmasında ve özellikle de uygulama safhasında, kontrol ve koordine edici güç olarak Silahlı Kuvvetler ve Jandarma Genel Komutanlığı; uygulayıcı güç olarak da, Cumhurbaşkanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Yüksek Öğretim Kurumu, Mecliste temsil edilen muhalefet Partileri (CHP, ANAP, DSP), Sivil Toplum Kuruluşları olarak TOBB,TİSK, TÜRK-İŞ, DİSK, KESK ve sorumsuz bir kısım medya, aktif rol almışlardır. 28 Şubat öncesinde bu kurum ve kuruluşlarda, “Seküler kavmiyetçi resmi ideoloji” mensuplarının kadrolaştığı, en az olan yerlerde ise köşe başlarının tutulduğu anlaşılmaktadır.

Darbenin gerçek sebebi, ÖZAL DÖNEMİ diyebileceğimiz, 1983-1993 döneminde toplumda yükselen İslâmi değerlerin ve yetişen inançlı kadroların Devlet'ten tasfiyesi, eğitim müesselerinin kapılarının inançlı gençlere kapatılması, toplumun bilinçlenmesini sağlayan kurumların faaliyetlerinin engellenmesi ve REFAH benzeri partilerin oy tabanının cezalandırılması ve bunun sonuçunda da özellikle de Devlet Bürokrasisinde “Seküler Kavmiyetçi Resmî İdeoloji”nin kadrolaşmasının tamamlanmasıdır diyebiliriz.

28 Şubat 1997'i takip eden ve 03 Kasım2002 yılına kadar devam eden süreçte Bürokrasinin tüm kadrolarında, 11. Cumhurbaşkanının görevi teslim aldığı 29 Ağustos 2007 tarihine kadar da, Devletin üst kademe bürokrat kadroları, Üst yargı Kurumları ve Yüksek Öğretim Kurumlarında, kadrolaşma en yoğun bir şekilde sürdürülmüştür.

28 Şubat'ın darbeci kadroları, görevden ayrıldıktan sonra, kendilerini garanti etmek için organize olmuşlar.

Organizsyonun içinde, askerler ve 28 şubatta aktif görev alan sivil bürokrat ve sivil toplumdan kişilerin de olduğu anlaşılıyor. 

Bu organizasyon, ya birinci kuşak 28 Şubatçılar, ya da darbe sırasında ikinci kademede bulunup işin planlamasında görev almış ikinci kuşak 28 Şubatçılar tarafından yapılmış. Ortaya da Ergenokon adında bir terör örgütü çıkmış.

Bu örgütü kimlerin organize ettiği yargılama sonunda ortaya çıkacaktır.

Görünen amaçları, 28 Şubat dayatmalarının devam etmesinde, Devlet bürokrasisine destek çıkmak olarak özetlenebilir.

Ancak bu destek çıkma o hale gelmiş ki, suikastlar ve faili meçhul cinayetler, Ülkeyi hukuk devleti olma durumundan da uzaklaştırmaya başlamış.

Örgütlenmenin çekirdeğini oluşturan Genelkurmay da, 28 Şubat zihniyetini benimsemelerine rağmen, Ergenekon örgütlenmesinin eylemlerini tasvip etmeyen yeni Başkanları ile, örgütle Silahlı Kuvvetlerin irtibatını kesme gayretine girmişler. Başlangıçta, Asker-Sivil Bürokratların, mütedeyyin iktidarlara karşı yapacakları dayatmaların destekçisi olarak  organize olan Ergenekon'un, aktif lider kadroları emekli oldukça ve Genelkurmay Başkanları da Örgütün lider kadrosu ile ilişkiyi kestikçe, etkinlik ve faaliyetler,  darbeyi teşvik edici eylemlere yönelmiş görünüyor.

Yani, zihniyetini benimsese de, yöntemini benimsemediği Ergenekon'dan, Silahlı Kuvvetlerin mevcut üst yönetiminin de rahatsız olduğunu söyleyebiliriz. Ama, Silahlı Kuvvetler üst yönetimi, uzaydan gelmedi. 28 Şubat'ın aktif aktörleri sorumlu mevkilerde olduğu tarihlerde, bugün Silahlı Kuvvetlerin yönetiminde bulunan kadrolar da o komutanların karargahında veya emrinde görev yapıyorlardı. Karar verici mevkide olmasalar da olayların içindelerdi. Sivil bürokratlar için de durum farklı değildir.

Örgütlenmenin üst kademesi soruşturmanın kendilerine ulaşmaması için bütün imkanlarını devreye sokmaya çalışıyorlar. Yargıyı bulandırmak ve Silahlı Kuvvetlerin üst kademesini, meseleyi kapatmak için, devreye sokacak komplolar düzenlemeye çalışıyorlar.

Bu zevat, 28 Şubat'ın hukuk dışı işlemlerini, o zaman da şimdi de savunmaktadırlar.

Ergenekon zanlılarına karşı yapılan operasyonlara, gözetim altına almalara, sorgulamalara ve yargılamalara karşı gösterilen tepki ve çıkarılan gürültü, soruşturmanın 28 Şubat'ın Sorumlularına doğru gitmesindendir.

  1. S-Sizce Ergenekon olayı/operasyonu nasıl tanımlanmalıdır? Konu yerel dinamiklerin ön planda olduğu bir dava mı, yoksa uluslararası güç merkezleriyle irtibatlı bir süreç olarak mı değerlendirilmelidir? Ortada ciddi, köklü bir tasfiye çabası görüyor musunuz? Böyleyse kim, kimi ya da hangi güçler hangi güçleri tasfiye etmektedir?

        C-2 Ergenekon davası, şu anda Örgütün lider kadrolarına tam ulaşamamıştır. 28 Şubat 1997 Post Modern Darbesini gerçekleştiren kadroları ve onlarla işbirliği yapan, sonraki kadroları da yargı huzuruna getirip yargılanmalıdır.

        Türkiye'nin Global güç merkezlerinden bağımsız politikalar geliştirebildiğini iddia etmek çok sağlıklı olmaz.

        Ancak, Ergenekon davasına ve dünyadaki ekonomik krize rağmen Türkiye, en azından, siyasi anlamda, istikrara kavuşmuş ve bölgesinde sözü dinlenir bir güç halini almıştır. Daha önceki dönemde, devletin hem siyasi, hem bürokratik (gizli) otoritesini ayrı ayrı kontrol ve kullanma imkanı bulabilen dış güçlerin bu etkilerinin, mevcut siyasi otorite tarafından kontrola alındığını ve Ergenekon Operasyonunda iç dengelerin hakim olduğunu düşünüyorum.

        ABD'nin Orta Asya, Ortadoğu ve Kafkas politikalarında, Türkiye ile işbirliği ihtiyacı da, Türkiye'nin Ergenekon Davasında serbest hareket edebilmesi imkanını sağlamıştır.

        Tasfiye meselesine gelince; 28 Şubat döneminde tasfiye olanların, kendilerini hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden ve bu tasfiyelerin devamı için şiddet içerikli terör örgütü oluşturan, o dönemin tasfiyecilerini yargılayarak tasfiye etmek istiyorlar diyebiliriz.

  2. S-Davanın gelişim seyrinde gördüğünüz çelişkiler ya da zaaflar nelerdir? Ergenekon olayının bundan sonra nasıl şekilleneceğini tahmin ediyorsunuz; daha önemlisi de nasıl gelişmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

    C-3 Birinci zaaf; “Ergenekon Terör Örgütünün” yargılanması adli bir olay olmakla beraber, yargılananların gayeleri siyasidir. Yargılamayı isteyenlerle engellemek isteyenler siyasi kimliğe sahiptirler.

    İkinci zaaf; Suç isnat edilenlerle bugün Devletin ve Silahlı Kuvvetlerin üst kademelerinde bulunanlar geçmişte ast-üst, amir-memur konumunda olmuşlar. Görevdekiler bu ilişkilerinden dolayı sıkıntı içindedirler. Şimdi, yargının 28 Şubat'ın üst kadrolarına ulaşması halinde, kendilerinin de zamanındaki icraatlarından dolayı yargı önüne getirilebileceklerinden endişeli olabilirler. Bu nedenle soruşturmaların yetki alanlarında genişletilmesine yardımcı olmuyorlar.

    Üçüncü zaaf; Suç isnat edilen devletin üst kadrolarında görev yaptıkları için gözetim altına alınmaları, maksatlı çevreler tarafından süratle itismar edilmektedir. Yargı baskı altında tutulmaktadır.

    Dördüncü ve en önemli zaaf; “Ergenekon Terör Örgütü” gizli hareket tekniklerine göre organize olduğu için, zanlıların tamamının tespiti ve sorgulanması zaman aldığından, davanın kısa sürede sonuçlandırılması da mümkün olamamaktadır.

      Mesele, fiili bir darbe için ortam hazırlama safhasındaki bir terör örgütünün, diğer bir ifade ile fiili bir darbe hazırlığının yargı eliyle, yani kalemle, bertaraf edilmesidir. Eğer kalem, yani yargı başarısız kılınırsa, söz kılıcın olur. Yani organize olmuş darbeciler ile bunların karşısında devletin güçleri ve tasfiyeye tabi olan büyük halk kesimleri arasında şiddetli bir iç çatışma sonucu ihtilafın büyük kan dökülerek sonuçlanacağını düşünürsek, yargının rahat bırakılması ve bağımsız çalışmasını sağlayacak ortamın oluşturulmasının önemi anlaşılmış olur. Medeni ülkeler, sorunlarını tarafsız yargı eli ile çözmektedirler. Bu ülkelere Hukuk devleti, idarelerine de adil yönetim denilmektedir.

      Yargılama sürecinin oldukça uzun bir zamana yayılacağını, ama siyasî istikrar muhafaza edilebilirse, sonunda 28 Şubatın aktörlerine kadar uzanmasının mümkün olacağını düşünüyorum.

  3. Ergenekon olayına yaklaşımda İslami camianın bakış açısını ve tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

    İslâmi duyarlığı olan sözlü ve yazılı basın, suçüstü yakalanan 28 Şubat zihniyetinin, destekçi ve taraftarları tarafından sulandırmasına karşı, yargının baskı altına alınmasını engelleyici, iddianemelerdeki darbe zihniyetini ortaya koyan ifadeleri kamuoyu önüne getirerek, kamu oyunu aydınlatma ve davanın selametle sonuçlanması gayreti içinde görülmektedir. Maksatlı, 28 Şubat destekçesi basının yayınlarının dengelenmesi için duyarlı basına önemli görev düşmektedir. 20 Nisan 2009

    Adnan Tanrıverdi

    Emekli Tuğgeneral

    ASDER Gnl. Bşk.


ASDER Genel Merkezi

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki OSKA Salı, 05 Mayıs 2009 08:39 yazan OSKA

    Sayın Genel Başkanım,
    Yine milletin hissiyatına tercüman olmuşsunuz.
    Çalışmalarınızda başarılar dilerim

    Rıdvan Çayhan

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...

Bu sitede yer alan yazılar, makaleler, haberler yazarların sorumluluğundadır. © 2024 ASDER. All Rights Reserved.

Design & Development by JoomShaper