Salı, 18 Mayıs 2010 15:38

STRATEJİK KONUMUMUZ VE RUSYA İLE İLİŞKİLER YA DA ABD'NİN ÖDETTİĞİ BEDELLER

STRATEJİK KONUMUMUZ VE RUSYA İLE İLİŞKİLER YA DA ABD’NİN ÖDETTİĞİ BEDELLER

            Stratejik Konumumuz;

            Topraklarımız… Herkesçe malum, dünyanın merkezinde, hammadde kaynaklarının % 85’ini kontrol edebilen bir bölgede, geçiş yolları üzerinde… Bu kadar mı? Hayır! Ayrıca geçmişte bu topraklara hakim olmuş Büyük Roma, Bizans ve Osmanlı Dünya Devleti olmuşlar ve süper güç olarak dünyaya nizam vermişler. Başka;

            Devlet-i Aliye’nin mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti saltanatı kaldırmış ama hilafeti yani Hz. Peygamberimizin (SAV) siyasi mirasını da TBMM’nin şahs-ı manevisine tevdi etmiş. Tabii hilafet makamı maddi güçle temsil ve ifa edilebilir. Tarihte de öyle değil mi? Yavuz Selim Han Halife olmadan önce de İslam olan emirlikler babası 2’nci Beyazıt Han’a “Mü’minlerin Emiri” hitabı ile yazmıyorlar mıydı? Oysa o dönemde sembolikte olsa bir halife vardı. Konumuz bu değil ama tüm bunların değerlendirmesini “Satranç Tahtası, Medeniyetler Çatışması vb.” kitaplarını yazan dış güçlerin borazancıları ve önemir yazıcıları bizden daha doğru yapmaktadırlar.

            Siz kendinizi ne olarak görürseniz görün onlar sizi yukarıdaki gibi değerlendiriyorlar. Asya kalesininin giriş kapısı ve kontrol eden burcu Anadolu Kalesidir. Siz bu kalenin hakimisiniz. Önemlisiniz.

            Hedefte topyekün İslam Dünyası var. İstemeseniz de İslam Dünyasının da doğal lideri sizsiniz. Tarihiniz, inancınız, coğrafi konumunuz, nufuzunuz, nüfusunuz, ekonomik güç ve çeşitliliğiniz, siyasi birliğiniz, askeri gücünüz sizi buraya doğru itiyor.

            Türk Dünyası’na baktığınızda ise 5.000 yıllık bildik Genel Türk Tarihinde bağımsız gelen tek kolsunuz. Hep bağımsız kalmış, çevresinde etkin olmuş ve Medeniyet Coğrafyasının oluşum, tekamül ve şekillenmesinde ciddi katkı sağlamış ve yönlendirici olmuşsunuz. Şu anda bağımsız tüm Türk devletlerinin de sizden beklentileri var. Bunlardan biri de AB gibi birbirine bağımlı bir TB yani “Türk Birliği”. Bunu somut delili mi? “Bölgenin kaynaşması için zamanında Avrupa ülkelerinin sahip olduklarından çok güçlü önkoşullar mevcuttur. Dış tehditler, kültürel- tarihi kökler, din, toprak –coğrafi- birliği, medeniyet ve kültür birliği, Dünyaya aynı kapılardan çıkabilme ve açılabilme,  ekolojik problemler vb. bu kaynaşma için gereken altyapıyı oluşturmaktadırlar. Avrupa Birliğinin mimarları böylesi kaynaşma önkoşullarını ancak hayal edebilirlerdi ancak Türkler bu koşullara kendiliklerinden sahiplerdir.” (N. Sultan NAZARBAYEV, Kazakistan Türk Devleti Kurucu Cumhurbaşkanı’nın Tarihin Akışında adlı kitabından)”

            Lütfen yukarıdaki unsurlara bir daha bakınız, okuyunuz. Lütfen değerli okurlar… Dikkat ederseniz duygusal da değil, tamamen akılcı. “…………

         Dış Tehditler,

         Kültürel-Tarihi Kökler,

         Din,

         Toprak–Coğrafi- Birliği,

         Medeniyet ve Kültür Birliği,

         Dünyaya Aynı Kapılardan Çıkabilme ve Açılabilme, 

         Ekolojik Problemler vb. bu kaynaşma için gereken altyapıyı oluşturmaktadırlar.”

Burada ayrılıkçı Kürtlerin itirazı sadece Dil olabilir. Bakın N. S. Nazarbayev bundan söz etmemiş bile… Dil anlamında da bölgedeki Müslüman Halklar kesiştikleri mahallerde birbirlerinin dillerini konuşabilmektedir.

            Gönüllü Birliktelik ve Medeniyet Coğrafyası

            Gönüllü Birliktelik ve Medeniyet Coğrafyası, Medeniyetimizin iflası değil ihyası için mücadele… Bu bölgedeki İslamların tek çıkış noktasıdır. Birlik ve Beraberlik kısaca. Bunun için çok dikkatli, sabırlı, uzun soluklu ve alternatifli bir mücadele gerekmektedir. Yukarıda belirttiğimiz hususlara bir de İslam olan halkların birbirine duyduğu derin sevgi ve inançlarımızın getirdiği zorlamayı ekleyin. Birde buna İslamların yaşadığı zulmü ve Irak Harekatına ABD Başkanının “-Bu bir Haçlı Seferidir!” sözünü ve mantığını yani geleneksel düşmanı ekleyin.

            Ortak tavır için her şey o kadar açık ki. Burada bölgedeki tüm siyasilerin duruşları önemlidir. İktidar ya da muhalefet tüm siyasiler aynı bilinçte olmalıdırlar.

            Alternatifli Mücadele!

            Türkiye bölgede karşılıklı bağımlılıklarını arttırarak ve tüm güç merkezleri ile yakınlaşarak siyaset üretmelidir. 2’nci Dünya savaşından sonra soğuk savaş sürecinde izlenen tek kutuba itaat ile açıklanabilecek politikalar yanlıştır. Peki bu yanlışlığın nedeni nedir? Menderes son döneminde SSCB’ne yakınlaşmış, sanayi yatırımı yapmış maalesef bunu hayatı ile ödemiştir. Demirel son MC “Milliyetçi Cephe” hükümetlerinde yine Rusya ile yakınlaşmış, Demir-Çelik fabrikaları kurulmuştur. Bunu 12 Eylül Askeri Darbesi ile düşerek ödemiştir. Oysa ABD ve AB’nin ülkemizde yaptırdığı ciddi bir sanayi ve üretim yatırımı hatırlar mısınız?

            Akabinde IMF’den bağımsız ekonomi deyip, D-8’in önüne düşen Erbakan Hocam aynı şekilde 28 Şubat Post-modern askeri darbesi ile hükümetten düşürülmüştür. Özetle, ülkenin içindeki yapılanmaları ile ABD alternatifsiz kalmamızı sağlamayı başarmış, maalesef bunu da darbecileri kullanarak başarmıştır.

            Şimdi Rusya ile ciddi anlaşmalar yapılmıştır. Nükleer santral anlaşmaların bana göre en önemlisi ve stratejik olanıdır. Ülke iktidarı ile muhalefeti ile Ordusu ile bu yatırımın arkasında durmalıdır. Böyle stratejik yatırımlara karşı olmak ihanettir.

            Rusya burada çok akıllı davranmaktadır.

            Kendi iç barışının da Türkiye’den geçtiğini çok iyi bilen Çar Putin Rusya Devlet Başkanı ile Tataristan Cumhurbaşkanını ve Çeçenistan Cumhurbaşkanını da ülkemize göndererek bize ve ABD’ne ciddi bir mektup ta yazmıştır aslında. Tataristan Müslüman Türk Cumhuriyeti olup Rusya sanayinin merkezidir. Çeçenistan Müslüman akrabamız olup, Kafkasya Kalesinin kapısıdır.

            Tabii Rusya’nın tarihi “Sıcak denizlere inme” hedefi göz ardı edilmemelidir. Ancak karşılıklı menfaatlerle kapılar açılırsa, bizde Rusya nufusunun üçte birini oluşturan Türk ve Akraba topluluklara kolay ulaşağız ki Milletimizin tüm dünyada açtığı Türk Okulları ve Kur’an hizmetleri kolaylaşacak, Rusya ekonomik açılımlarını ve enerji hatlarını Anadolu’dan geçireceğinden dolayı Rusya’nın da Türkiye’ye bağımlılığı her manada artacaktır.

            Stratejik boyutlu sorumluluk alan Başbakan tebrik edilmeli.. ve Dış politikadaki atakları desteklenmeli.

            Şimdiden sonra ülkedeki siyasi birlik çok önem kazanmıştır. İktidarı ile muhalefeti ile ordusu ile artık tamamen ülkenin büyük menfaatlerine odaklanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki Milli İrade ve Milli Kararlılık aslında “Çanakkale Ruhu”dur. Bu ruh en temel ortak değerdir. İyiyi yapan ve bu manada sorumluluk alanlar desteklenmelidir. Rahmetli Özal’ın hayatına mal olan şey de malumunuz “Türk Birliği hayali” ve “Güçlü ve Büyük Türkiye İdeali”ydi. Yeni siyasi süikast ve cinayetlere karşı uyanık olunmalı, şimdiden ortak tavır geliştirilmelidir ki bu kapsamda ben şimdiden ABD, İsrail güdümünde darbe yapacak, siyasi süikastlere tevessül edecek hainlere sesleniyorum. Bu defa Milletimizi kandıramazsınız. Bu defa sahte mahkemelerinizde Menderes gibi asamazsınız, bu defa, Rahmetli Özal gibi zehirleyemezsiniz, bu defa sahte şeriatçılar üretip, cami önü eylemcileri türeterek, uyuşturucu verdiğiniz ülkeyi Alamut kalesine çevirip Hasan Sabbah sapığı gibi, Necmettin Erbakan hocama yaptığınız zulmü yapamazsınız.

            Bu defa halkımız sokağa çıkartacağınız, emrinize tevdi ettiği asker evlatlarını ve tanklarını elinizden alıverir. Sakın böyle bir maceraya ülkemizi de Medeniyet Coğrafyamızı da sürüklemeyin. Sakın!   

 İçimizdeki hastalıklar;     

            Bediüzzaman Hazretleri diyor: «Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebîler, Avrupalılar terakkide is¬tikbale uçmalarıyla beraber; bizi maddî cihette kurunu vustâda durduran ve tevkif eden, altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:

Birincisi: Ye’sin, ümitsizliğin içimizde ha¬yat bulup dirilmesi.

İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.

Üçüncüsü: Adâvete muhabbet.

Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.

Beşincisi: Çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdat.

Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek. (Bediuzzaman Said-i Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Tarihçe-i Hayat, s. 130)

Tüm bunları neden yazdık? Bu hastalıkları halleden bir cemiyetin, milletin yürümek ne kelime uçacağına siz de kâni değilmisiniz? En büyük Milli Güçlere ulaşmanın da çözümü kanımca bu toplumsal hastalıkları yenmekten geçmektedir. Hastalıklı bedenlerde güç olmayacağı gibi yukarıda tespit edilmiş hastalıkları yenemeyen toplumlarda güce asla ulaşamazlar.

            Millî güç,

            “Bir devletin millî menfaatlerini sağlamak ve millî hedeflerine ulaşmak için kullanabileceği maddî ve manevî unsurların tümüdür.” şeklinde tanımlanır. Bu tanım Milletin Maddi, Manevi tüm varlıklarını içermektedir ki, millî güç unsurlarının; politik, ekonomik, askerî, coğrafî, demografik, psikososyal ve kültürel, bilimsel ve teknolojik güç olmak üzere yedi grupta toplanması genel kabul görmektedir.  Milli Gücün tek bir kaynağı vardır ki O’da milletin kendisidir esasında. Ancak son dönem stratejistler bir tanım ortaya atmışlardır ki; bu “Ortak irade/Milli Kararlılık Katsayısı”dır.

            Ortak irade/Milli Kararlılık Katsayısı

            Strateji uzmanları bir ülkenin Milli Gücünü hesaplarken, Maddi gücünüzü bir katsayı ile çarpıyorlar. Sonra da Milli gücünüzü buluyorlar.

Ortak irade/Milli kararlılık katsayısı.. Bu katsayı Yunanistan için bir, İsrail için iki, Türkiye için 0,5 yani yarım olarak belirlenmiş.

            Maddi gücün içinde, nüfusunuz, askeri, ekonomik, siyasi gücünüz var. İhracatınız, üretiminiz var. Düşünün tüm bunlar toplanıyor. İsrail’in Milli gücünü bulmak için maddi gücü iki ile çarpılıyor. Sizin Milli gücünüzü bulmak için Maddi gücünüz ikiye bölünüyor.

            Nedir bu Ortak irade/Milli kararlılık katsayısı?

            Ülke insanının tüm manevi değerleri, bu değerlere ve birbirine bağlılığı, gelecekte birlikte yaşama azim ve kararlılığı, ülkedeki siyasi birlik ve kararlılık, katılımcılık, vatandaş memnuniyeti…. İnsanların ülkenin geleceğine, siyasilere duyduğu güven ve itimat… İşte tüm bu manevi değerler, anlayacağınız Çanakkale’de etten duvar olan iradeye biz Ortak irade/Milli kararlılık diyoruz. Bu katsayı siyaset olarak nerede durursanız durun eğer Milli zeminde, emperyalizme karşı bir yerde ve her türlü işbirlikçiliğe karşı iseniz sizi çok ilgilendiriyor. Eğer Kararlılık katsayınız, İsrail gibi 2.0 olmazsa, Japonya gibi 1.75 olmazsa, en azından Yunanistan gibi 1.0 olmazsa işiniz zor. Bu defa Yunan’ı Polatlı’da durduramazsınız. ABD’yi Kuzey Irak’ta durduramazsınız.

            Milli Gücün temeli, Milletin imanıdır. Gücü kullanmak hür düşünmekten ve gerçek hürriyetten geçer ki, kullaşabilmiş fertler hürdürler. İstikbal beklentisini Hakka dayamış, rızk endişesinin kölesi olmamış, emir almayan, Allah’tan başka hüküm ve emir sahibi tanımayan, çalışmayı ibadet sayan, hayatın kendisini ubudiyet deyip kucaklayan, cephede “ölürsem şehid, kalırsam gazi olurum.” diyen çalışkan adamlardan müteşekkil toplumlarda fertler, dün Çanakkale mucizesini nasıl gerçekleştirdiyse, ekonomide de önleri açılırsa bu gün “Japon Mucizesini” gerçekleştirirler.

            Alternatifli Mücadele

            Önceki yazımızdan devam edelim. Türkiye bölgede etkinleşmeli, ABD-İsrail, ABD-AB ekseninden kurtulmalıdır. Bu arada artık eksen ve kuşak ülke olmamalı, BAŞAT VE MERKEZ ÜLKE olmalıdır. Son dönemdeki Türkiye-İran-Suriye yakınlaşması, Türkiye-Yunanistan yakınlaşması, Türkiye-Sırbistan-Bosna yakınlaşması, en önemlisi de Türkiye-Rusya Yakınlaşması ile yapılan anlaşmalar çok önemlidir. Rahmetli Atatürk’te Balkan Antantı, Sadabat Paktları ile bölgesinde Lider ve etkin olmuş, güvenlik kuşağı oluşturmuştur. Ne İngiltere’nin ne de Almanya’nın güdümüne girmemiş, bu arada Misak-ı Milli hedeflerinden Hatay’ı halletmişti.

            Esasında tam bağımsızlık esaslı, Lider ve etkin ülke Türkiye merkezli gayretleri 2’nci Abdulhamid Han ortaya koymuş, Japonya ile dahi ittifak ve dostluk kurmuştur ki Ertuğrul Fırkateyninin Japonya Ziyareti bunun göstergesi ve emperyalist batıya meydan okumadır. İrlanda’nın bağımsızlık savaşına verilen destek, Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi için gönderilen taburlar somut örneklerdir. Son dönemde ise Necmettin ERBAKAN’ın D-8 Projesi, İslam Ortak Pazarı gayretleri halen canlılığını koruyan girişimleridir. Bu gün BM toplantısında İslam Ortak Pazarı ruhuna benzer talepleri Kanada, Hindistan, Birezilya, İran, Türkiye gibi büyüyen ekonomiler dolar bağımlılığından kurtulma adına ifade etmişlerdir. Esasında bu gayretlerin tamamı ABD-İsrail eksenli yaptırımlara da insanlığın “dur” işaretidir.

            Ayrıca, sizi tarihiniz de taraf olmaya adeta itmektedir. Düşünün, İsrail-Hindistan ortaklı bir “Gemi kalkanı Projesi” yapılıyor. İsrail bize vermiyor. Gerekçe teknolojisini İran’a sızdırırız endişeleri. Hindistan vermiyor. Pakistan’la paylaşırız diye. Dolayısı ile bizde bu ülkelerle anlaşmalar yapılırken Org. Ç. Bir gibi TBMM’nden bile gizli değil, ülkenin tarihsel ilişkilerini, gelecekte karşılaşabileceği durum ve organizasyonları dikkate alarak yapmalıyız. Siz tanklarınızı, uçaklarınızı onlara emanet edin. Yarın bir muharebede İsrail’in nasıl davranacağından emin misiniz?

            İktidar ve Muhalefet Duruşları!

            SP Genel Başkanı Prof. Numan KURTULMUŞ diyor ki; “- Ülkedeki siyasi partiler, Millete hizmet yarışında olan kardeşlerdir.” Bu gün Başbakan R. Tayyip ERDOĞAN’ın  Rusya ile yapılan stratejik anlaşmalar esasında AB-ABD-İsrail mihverine karşı Asya Merkezli bir duruştur. Daha da önemlisi Nükleer enerji ülkemiz için yeni bir dönemin habercisidir. Kutluyoruz.

            Bu noktada meclisteki malum muhalefet yani CHP ve MHP birlikte, statik ve alternatiften yoksun hareket etmektedirler. Hükümetin yaptığı bir çok iyi gayretin de maalesef karşısındadırlar. Adeta her yeniye “-hayır!” demeyi muhalefet etme olarak algılamaktadırlar. 

            ABD-İsrail Destekli Psikolojik saldırılara ve yer altı faaliyetlerine dikkat!

            ABD, hükümetin Rusya ile yaptığı son anlaşmalara karşı mutlaka hükümet aleyhinde yer altı ve psikolojik harp faaliyetleri ile tedbir alma yönüne gidecektir. Apo’nun “-31 Mayıs’a kadar zaman veriyorum!” küstahlığını, PKK-Ergenekon İlişkisi itirafları ile birleştirirseniz ciddi mesajlar içermektedir.

            Konuya bir de 28 Şubat post-modern darbesinin olmasını sağlayan, TSK içindeki “-TSK, -ordu- peygamber ocağı değildir!” diyen menfi cephe ve mahfillerin de sinsice pusuda beklemesi de dikkate alınırsa Milli Cephe çok dikkatli olmalıdır.

            İktidar alternatifi ve gerçek ana muhalefet.

            Türkiye’mizin ABD ekseni dışında farklı ve alternatif uluslar arası ilişkilere girmesi herkesce desteklenmelidir. Ben en çok 28 Şubatı yapıp ta akabinde “-Türkiye yönünü doğuya, gerekirse İran’a dönmelidir.” diyenlerin alacağı vaziyeti merak ediyorum. Tabii kendini kıble hassasiyeti ile ortaya koyan “-Ülkücü” olarak tanımlayanların duruşlarını da.. Özellikle de 12 Eylülde yapılacak Anayasa referandumundaki duruşlarını. Akabinde de genel seçimlerdeki duruşlarını.

            Artık herkes şunu kafasına soksun. Bu ülkede milletimizin manevi değerleri ile kavgalı kimse iktidar olmayı beklemesin. Bu aydınlanma ve iletişim çağında yakın bir zaman sonra ana muhalefet olmayı da beklemesin.

            Özetle, “Milletimiz uyanıyor!” ABD’nin yeni bedeller ödetmesine engel olmak için ne gerekiyorsa yapma direnci toplumda oluşmaya başlamıştır. Şenol ÖZBEK bey diyor ki; “-Ne aptalca imiş, Liderimin yanlışı benim doğrumdan doğrudur ilkelliği.” Bu samimi bir itiraftır.

            Topluma Çobanlık Yapanlar! Sorumlusunuz…

            Siyasi Liderler ve Milletimizin sonsuz muhabbet ve hürmeti olan TSK gibi kurumlara mensup kişiler! Milletimizi geçmişteki iç kavgalarda olduğu gibi, akabinde yapılan darbelerde olduğu gibi ABD’nin güdümüne itmek için Milli Menfaatleri akamete uğratmayın. Bu kez millet anında reaksiyon gösterebilir ve yapılabilecek ihaneti tükürüğünde boğabilir.

Halil MERT

(E) Topçu Yb.

Strateji ve Yönetim Uzmanı

 

Son Düzenlenme Pazartesi, 24 Mayıs 2010 23:25
Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki Mehmet ERDİL Çarşamba, 19 Mayıs 2010 21:14 yazan Mehmet ERDİL

    Güzel konular yüreğinize sağlık. Başbakanımızın işlerini, öyle zannediyorum ki Allah rast getiriyor. Ancak ona yardımcı olacak özverili ekibin az olması ve milletin menfaatına yürekten inanıp çalışan belediyelerin çok olmaması,eğer önlem almazsa sonunu getirecektir endişesini taşıyor, üzülmekle beraber dua ediyorum.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...