Cuma, 14 Mart 2008 01:53

TBMM Darbeyi 2005'de Farkında Olmadan Önledi ve YouTube

Geçtiğimiz dönem TBMM  İçişleri Komisyonu önemli bir yasa maddesini görüşüyordu: İstihbaratın düzenlenmesi. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Başbakan'dan bu maddenin TBMM’den geçmesi için ricada bulunmuştu. Jitem bu çalışma ile yasal bir hüviyet kazanmış olacaktı. Başbakan'da her zamanki iyi niyetiyle bu ricaya evet dedi.

            Sonra ne oldu peki?

Milletvekilleri çok başlı istihbarata fırsat verecek olan bu hazırlıktan rahatsız oldular. Özellikle kırsal alanlarda 1950 öncesi yaşanan, dilden dile anlatılan, romanlara konu olan ‘jandarma baskısı’ hala hafızalarda idi. Köylere gelen jandarmadan korkup saklanan çocukların öyküleri, yasaklar nedeniyle ahırlarda gizlice Kur’an öğreten hocaların yaşadıkları unutulmamıştı. Ayrıca 28 Şubat’ta yapılan ‘fişlenme olayları’ herkesçe biliniyordu. Tüm bunlar ortada iken böyle bir teşkilatın kurulması tehlikeliydi. Hatta komisyona gelen bir askeri görevli dünyada bunun örneklerinin olduğunu söylediğinde kendisine Jandarma'nın İçişleri Bakanlığı'na bağlı olmadığı hatırlatıldı.

            Bu konu neden önemli?

            Askerlikte istihbaratı olmayan bir komutan gözleri görmeyen, karanlıkta ışıksız ilerleyen bir yolcuya benzetilir.

Özellikle askeri darbe geleneği olan toplumlarda veya askeri darbeyi bir seçenek olarak düşünen yapılanmalarda istihbarat çok önemlidir.

12 Eylül öncesinde her şey ince ince düşünülmüştü.

Hatta bir kasabadaki emniyet amirinin darbe öncesi öğleden sonra meşgul edilmesi bile hesaplanmıştı. Senelerdir bir türlü bitirilemeyen ve ‘olgunlaşması beklenen’ anarşinin bir gecede bitirilebilmesi, aranan şahısların yerlerinden tek tek toplanması yapılan istihbaratlar sayesinde olmuştu.

            “Darbe geleneği Türkiye'de devam ediyor mu?” sorusuna % 31 oranında evet cevabı çıktı. Star gazetesinin 4 bin kişi üzerinde yaptırdığı bir alan çalışmasının raporu iki gün önce yayınlandı.

            % 31 rakamı 28 Şubat öncesi mutlaka %50’yi geçiyordu. Azalma gösteriyor ama bu yine de yüksek bir orandır. Bu % 31’lik grup kurulu düzenin kaymağı olan gruptur. Bunlar imtiyazlarının kaybolmasından korkuyorlar. % 70 çalışıp kazanıyor % 30 ise harcıyor. Varlıklı oldukları için üst düzey komutanlarla akşam ve kulüp sohbetlerini bolca yapıyorlar.

            28 Şubat döneminin güçlü generali Çevik Bir’in ÇEŞME Altınyunusta Yaşar Holding yönetimi ile yaptığı ‘yat muhabbetleri’ biliniyor. İstanbul’un ‘soylu azınlığı’ ile ordu komutanları her zaman samimi olmuşlardır ama aynı şekilde bir ordu komutanını vatandaşlarımız Bağcılar'da ve Kartal'da halkla samimi biçimde göremezler.

            Kültürsüz kalabalık olarak bilinen ‘yurdum insanları’ çalışıp hizmet vermeliler ama ‘İstanbul dükalığını’ rahatsız etmemeleri için bu soyluların güçlü bir orduya ihtiyacı vardır. Orduya istediklerini yaptırabilmeleri için iyi ilişki kurmaları gerekiyor ve bu ilişkiyi kurmayı da rahatlıkla başarıyorlar. “Vatan tehlikede, geleceği iyi görmüyorum” gibi kaygıları korkulara çeviren abartılı tepkileri bunun için veriyorlar.

            Her neyse…

Asker sık görüştüğü ‘azgın azınlığın’ etkisinde kalmaya fazla eğilimlidir. Bunun için de %31 darbe geleneği oranı çok tehlikelidir. Anti darbe, anti militarist tepkilere

her zamandan daha çok ihtiyaç vardır.

Bugün militarizme karşı olup da susan, uyarı görevini yapmayan bir T.C. vatandaşı “Hiç bir şey yapmama” hatasını yaparak ülkenin geleceğinden sorumlu olmaktadır.

Son 11 ayda 27 Nisan’da iktidara, 4 Mart’ta muhalefete muhtıra veren Genelkurmay Başkanı darbe geleneğine hizmet etti. İktidar 4 Mart muhalefet- ordu tartışmasında daha demokrat davranmalıydı. Sayın Baykal ve Bahçeli’ye vatan haini anlamına gelecek ifadeler orantısız sözler ve savunmalardı.

Asıl konuya dönersek…

            Geçtiğimiz dönem TBMM İçişleri Komisyonu üyeleri Başbakan’a ve Genelkurmay Başkanı'na rağmen istihbaratı tek elde toplayan yasayı çıkardılar. Alınmış büyük istihbarat malzemeleri, uydu sistemleri Etimesgut’ta atıl kaldı. Jandarma hayal kırıklığı yaşadı. Darbe yapmak isteyenlerin gizli niyetleri gerçekleşemedi.

          O dönemde canla başla çalışan milletvekillerinin Susurluk Komisyonu milletvekilleri gibi listeye girememeleri de ilginç bir rastlantıdır.

            İstihbarat'ın çoğunluğu ‘açık istihbarat’tır.

Bugün teknik takip istihbaratçıların işini çok kolaylaştırmıştır. Telefon dinleme bilinen bir teknik takip iken teknoloji sayesinde ortam dinleme de artık çok kolay oldu.

            Kapalı kapıların arkasında ‘gri propaganda’ yapan, her masada ve her salonda farklı konuşan kişileri “You Tube”da çok daha fazla görebileceğiz gibi görünüyor.

            Özü sözü bir olan insanlar teknik takipten korkmazlar!

Devleti yönetenler kendilerinin dinlenilmesinden korkmasınlar.  Gizlilik, korkuyu daha çok artırır.

Görülüyor ki teknoloji demokrasinin hizmetinde…

Son Düzenlenme Cuma, 14 Mart 2008 01:57
Prof.Dr. Nevzat Tarhan

Yönetim Kurulu Başkanı

www.nevzattarhan.com | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...