Salı, 02 Temmuz 2013 16:53

GEZİ PARKI; GENE (CİN) SHARP GİBİ KIZIL SOKAK VESAYETİ Mİ ? (1)

Bu ayki yazımın konusunu daha önceden belirlemiş olmama rağmen, “Gezi Parkı” hadiselerinin çok şaşırtıcı bir gerekçe ile aynı anda birçok şehirde başlaması, eylemlerin çoğunlukla lise ve üniversite çağlarındaki genç nesil tarafından Kızıl Meydan Okuma tarzında sahnelenmesi, yakıp yıkma ve yağmalama hadiseleri, Türkiye kaosa mı sürükleniyor hissi uyandırmış, tıpkı otobanda seyreden sürücülerin meydana gelen ölümcül bir kazayı hızını azaltarak merakla seyretmeye başlaması gibi “Gezi Parkı” hadisesi de bizim ve dünyanın dikkatlerinin bu yöne çevrilmesine, Türkiye’nin hızının kesilmesine neden olmuştur.

Doğrusu, beş ağaç için bu çapta bir kalkışmayı, dünyada ne duydum nede gördüm. Bu çaptaki eylemleri genelde; siyasal ve ekonomik çalkantılar, etnik ve mezhepsel çatışmalar veya nükleer -biyolojik nedenli ciddi çevre kaygıları nedeniyle görmemiz mümkün olabilir.

Bu üzücü olayların bir tezgâh olduğu tahrip ve tedhiş ortamı oluşturmak olduğu çok açıktır. Taksim’de ki  “CHAOS FULL! PARTY HARD! duvar sloganı hadisenin amacının ne olduğunu yeterince açıklamaktadır.

Yine bu hadiselerin milletimizin tarihi ve Türkiye’nin son on bir yılda geldiği nokta ile ülkemizin konumunun Doğu-Batı ekseninde yeniden belirlenmeye çalışılması ile yakinen ilgilidir. Zira bu ülkede, ne zaman birisi yeniden Büyük Türkiye’den bahsetse, ileri hedefler ortaya koysa, mutlaka başına bir şeyler gelmiştir.

Şöyle ki;

Osmanlı’yı, Şeyh Edebali’nin öğütleri, Osman Beyin dehası üzerine inşa ettik…

Batıya Akan Nehir, Kutsal İttifak (Almanya, Lehistan, Rusya, Avusturya, Malta) karşısında aldığı Zenta (1697) mağlubiyetiyle durdurulmuştur. Karlofça Antlaşması (1699) ile ağır şartlara maruz kaldık…

Karlofça’dan bu yana, batı karşısında hep geriledik…

Bu gerilemeyi, Cennet Mekân Abdülhamit Han’ın, ülke dâhilinde ümmet bütünlüğü ve kalkınma, dışarıda ise batıyı kendi çıkar çatışmaları ile oyalama ve kırma gibi iki eksene oturtulmuş ince siyaseti ile büyük oranda yavaşlattık. Ancak; Siyonist –İngiliz İttifakı ile Abdülhamit Han 31 Mart Vakası gibi çirkin bir komploda kurban edilmiş, Kadim Medeniyet kısa sürede yıkılmıştır...

Bugünkü olayların başlangıç yerinin de 31 Mart Vaka’sı na ev sahipliği yapan Topçular Kışlası olması dikkate şayan bir husustur.

Milli Mücadele ile kurulmak istenen Yeniden Büyük Türkiye ruhu kendi Mankurtlarımız sayesinde ters yüz edilmiş, Lozan’da giydirilen deli gömleği ile, Türkiye Cumhuriyeti Kadim Medeniyet iddiasından vazgeçirilip, batı katarının arka vagonu olmaya mahkum edilmiştir. Buna karşı çıkan birinci meclis kahramanlarından bazıları ise ya öldürülmüş, yada sürgün edilerek bedel ödemişlerdir.    

Cumhuriyet tarihinde istisnasız kim bu gömleği çıkartmaktan bahsetmiş millet- devlet kaynaşmasını sağlayıp Büyük Türkiye hedefine yönelmişse mutlaka bedel ödemiştir.

Menderes devletle milleti kucaklaştırma misyonunun bedelini idam edilerek.

Özal “devlet millet içindir” dediği, dışa açılmayı, rekabeti, devlet üzerindeki kamburları, devlet korumalı sanayi modeline son vermek istediği, vesayetle mücadele ettiği, Türkiye’nin bölgesinde önemli bir aktör olmasını sağlamak istediği için zehirlenerek öldürülmüştür.

Erbakan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin her bakımdan en başarılı hükümet icraatlarına imza attığı halde, 150 yıldır batının son vagonu olma rolü verilmiş Türkiye’yi Yeniden Büyük Türkiye yapmak. İslam dünyasının lideri konumuna getirmek istediği için, Oligarşik Sistem tarafından egemen güçlere kurban edilmiştir.

Bu çabaları için, Allah hepsinden ebeden razı olsun.

Şimdi tabi ki sıra Recep Tayyip Erdoğan’dadır.

Çünkü on bir yıllık Erdoğan Hükümetinin her konuda başardıkları yukarıda bahsettiğimiz liderlerin başarabildiklerinden kat kat daha fazla olmuştur.

Türkiye’de birçok ezber bozulmuştur.

Türkiye vesayet rejimiyle Erdoğan’ın liderliği ve kararlılığı sayesinde baş edebilmiştir. Oligarşik Sistemin kaleleri bir bir yıkılmaktadır. Millet egemenliği tesis edilmeye çalışılmaktadır. Her türlü vesayetle amansız mücadele edilmektedir.

Türkiye eksiklerine rağmen normalleşme ve demokratikleşmeye devam etmektedir.

Büyümede sayılı ülkeler arasına girilmiş. Türkiye uluslararası sermaye açısından cazip bir ülke konumuna getirilmiştir. Bununla birlikte yerli üretim atağı ihmal edilmemiştir. Yerli Savunma Sanayi ve yerli otomobil projesi gibi.

Ülkemiz bu süre içerisinde yabancı yatırımcı için cazip bir ülke konumuna gelmiştir.

Enerjide, ulaştırmada ilklere imza atılmış, eğitimde, sağlıkta hayal bile edilemeyen şeyler gerçek olmuştur.

Her ne kadar refah tabana yayılamamış olsa da Türk Ekonomisi Dünyanın 17 nci büyük ekonomisi olmuş, milli gelir 10.000 dolar seviyesine yükselmiştir.

IMF’nin ev ödevi vermesine son verilmiş, evine gönderilmiştir.    

Kanal İstanbul, İstanbul’a dünyanın en büyük Hava Limanı, 3 üncü köprü, nükleer santraller, barış süreci vs vs. saymakla bitmez.

Ülkemiz, İslam Dünyası ve gelişmekte olan ülkeler için parlayan bir yıldız, Erdoğan ise İslam Dünyasının lideri olma yolundadır.

Şu halde; Türkiye şimdi durdurulmazsa birkaç yıl sonra hiç durdurulamayacaktır.

Sonrasında ise önderlik ettiği İslam Coğrafyasında batıdan dizginlerini koparan koparana…

Bu durum; Türkiye büyük değil, KONTROLLÜ KÜÇÜK kalmalıdır diyen ülkeleri ve çevreleri harekete geçirmiştir.

Peki, Türkiye nasıl durdurulmalıdır?    

Son Düzenlenme Salı, 02 Temmuz 2013 17:14
Nejat ÖZDEN

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...