Güncel olan; Küresel ısınma...Kuraklık... Hububat fiyatları... Tarım ürünleri...
Ben bir devlet memuruyum. Ziraat mühendisi değil makine mühendisiyim. Babamdan veya onun babasından kalan atölye, tamirhane ...vb. bir işletmeye sahip olmadığımızdan, çocukluğumdan itibaren köyden şehre gelinceye kadar hemen hemen ilk gördüğüm demir cinsinden kazma-kürek veya pulluk gibi nesnelerin mühendislik tasavvurumu nasıl etkilediğini anlatmayacağım. Ondan daha ziyade çiftçi bir ailenin çocuğu olarak toprakla yatıp kalktığımızdan toprak tasavvurumun bende hiç ölmediği daima ekilebilir mümbit arazileri gördüğümde, beni bizim köyün ekilemez taşlık tarlaları ile mukayese etmeye sevk etmiştir.
Memuriyetim sebebi ile kaldığım Adana ve Adapazarında ülkemizin en münbit toprakları olan Çukurova ve Sakarya ovalarının yok edilişini, katledilişini , toprağın varlık hiyerarşisi içindeki görevini nasıl yapamaz hale getirilişini gördüm... Bunun izahını ayağına kurşun sıkmak tabiri ile değil, belki gözüne, kulağına, kafasına, beynine veya kalbine kurşun sıkmak tabiri ile izah edebilirim.
Zaman zaman kendime döner ve bundan 40-50 yıl sonraki nesil yetersiz tarım ürünleri nedeni ile ekilip-dikilecek arazi arayacaklar. Ve bazı insanlar şu anda üzerine ev yapılan, yazlık yapılan, villa yapılan veya fabrika kurulan mümbit arazileri kastederek, bu yerler bir zamanlar çok verimli toprağa sahipti. Üzerinde bulunan binaları yıkalım ve bu toprakları yeniden tarıma kazandıralım diye düşüneceklerini öngörür, sonrada söz konusu binaları yıkıp kaldırsalar bile istenen verimi alamayacaklarından tekrar toprak arayışına koyulacaklarını düşünürüm.
Bu tür düşünceler altında izlediğim ve Amerika’da geçen bir filmin hikayesinde kısaca; iki beyaz genç tarafından 8-10 yaşlarında bulunan bir zenci kıza hunharca tecavüz edilir. Tecavüz küçük zenci kızda fiziki ve ruhi izler bırakır. Yakalanan her iki sanık mahkemeye çıkarılırken kızın babası tarafından vurularak öldürülür. Katil baba hapse atılır... avukat sorunu... para sorunu... hepsinden öte ırkçılık sorunu... ve uzun bir mahkeme safahatı...
Beyaz avukatın babayı savunmasında; “.....mağdure küçük kız öyle bir tecavüze uğradı ki, büydüğünde evlense bile hiçbir zaman canından bir cana can katamayacaktır... Bu küçük kız varlık hiyerarşisinde bulanan annelik görevini yerine getiremeyecek...” diye sarf ettiği sözler babaya beraat getirir.
Bu filmden esinlenerek; hunharca katledilen tarım arazilerini, üzerindeki beton yığınlarından temizleyerek bir daha ekip diksek bile, o kız çocuğunun cana can katmayacağı gibi, söz konusu toprakların bir daha asla eski verimini yerine getiremeyeceğini ve bir daha cana can katamayacaklarını düşünüyorum... 20.04.2015
Mevlüt YERLİKAYA E.Müh.Alb.