Cuma, 24 Nisan 2015 12:08

Batının kürt devleti pradigması….

Kaç asırlık bir plân karşımızdaki: Zaruretlerin, mecburiyetlerin, büyük mağlubiyet sancılarının, dehşetli korkuların, aklı çatlatan düşünce arayışlarının doğurduğu bir şâheser...
Halid Bin Velid’den beri İslâm hakkaniyet ve kılıcı karşısında gerilemeye başlayan Hristiyan âlemi, Osmanlı ile zirvesini bulan derin bir mağlubiyet acısı yaşar... Yeis ve korkularını asırların  akışı emzirir. Büyük bozgunlarla neticelenen Haçlı Seferleri, savaşarak kazanma ihtimâlini devre dışı bırakmıştır. İster istemez başka türlü arayışları olur Batının...
Karşılarındaki güç kesif ormanlar gibi, birbiriyle kaynaşmış muhtelif ağaçlardan müteşekkil gür bir orman... Yetmiş iki milletin kaynaştığı bir orman... Nihayet hasmın gücünün bu kaynaşmışlıktan, bu  birlikten, yekpârelikten kaynaklandığını şaşkınlık içinde fark ederler. 
 
Osmanlı’nın merkezî idaresinden kaçan bir avuç maceraperest  genç Türk’e, Türklüğün ne kadar parlak, ne kadar muhteşem ve ne kadar büyük bir imtiyaz olduğu anlatılır. Kendi devletlerinden yeterince nemalanamadıkları, Türk olmayan unsurların devleti parsellediği, “Pis ve tembel Araplar” ile “dessas acemler” in bu gidişle devletlerini batıracaklarını, dostane (!) bir telaş ve endişe ile anlatıp dururlar...
 
“Jön Türkler” diye tarihe geçecek olan bu kişiler ile koca Devlet-i Aliyye’nin yıkılışını hazırlayacaklarının hesabını yapanlar, bir asır zarfında hedeflerine ulaşabileceklerini kestirmişler miydi, bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki, İslâm ittihadını bozmak ve bölmek için istihsâline geçilen, “milliyetçilik” diye parlatılan câhiliye asabiyeti meş’um bir “ırkçılık”la Osmanlı’yı yıkıp İslâm dünyasını dağıtmakta zorlanmazlar.
Masa başında sınırları tesbit edilen, Batı’nın ensesinden tutup sevkettiği yeni ülkelerin kukla devletleri, düşmanlarının habis menfaatlerine şuursuzca veya büyük bir istekle hizmet ederler... Bir araya asla gelmemeleri murad edilen yeni ülkelerin arasına ekilen düşmanlık tohumlarını ırkçılık lağımı ile sulamaya devam eden Batı’nın bu yeni coğrafyada gelecek menfaatlerine hizmet etmek için kurduğu büyük tuzak, Kürt merkezlidir. Nihayetinde Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin bölünüp küçültülmesinde kullanılacak bu tuzak adım adım işletiliyor.
 
Bir asra yakındır bu ülke devletlerine Kürtleri ezdirip inkâr ettiren Batı salgını kaba ırkçılığın; Kürtlerde dehşetli bir kin, bir intikam ve bir ümitsizlik meydana getirip bağımsız bir devlet kurma düşüncesini kaçınılmaz kılacağından adı kadar emin olan Batı, tezgahının doğru çalışması için de gerekli bütün tedbirleri alır.
Önce zayıf halka Irak’da ABD ve Batı destekli Özerk Kürt Bölgesi hayatlandırıldı, yeni eşikte ise Suriye var... Sonra sıra Türkiye ve İran’a gelecek... Birleşik ve bağımsız adıyla kurulması bir kaç asır önce plânlanan Kürt devletinin doğum sancıları iyiden iyiye artmış görünüyor.Kürt devletini hayatlandırmaktan maksadları İslâm dünyasının kıyamete kadar zelil ve perişan hâlinin devamına yeni ve kuvvetli bir unsur eklemektir... Verdikleri destekle vücud bulmuş Kürt devletinin kendi boyundurukları altında menfaatlerine hizmet edeceğinden şüpheleri yok...
 
Bu  makalemin yerini bulması,devleti idare eden siyasi kadroların îmân ve ferasetlerine bağlı... Türkiye, kendi Kürt Meselesi’ni asırlık yanlış politikalarla çözmeye çalıştıkça tam da Batılıların muradı olan Müstakil Kürt Devleti’ne heykeltıraşlık yaptığını bilmek zorundadır... Kürt halkını bu habis zihniyet Türkleştirmeye muvaffak olamadığı gibi, bütünüyle imhaya da muvaffak olamadı; bundan sonra da olamayacaktır... Artık tehcir imkânı da yok... Kaba kuvvet ve istibdatla da zapt-ü rapt altında tutmak imkânsızın imkânsızı, görüyorsunuz... Üstelik Batı, Müstakil Kürt Devleti’ni artık kurmanın vaktinin geldiğine inanıyor...
 
Ya bu dehşetli uçurumun başında uyanıp Kürtlerle birlikte düşmemek için birbirinize sarılacaksınız, ya da birlikte o uçuruma yuvarlanacaksınız... Çözüm iki değil, bir: İslâmî ve insanî bir zeminde, Hukukullahı esas alan yeni bir anayasa ile birlikte ve gerçek mânâsı ile kardeş olarak yaşama irâdesi göstermek... Bunu samimiyetle ve kuvvetle isteyip gereğini yapmakta geciktikçe, âkibet bölünmek, küçülmek ve Batı’ya hizmet etmek olacaktır.
 
Yakın geleceğin bu kuvvetli ve tehlikeli ihtimali; telaş ve endişelerimi de göze gösterir kılınca, hiç değilse ileride kemiklerimize torunlarımız tekmeyi sallayacakları vakit vicdanlarında masumiyet beraatimiz olur ümidiyle yazdım... Yoksa bugünün insanlarına bir fayda temin etmeyeceğini, kaale alınmayacağımı biliyorum... Üzgünüm... Kimse ölüme râzı değil, ama ölüyoruz,Geçmiş zaman, sadece insanların değil,ülkelerin de kabristanıdır...
 
Yine de son bir rica:”Ey ehl-i îmân muktedirler..! Hiç değilse siz selefleriniz gibi yapmayınız... Bu ateşi söndürmezseniz yalnız dünyanızı değil, âhiretinizi de yakacaktır... Şimdi bulunduğunuz yerlere bir fecr-i sâdık başlatmak üzere çıktınız, bu zifirî gecenin devamı için çalışmayınız”…!                                             Ümitvar olunuz zira istikbalde en yüksek ve gür seda İslamın sedası olacaktır…inşallah…

                                                                                                                        MEHMET KANMAZ

Mehmet Kanmaz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...