Çarşamba, 06 Ocak 2016 10:51

Kimin İçin Ağlamak…

İnsan fıtratı gereği zaman zaman sevince gark olur, zaman zaman da hüzne giriftar olur. Hayatımızı idame ettiğimiz şu deveran-ı dünyada, hesap etmediğimiz hadiselerle müspet veya menfi olarak karşı karşıya gelmekteyiz.

Bu manada bir mü’min kardeşimin vefatı, nasıl ki cihanın vefatına denk geliyor sa, bir şehit haberi kainatın Rabbi ile visale işaret ediyorsa, kainatın yaratılma sebebi olan iki cihan güneşi Peygember Efendimizin her mevlit gecesi, bizleri yeni bir hayat akışına dönüştürüyorsa ALLAH ALLAH diyen iki müslüman grup birbirini katlediyorsa, en çok bizlerin ittifak etmesi gerektiği coğrafyada en zalimce itilaf edip düşmanlıklar kışkırtılıyorsa vicdan sahibi her müslüman gibi durup, kendime bakıyorum.

İnanın kardeşlerim; acı çekiyorum, içim yanıyor, gözümün hadekasından akan göz yaşı yanaklarımda yavaş ilerlerken, içimdeki gözün uyanışı, içimdeki yaşların akışı, ağırlığı, hicranı, çığlığı ve yanan yüreğin yanık halinin en yoğun hasreti ile kendimle kalıyorum. Bir saate yakındır devam ediyor o süreç. Kopamıyorum, kalkamıyorum. Bir ara pencereye uzanıp dışarıya bakıyorum.

Ama nafile, içerdeki gözün akıttığı yaşla, yaşların içe akıttığı gözle buluşmanın hicrandan hasrete, hasretten ümide ve oradan beşeriyetin şu sefil halinde ve çağında davamızın hakkını verememenin, nefis ve şahıs olarak idrakimin yetersizliği ile yanıyorum, acı çekiyorum ve kendimle hüzünleniyorum.

Ayaktayım,Yarabbi diyorum.

“Rızkımı bereketlendir. Minnetsiz yaşamayı ve helal rızkımı ver.

Kalan zamanımı senin yolunda iman ve Kur’an için istihdam eyle.

Bir alanda, ihtisas sınırlarında risale ile hizmet etmeyi nasip eyle.”

Yaşlarımın gözün dış alemden getirdikleri ile gözlerimin içimden akıttıkları yaşların içten dışa verdikleri bir buluşma yolculuğunda dinmeyen yüreğimin derin sızısı daha çok hizmet, istikamet ve ihlas dairesinde sahibine vakfedil mesi gereken bir ömür diliyor. Gayr-i şuuri ve gayr-i ihtiyarı bir niyaz ve dua ile.

Beni belki dindirir diye bilgisayarı açıyorum. Bendeki beni sendeki benden ayırıp, kendime aitleri yazıyorum biraz sekinet. Kurumuş yaşların yanaklardaki meskenlerinden hareketsizliği karşısında içimin sularına akan ruhumun haykırış demlerine giden bir hal ve irtibat.

Kendime kapanmışım.

Çıkmamak lazım, yazmak lazım belki de. Konuşmamak, uzak durmak, Ashab-ı Kehf gibi hayattan ve insanlardan ünsiyet ve vahşetten kaçıp kendi mağarası na, uzletine çekilmek, Nebi’nin Hira’sına düşen sükunetten istemek ve ürperti den titremek gerek.

Hayatın ağır yüklerinden, şefkatin ağır çekim endişelerinden ve yardım etme hissinin ağır faturaları altında diğergamlığın bedellerini öderken bir köşede karşılaşacak, birbirine gelecek ve buluşarak kucaklayacak iki arkadaş ve ahiret yurdunun sakini ve meskunu olmaya talip eşler, arkadaşlar, evlatlar ve ötesi beşeriyetin dünyadan öte ahiretine talipli vefakar dostlarına hasretle ve esefle akan, akıtan ev hüznünü huzuruna merhem, hazzını hüznüne besin yapan bir halde…

İla ahir…

Beşer şaşarken, şaşakalmamak…

Şaşanlar aşılırken onlardan medet istememek.

Ve kendimize ait olmayan ömür sermayesinde hakikatin bu asırdaki yakıcı varlığı etrafında kenetlenip yanmak ve din-i mübin-i İslam’ın masumlar ve mazlumlar ve mağdurlar taifesine yeterince uzanamamanın ve dertlerine derman olamamanın çaresizliği ile Rabbimize sığınıp vazifemizi yapmanın vakti yine…

Peygamberimize layık ümmet   olmak duasıyla yaşın gözüne ve güzün yaşına birlikte akış ve buluşma lütfeden Rabbimize sığınma demindeyiz.

Ümmetin huzur ve sükuneti için ağlayalım. Zira Ağlayan göz, yeniden dolar.

Mehmet Kanmaz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...